Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.
Ey, Oğul! Herşeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak
Mükemmeliyet nicelikle değil, nitelikle ilgilidir. En iyiler her zaman
azdır ve onlara nadiren rastlanır; bir şeyin fazla olması onun değerini
düşürür. İnsanlar arasında, gerçek cüceler bile devmiş gibi kabul görebilir.
Bazıları kitapların değerini, sanki beyni değil de kas gücünü sınamak üzere
yazılmışlar gibi, onların kalınlığına göre ölçer. İçerik tek başına vasat
olmaktan öteye geçemez; evrensel dehaların talihsizliği her yerde
kendilerini evlerinde gibi hissetmeye kalkışmalarıdır, bu yüzden her yerde
dışlanırlar. İstikrar ise kişiye saygınlık kazandırarak, görkemli konularda
insanı kahraman mertebesine yükseltebilir.
“Romalı devlet adamı ve filozof Seneca (MÖ 3- MS 65), belki de ölümle ilgili en akılda kalan Stoa’cı duruşu sergilemiştir. Yaşamın Kısalığı Üzerine adlı söylevinde, bizlere tahsis edilen günlerimizin uygunsuz kullanımına dair uyarıda bulunmuş ve hayatın kısalığını, evrensel kötülükle bir tutan argümanları reddetmiştir. İmparator Neron’a hocalık ve rehberlik yapan, sonra bu eski öğrencisi yüzünden kendini öldürmeye mecbur bırakılan bu filozofa göre, her insana doğanın uygun bir parçası bahşedilmiştir. Bizim hatamız, zihni meşguliyetlerimiz, oyalanmalarımız ve zamanı istemsizce kötüye kullanışımızdadır.”
~
❝
Halkın evrensel ruhuna inanan, onu derinliğine tanımaya çalışan gerçek bir aydın topluluğu bu kültür gangsterlerinin yerini almazsa toplumun, çağın çok gerisinde kalacaktır Türk edebiyatı.
❞
~
Çocukların televizyon ekranları karşısında geçirdikleri süre sınıfta geçirdikleri süreyi bir hayli aşıyor, tabii okula gidebiliyorlarsa. Şu evrensel bir gerçek, okullu ya da okulsuz çocuklar başlıca biçimlenme, bilgilenme ve bozulma kaynaklarını televizyon programlarından buluyorlar. Politikacılar yeni kuşakların zihinsel olarak sömürgeleştirilmesini teşvik ediyorlar. Çocuklar, çok erken yaşlardan itibaren, kimliklerini gücü simgeleyen mallarda bulmak ve ne pahasına olursa olsun onları ele geçirmek için yetiştiriliyorlar.
"Ama biz burada gerçek hayattan söz ediyoruz. Kitaplardan değil."
"Aynı şey," dedi Malcolm. "Bu yüzden insanlar, kurgularda kendilerinden bir şey bulur ya. Kitaplarda evrensel gerçekler bulunur."
Atatürk milliyetçidir. Bir Türk milliyetçisidir ama bunun yanında evrensel bir adamdır. Barışçıdır, dövüşmesini bildiği gibi barışmasını da bilir. “Mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir" demiştir. İzmir’in kurtuluşu sonrasında hükûmet konağına girerken merdivenlere serilen ve “Onlar işgal ettiklerinde Türk bayrağını yere sermişlerdi” denilerek çiğnemesi istenen Yunan bayrağını kaldırtıp, “Bayrak bir milletin namusudur, ayaklar altına alınamaz” diyecek kadar gerçek şövalyedir. Bir entelektüel olduğu hakikattir.
“Gördüklerinizin yalnız yarısına inanın, duyduklarınızın hiçbirine.”
“Dünya’nın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayaldi. En büyük çınar bir tohumdu, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi.”
“Gün boyu rüyalarda gezenler, sadece uykusunda rüya görenlerin kaçırabileceği şeylerin farkındadır.”
“Bazı kitapları okurken yazarın düşüncelerine dalıp
Atatürk milliyetçidir. Bir Türk milliyetçisidir ama bunun yanında evrensel bir adamdır. Barışçıdır, dövüşmesini bildiği gibi barışmasını da bilir. “Mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir” demiştir. İzmir’in kurtuluşu sonrasında hükûmet konağına giderken merdivenlere serilen ve “Onlar işgal ettiklerinde Türk bayrağını yere sermişlerdi” denilerek çiğnemesi istenen Yunan bayrağını kaldırtıp, “Bayrak bir milletin namusudur, ayaklar altına alınamaz” diyecek kadar gerçek şövalyedir. Bir entellektüel olduğu hakikattir.
_
Spinoza’nın anlayışına göre, “Tanrı’nın aklı da bütün zihnin toplamıdır. Tanrı’nın zihni, uzaya ve zamana yayılmış bütün zihniyetlerdir, dünyaya can veren yaygın bilinçtir. Her şey bir derece canlıdır.” Hayat ya da zihin, bildiğimiz her şeyin bir evresi ya da yüzüdür; öteki cephesiyse maddî gerçek, ya da bedendir. Bunlar, cevherin işleyişini ya da Tanrı’yı, aracılığıyla algıladığımız (Spinoza’nın deyimiyle) iki evre ya da niteliktir. Bu anlamda, nesnelerin akışı ardındaki evrensel süreç ve sonsuzca var olan gerçek, yani Tanrı’nın hem zihni, hem de bedeninin olduğu söylenebilir. Oysa Tanrı ne zihin ne de maddedir; dünyanın çifte tarihini meydana getiren zihinsel süreçler ve moleküler süreçler ile, bunların nedenleri ve yasaları Tanrı’dır.
_
Atatürk milliyetçidir. Bir Türk milliyetçisidir ama bunun yanında evrensel bir adamdır. Barışçıdır, dövüşmesini bildiği gibi barışmasını da bilir. "Mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir" demiştir. İzmir'in kurtuluşu sonrasında hükümet konağına girerken merdivenlere serilen ve "Onlar işgal ettiklerinde Türk bayrağını yere sermişlerdi" denilerek çiğnemesi istenen Yunan bayrağını kaldırtıp, "Bayrak bir milletin namusudur, ayaklar altına alınamaz" diyecek kadar gerçek şövalyedir. Bir entelektüel olduğu hakikattir.