Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Susmayı seviyorum galiba. Evet, ben aşkta da suskunum. Konuştuklarım bir diğer ifade etmiyorsa, susmayı yeğliyorum. Zaten hep bu yüzden kaybediyorum. Sustuğum yerden vuruluyorum her defasında... Bazen ölüm gibi susarım. Hayatı rafa kaldırmak gibi bir şey bu. Bazen ömrümü öyle bir susarım ki değme ölümlere taş çıkartır."
Sayfa 11 - Yediveren Yayınları
349 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Efsane Efsane Efsane
Ben Canım Osmanlı'ya bir daha aşık oldum galiba. Muhteşem Osmanlının Muhteşem Yüzyılının banisi Kanuni Sultan Süleyman asla zihinlerimizde işlenen yanlış tasavvurla sahip biri değil, o çok başka bir daha.. Kanuni ve dönemini kısmen de öncesini anlatan muazzam bir eser. Kitapta her satır beni benden aldı ama özellikle Koca Mimar Sinan'ın, Kanuni ve Hürrem Sultan'ın kızı Mihrimah Sultan'a olan kısmen platonik aşkı ve bu aşkını yaptığı tüm eserlerine işlemesi beni benden aldı. Süleymaniye Camii, Şehzade Cami, çeşmeleri, Üsküdar ve EdirneKapıda karşılıklı bulunan iki tane Mihrimah Sultan Camileri ve geri kalan tüm büyük eserlerine aşkını işlemiş meğer koca mimar. Bahsettiğim yerleri daha önce görmüş olmamdan kaynaklı olsa gerek çok etkilendim, o satırları okurken sanki bir yandan bu eserlerin mekanlarında geziyordum bir yandan aşkını izliyordum koca mimarın. Farkındaysak günümüzde artık böyle büyük eserler yok acaba sebebi öyle büyük aşklarin da kalmamış olması mı? Neyse hülasa çok güzel kitap. Yazardam Allah razı olsun.
Muhteşem Osmanlı Kanuni Sultan Süleyman
Muhteşem Osmanlı Kanuni Sultan SüleymanYavuz Bahadıroğlu · Nesil Yayınları · 2013654 okunma
Reklam
+Fazla mı kirliyiz sanki... - Biz fazla kirli değildik, biz fazla kirletildik sanki - İlk darbe değil ki bu, Küçük kız. Neden koydu bu kadar? + Bilmiyorum, Acımasız. Her darbe sanki ilkmiş gibi. Alışamadım, bir türlü bende bu duruma. - Alışmak zorundasın. Her darbe de yıkılırsan, hep yerde kalırsın. - Dikkat çekeceksin, böyle yaparak,
şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş. İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik
''Duvarda beyaz bir delik var. Ayna bu. Bir tuzak. Bu tuzağa düşeceğim, biliyorum. Düştüm işte. Aynada gri bir şey beliriyor. Yaklaşıp bakıyorum, kurtaramıyorum kendimi. Yüzümün yansısı bu. Yapacak işim olmadığı günlerde onu seyreder dururum. Gördüğüm bu yüzden hiçbir şey anlamıyorum. Başkalarının yüzleri anlam taşıyor. Benimki öyle değil. Güzel mi yoksa çirkin mi, bunu bile söyleyemem. Çirkin galiba çünkü böyle demişlerdi. Bana dokunan bu değil. Yüzüme böyle nitelikler atfedilmesine şaşıyorum aslında. Bir toprak parçasına yahut bir kayaya güzel ya da çirkin demek gibi bir şey bu.''
Sayfa 34
Kapitalizm sadece bir iktisadi sistem değil neredeyse itikadi bir meseledir. Gücünü ve hâkimiyetini öncelikle anasır-ı erbaa'ya saldırarak devşirir. Havayı toprağı-suyu ve nihayet insanı sömürmektedir. Havayı hava olmaktan, toprağı toprak olmaktan, suyu su olmaktan, insanı insan olmaktan çıkarır. Kıyamet senaryoları yazanlar bu gidişatın tamamlanmakta olduğunu söylüyor. Ozon tabakası deliniyor, buzullar eriyor, sular kirleniyor, hava pis, insanlar metropollerde maskeyle dolaşıyor. (Bir Kanada şirketi Çinlilere temiz hava satıyormuş. Şaka gibi, ama gerçek.) Dehşet dengesi sadece nükleer silahlardan ibaret değil. Bıçak kemiğe dayandı. Atmosferin dayanacak gücü kalmadı. Sıcaklık bir derece daha artarsa hapı yuttuğumuzun resmidir. Kimine göre yirmi, kimine göre otuz sene kaldı. İşleri robotlara teslim etsek bile üretim-tüketim zinciri devam edecek, büyümenin büyüsü sürecek, tüketim toplumu şiştikçe şişecek, altta kalanın canı çıksın. Şimdiden tıpkı Naziler gibi küresel para babaları artan nüfusun bir kısmının telef edilmesinde beis görmüyor. Yangınlar ormanları, seller toprakları, asit yağmurları suları bitiriyor. İleri, zengin, refah içindeki ülkelerde öyle göller var ki bakmaya kıyamazsınız. O kadar berrak, o kadar temiz. Görenler hayran oluyor ama, o göllerde bakteri bile yaşamıyor. Ölü doğa dedikleri bu galiba. Sanal dünya. Bu manzara karşısında yapılacak iş yangında ilk kurtarılacaklar üzerinde ittifak etmektir. Yani toprak-hava ve su.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Annem, sütün bozulmasına yakın sütlaç yapardı. Tencere tencere sütlaç… Acayip mutlu olurdum. Bir gün, ortaokuldaydım, okuldan çıkıp gelmişim, üstümde üniforma var; annem de mutfakta sütlaç kaynatıyor. "Çok değil mi?" dedim tencerede kaynayan süte bakıp. "Bozulacaktı," dedi. Acıyı makul bir şeye çevirmek lazım. Bunu anlamıştım. Acımı dönüştürebileceğim makul bir şeyim yok. Bir yeteneğim olsaydı şayet, acımı kesinlikle dönüştürürdüm. Bir mahalleye yetecek kadar sütlaç kaynatırdım. Ama sanırım benim sütüm çoktan bozuldu. Galiba geç kaldım. Öyle sanıyorum ki bundan sonra yapabileceğim tek şey bu kokuyu gidermeye çalışmak.
Sayfa 97 - Karakarga Yayınevi
"Amok’un ne olduğunu biliyor musunuz?” “Amok mu?.. Galiba hatırlıyorum... Malezyalılarda görülen bir tür sarhoşluk...” “Sarhoşluktan öte bu... Çılgınlık, insanın öfkeden gözünün dönmesi... İnsanın korkunç, delice bir saplantıya kapılması, öyle ki hiçbir biçimde alkol zehirlenmesiyle kıyaslanamaz..."
Sorun galiba ikilikçi düşünme biçimimizde: Ya mükemmel olacağız ya da bayağı.Eğer mükemmel olmazsak bayağı olacağımızı sanıyoruz.Mükemmeliyetçi kişinin sorunu aslında mükemmel olmaya çalışması değil, öyle olabileceğini sanması.Beyhude bir gayret, beyhude bir düşünce.Hep söylendiği gibi, 'en iyi, iyinin düşmanıdır.'En iyilikte ikinci veya üçüncü olmak çabanızın değerini düşürmez oysa, siz yeter ki halis bir niyet ve samimi bir çabayla yola çıkmış olun.
Julia'yı almaya, dokunmaya, içinde olmaya can atıyordu. Yüksek gerilimli elektrik hattı gibiydi; gerilmiş. Ama elleri kalçasında sabırla bekledi, topuk- larının sert ahşap zeminde çıkardığı seslerle ona doğru geri dönen Julia'nın rolünü oynamasına izin verdi. Ona ulaştığı zaman, Julia ellerini onun bacaklarına koydu ve dansederken
Sayfa 175
Reklam
356 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Yıllar önce özensiz bir baskıyla çıkan güzeller güzeli Diğer Evrendeki Kadın kitabı sonunda hakkettiği bir versiyonla yayınlanmış. Hemen edindim ve okurken gene çok sevdim. İlkinden daha uzun olduğu için özel versiyon olarak yayınlanmasını çok doğru buldum. Yazar aynı romanı çalışmış, yeniden yazmış. Ayrıntılı ve daha anlaşılır olmuş, daha fazla bölüme ayrılmış, 21 bölüm olmuş. Önceki kitapta diyalogsuz geçen yerler diyaloglarla zenginleşmiş. Yazar kendine özgü stiliyle yazdığı için öznelliğini her sayfada hissettim. Tek eleştirim var: Dramatik yönü özellikle azaltılmış gibi geldi. Gene de aynı anda okuyan bir arkadaşımla aynı hisleri yaşadığımızda aynı şeyi düşündük, bize göre yazar Philip Dick'in kadın versiyonu olabilir. Sanki bütün kitapları kendi hayatından hatıralara dayanıyor, Bilimkurgu ve fantazyayı gerçekten yaşamış gibi yazıyor. Galiba bu nedenle hiçbir yazarın stiline benzemiyor. En sevdiğim bölüm kitabın son bölümü olan 21.bölümdü. O naasıl sondu öyle, Parçalanmış Yansımalar'ı tekrar okutturur. Diğer Evredeki Kadın'ı önceden okuyanlar çok şanslı, ama Venüs Kapısı versiyonu özel baskısını ilk kez okuyacaklar çok daha şanslı. Ütopya ile Distopya karşılaştırmalı iyi bir eser olarak kütüphanemi süslüyor.
Diğer Evrendeki Kadın: Venüs Kapısı
Diğer Evrendeki Kadın: Venüs KapısıŞeyda Aydın · Liman Yayınevi · 20246 okunma
Esiri mi oldun sen de bir aşkın...
Ne o, yoksa sen de âvâre misin Sokak sokak gezen divâne misin Suskun durma öyle, konuş, ne olur Belki alev söner, hüzün kaybolur Galiba dumanlı yeşil gözlerin Yolunu mu kaybetmişsin göklerin Kirpiğin mi ıslak, elin mi şaşkın Esiri mi oldun sen de bir aşkın
Sayfa 49 - TimaşKitabı okuyor
Evet evet, çok iyi hatırlıyorum, öyle çok dua ediyorlardı ki, anlatamam. Ben bir 'dindar’ olduğum halde, onlar kadar dua etmiyordum. Galiba şöyle bir paradoks vardı burda: ben Allahın benden istediklerini yerine getirmekle meşguldüm; onlarsa sürekli dua ederek, kendi isteklerini yerine getirmesini bekliyorlardı Allahtan.
Sayfa 67
Bizim uzun saçlı bu zafere bir za­fername yazar mı dersiniz? Ne zavallı olduk? Kim der ki bu millet bir zamanlar Hint okyanusuna donanmalar, Viyana'ya ordular göndermiş ... Zafer öyle mi? Gene Yunan'a karşı bir zafer.. Bu Yu­nanlılar da olmasa biz ömrümüzde artık zafer kazanamayacağız galiba!
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.