Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Büyükhanım'ın tanıyamadığı farklı milletlerden, coğrafyalardan, zamanlardan milyonlarca insan hepsi de acı içinde oradan oraya sürükleniyordu. Bir tek veya milyon, fark etmezdi. Çünkü birinin ölümü her birinin ölümü gibiydi. Çünkü her insan bir evrendi ve her ölüm evrenin sönüşü demekti. Bu yüzden bir tek masumun dahi öldüğü yerde hiçbir haklı gerekçeden söz edilmezdi. Savaş insanı canavarlaştırıyordu ve insanın insana ettiğini kimse kimseye etmiyordu. Niye ki bunca acı? Dünya imtihan yeriydi belli, bu da bir sınav, amenna. Bu kadar sert sınanmak için ortada çok büyük bir aşkın olması gerekti; Allah'ın kuluna aşkı. Ne kadar çok sevildiğini mi bilmek istiyordu? Ve ki bunca sert bir sınavı da ancak kulun Allah'a duyduğu aşk katlanılır kılabilirdi. Dünya cennet değildi evet; olsaydı, cennetin ne anlamı kalırdı?
Başkalarına söylediklerini, genellikle kendisinin yapmadığı doğrudur. Özel yaşamında kadınları hiçbir zaman kendisiyle eşit olarak görmemişti. Belki de yabancı ülkelere yolculuk yapmamasının nedeni, kendi halkını yönlendirdiği dünyada rahat edemeyeceğiydi. Akılcılığı ve “pozitif bilimlere” bağlılığı, onu gerçekdışı tarih ve dil kuramları yaratmaktan geri koymadı. Kuramsal olarak demokrattı, ama kendi kültünü yarattı ve her zaman haklı olduğuna içtenlikle inandı. Mantığa saygı duyarken, mantıkdışı alışkanlıklarını sürdürmekten vazgeçmedi. Her şeye karşın, hümanist ve evrensel bir dünya görüşü vardı. Yarattığı gençlik kültü -o zamanlar yaygın bir görüngü- cehaletle savaşırken, İtalya, Almanya ve Sovyet Rusya’dan farklı olarak, milli, ırkçı ya da sınıfsal düşmanlıklara yönelmedi. “Övün, çalış, güven” sloganı (kendi kendini yetiştirme ilkesini savunan İskoç yazar) Samuel Smiles’in felsefesini Türkiye’ye taşıdı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özel girişimciliğin üzerindeki kısıtlamalar gevşetilince, Atatürk’ün teşvik ettiği kendine güven ruhu, geri kalmış bir ülkenin, dünyanın on yedinci en büyük ekonomisine dönüşmesine yardımcı oldu.
Sayfa 610Kitabı okudu
Reklam
Adalet eksenli sevgi
Efendimiz buyururlar ki: "Dostunu severken ölçülü sev, zira günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçü- lü bir şekilde buğzet, zira günün birinde dostun olabilir." Efendimiz'in bu hadisindeki mesaj çok açık ve nettir. Bu hadisi ile Efendimiz: "Sevginizde aşırı gitmeyin, ölçüyü kaçırmayın, düşmanlığınızda da aşırıya gitmeyin, adaletsizlik yapmayın." uyarılarında bulunuyor. Efendimiz'in (sas) bu kutlu sözü birkaç farklı açıdan ele alınabilir ama bizim asıl konumuz sevgi olduğu için biz meseleye bu çerçeveden bakacağız. Böyle baktığımızda bu hadisin bize vermek isteği mesaj şu olur: "İnsanlara karşı sevgin ölçülmeyecek kadar çok olsun. Ancak sevginin ekseninde adalet olsun. Eğer eksene adaleti koymadan seversen o sevgini zulme dönüştürebilirsin. Aynen düşmanlık yaptığın in- sanlara karşı da nefretinin ekseninde adalet olsun. Eğer onda da adalet olmazsa haklı olsan bile zulme kapı açabilirsin."
Ve işin asıl korkunç yanı, farklı düşündüğünüz için sizi öldürecek olmaları değil, haklı olabilecekleriydi.
YALNIZLIK İkimiz de bu dünyanın insanı değildik. İyi kötü bir şeyler yapmağa çalıştık. Ben suçluyum: Sevgi’den farklı olduğumu gizledim. Gene de bizi yargılayanlara karşıyım. Ne yazık, sonunda haklı çıktılar. Onlara göstermeliydim. Fakat anlatması çok zor: Benim becerebileceğim bir iş değil. Neler söyleyeceklerini duyar gibi oluyorum; duymak istemiyorum. Bir fırsat daha kaçırdık. Sevgi, kendisini ve olanları hiç anlayamayacak. Ben bir şeyler yapabilseydim. Başım ağrıyor, yorgunum. Boşu boşuna denecek, boşu boşuna. İşte buna dayanamıyorum.
Üstad gene haklı :)
Herkesin farklı bir tarzı var, herkesin farklı bir fikri var ve hepsi kendinden o kadar emin ki.
Reklam
Cemal savaşı sadece siyasî bir Hadise olmayıp daha sonra ortaya çıkacak siyasî ve itikadî mezheplerin tartıştıkları önemli meseleler sayılan amelin imandan bir cüz olup olmadığı büyük günah işleyenin akıbeti gibi tartışmalara ve ihtilaflara zemin teşkil etmiştir(101) dolayısıyla savaş ve savaşa iştirak edenlerin dini ve dünyevi durumları mezhepler
Sayfa 268
Bu gece yazmanın tadı, her zamankinden farklı. Başka zaman, anlatmak için yazıyorum; ya da kendimi haklı çıkartmak için ya da kafamın için temizlemek için, tıpkı boğazımı temizler gibi; ya da unutmamak için ya da sadece yazmaya yemin ettiğim için kendi kendime. Oysa bu gece, bu sayfaların şamandırasına tutunuyorum. Onlara söyleyecek bir şeyim yok; ama yanımda kalmalarına gereksinim duyuyorum. Kalemim elimi tutuyor ve onu yalnızca gecenin mürekkebine daldırıyor olsam da pek önemi yok bunun:  
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.