Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Firat Rûbar

Olumluluk toplumunun genel yargısı Like/beğendim'dir. Face-book'un Dislike/Beğenmedim seçeneği sunmamaktaki kararlılığı anlamlıdır. Olumluluk toplumu, iletişimi sekteye uğratacağı için olumsuzluğun her türünden kaçınır. İletişimin değerinin tek ölçütü de enformasyon değiş-tokuşunun hacmi ve hızıdır. Hacminin büyümesi iletişimin ekonomik değerini de artırır. Olumsuz yargılar iletişimi olumsuz yönde etkiler. İletişim "Beğendim"in ardından "Beğenmedim"e kıyasla daha çabuk kurulacaktır. Reddetmenin taşıdığı olumsuzluk her şeyden önce ekonomik olarak değerlendirilemez.
Reklam
Olumluluk toplumu hiçbir olumsuz duyguya da izin vermez. Böylece insanlar eziyet ve acıyla başa çıkma, buna biçim verme becerisini yitirirler. ..... Aşk, tüketim ve rahatlık formülü haline gelecek şekilde evcilleştirilip olumlulaştırılmıştır. Her tür yara kaçınılması gereken bir şey olarak görülür. Eziyet (Leiden) ve tutku (Leidenschaft) olumsuzluğun temsilcileridir. Bir yanda bunlar yerlerini olumsuzluktan arınmış keyfe bırakır ken öte yanda aşırı olumluluktan kaynaklanan bitkinlik, yorgunluk, depresyon gibi psişik bozukluklar ortaya çıkar.
İnsan ruhu, görüldüğü kadarıyla, ötekinin bakışından uzak, kendi başına kalabileceği alanlara ihtiyaç duyar. Geçirgenlikten yoksun olma gibi bir özelliği vardır. Bütünüyle ışıklandırılması yanmasına ve bir tür ruhsal tükenişe (burnout) yol açacaktır. Sadece makineler şeffaftır. Hayatı hayat yapan kendiliğindenlik, olay doluluk ve özgürlük şeffaflığa izin vermez.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Disipline edici toplumlarda panoptikonda bulunanlar daha etraflı bir gözetim amacıyla birbirlerinden yalıtılır ve aralarında konuşmalarına izin verilmez. Dijital panoptikonun sakinleriyse canlı bir iletişime girer ve kendi arzularıyla her şeylerini açık ederler. Bu şekilde de dijital panoptikonla aktif bir şekilde işbirliği yapmış olurlar.
Şeffaflık insanı camlaştırır. Şiddeti de buradadır. Sınırsız özgürlük ve iletişim topyekûn kontrol ve gözetime dönüşüyor. Sosyal medya da giderek toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benziyor daha çok.
Reklam
Mitin, kozmosun sonu gelmez enerjilerini insanın kültürel yaratımına akıtan gizli bir yarık oldugunu söylemek çok ileri gitmek olmayacaktır. Dinler, felsefeler, sanatlar, ilkel ve tarihsel insanın sosyal biçimleri, bilim ve teknolojideki büyük buluşlar, uyku kaçıran düşler, hep o temel ve büyülü mit çemberinden doğar.
Sürekli mutluluk içindeki acısız hayat artık insan hayatı olmayacaktır. Olumsuzluğun peşine düşen ve onu dışarı atan hayat kendini geçersiz kılar. Ölüm ve acı birbirine aittir. Acıda ölüm önceden hissedilir. Acıyı yok etmek isteyen ölümü de ortadan kaldırmak zorundadır. Ama ölüm ve acısı olmayan hayat insani bir hayat değil ölmemişlik hayatıdır. İnsan hayatta kalmak uğruna kendini ortadan kaldırır. Muhtemelen ölümsüzlüğe de erişecektir ama hayatı pahasına.
Hayatta kalma histerisinin hâkim olduğu toplum bir ölememişler toplumudur. Ölemeyecek kadar canlı ve yaşayamayacak kadar ölüyüz.
Hayatın ne pahasına olursa olsun uzatılması küresel ölçekte diğer bütün değerleri geride bırakan en yüce değer haline gelmektedir. Hayatı yaşanır kılan ne varsa hepsini hayatta kalma uğruna seve seve feda ederiz.
Palyatif toplum acıyı tibbileştirerek ve özelleştirerek siyasetten arındırır. Böylelikle acının toplumsal boyutu baskılanır ve bastırılır. Yorgunluk toplumunun patolojik dışavurumları olarak yorumlanabilecek kronik ağrılar hiçbir protestoya yol açmaz.
Reklam
Neoliberal performans toplumunda emir, yasak ya da cezalandırma gibi olumsuzluklar yerlerini motivasyon, kendini optimize etme ve kendini gerçekleştirme gibi olumluluklara bırakır. Disipline edici mekânların yerini huzur verici alanlar alır. Acı güç ve iktidarla tüm ilişkisini yitirir. Tıbbi bir sorun olarak siyasetten arındırılır.
Beğeni kültürü katharsis imkânından yoksundur.
Palyatif toplum performans toplumuyla örtüşür. Acı bir zayıflık belirtisi olarak yorumlanır. Gizlenmesi ya da optimizasyonla giderilmesi gereken bir şeydir. Performansla uyuşmaz. Yapabilmenin hüküm sürdüğü aktif toplumda acı çekmenin pasifliğine yer yoktur.
Pozitif psikoloji acıyı bile performans mantığına tabi kılar. Neoliberal dayanıklılık ideolojisi travmatik deneyimleri performans artışı için katalizatör haline getirir. Hatta travma sonrası büyüme gündeme getirilir. Ruhsal bir ağırlık antrenmanı olarak dayanıklılık çalışması, insanları acıya olabildiğince duyarsız, daima mutlu bir performans öznesi olarak şekillendirmeyi amaçlar.
Schopenhauer'in dediği gibi başkalarının senden daha fazla acı çektiğini öğrenmek zevk verir.
İnsan, hikâyesi ile fark edilir ve başkası ile karıştırılmayacak bir benlik kazanır: "Bu benim işte, bu benim hikâyem."
Reklam
mîna şervanekî... min jî miriyek hîşt li pey xwe.. lew her şervanek dêyekê dikuje û tê...
Sayfa 199 - EhmedşahKitabı okudu
Wisa boriyan 'heyam. Bavo bû valêz riziya li serê wan rêyan û lelê 'emrek kuta kir li ber wan pencereyan.
Sayfa 167 - BêzarKitabı okudu
Her varlık çoktan bir kaderle yükümlenmiş, Tanrıların başıdır yalnız yükümlü olmayan: Zeus'tan başkası özgür değildir.
Sayfa 3 - KratosKitabı okudu
Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır.
Bu mavi gök size bir gün acır, diyen sanatçıya inanmak biraz zor! Bu mavi gök, bugüne kadar kimseye acımadı, İsa'sına bile.
Sayfa 125Kitabı okudu
Reklam
Mirin sikakeke yekalî ye, her û her li pey mirov tê girtin!
..akıl ve ahlak konusunda mitostan logosa geçilemediği için, ezkaza bir güneş doğarsa, kalleşçe yollardan Şark'ta derhal batırılır ve ufuktaki kanın kızıl rengi keyifle seyredilirdi.
Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstün de taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.
Sayfa 139Kitabı okudu
Okyanusun içinde kendi soluğunu tüketerek kaybolan bir denizaltıdır ev, canlılar geçer pencerenin önünden, su götürür yeryüzünü.
Hayatı uzun sürmüş bir sıkıntıdan ibaretti. Boş, içeriksiz bir sıkıntı. Neden hayatım bir sıkıntıdan ibaret diye soramayacak kadar tembel yaratılışlı olmalıydı ki, ölmek daha kolay geldi.
Hayatın yükü alında ezilebilir, ondan nefret edebilirsiniz, ama onu küçümseyemezsiniz.
Sayfa 39 - İvan DmitriçKitabı okudu
Reklam
Auschwitz de insanlar ölmedi; daha çok, cesetler imal edildi. Ölümü yaşantılamamış cesetler, ölümleri bir seri üretim meselesine indirgenmiş insan-olmayanlar. Olası ve yaygın bir yoruma göre de, tam da ölümün bu değerini yitirmesi, ölümün alçaltılması, Auschwitz'in özgül suçunu, dehşetinin doğru adını oluşturmaktadır.
Sayfa 75 - Dipnot YayınlarıKitabı okudu