“Neticede insan,yaratıcılığı kadardı. Edebiyat gerçeklerin posasıydı. Ama bazen gerçeklerden daha da lezzetliydi. Kalemimi sivrilttim. Defterimi açtım. Bir kahve yapıp içimde oğul veren heyecanla masaya kuruldum. Neşeyle söylendim: Bundan iyi öykü mü olur oğlum, yaz işte bunu; zaten bir yalanı en iyi sürekli hatırlayarak gizlersin.”
.
Posası ayrılan kelimelere yalan karıp; kulak memesi kıvamına getirince güzel öyküler ortaya çıkıyor. Öyle diyorlar. Kaan Kara yapmış örneğin. Tüm mahalleyi toplamış: evde kalmış kızları, delirip de durulmuşları, camdan bakıp da iç geçirenleri, milli maçlarda evinin balkonunda bayrak sallandıranları..
Hamurunda yalan olsa da inandırıyor kendini.
.
İçeriğindeki on altı öyküden biri Pele’nin Öldüğü Yaz. On altı öykü de sakin sakin anlatıyor kendi derdini. Kaan Kara’nın dilini sevmekle birlikte; “roman yazsa ne de hoş olur yahu” da demekten alıkoyamadım kendimi~
.
Öykü sevenler olarak sayımız çok biliyorum, bence gezgin Safiye’ye, yorgun Pele’ye, yüreği kendinden güzel Nevzat’a da yer açmalı, onlarla bir hasbihal etmeli.
.
Kapak tasarımı ise enfes! Aslı Sezer çalışması!~