Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Okumuş Şehit Gençlik
Şark ve Garp kültürüne sahip bu şehit kuşakla gelişmekte olan bir ülkenin geleceği mahvolmustu.
Şark’ın ve Garp’ın asla birbirinden bağımsız ortaya çıkmadığını, daima iç içe geçmiş halde, birbirlerinde mevcut oldukları ve bu sözcüklerin -Şark, Garp- işaret ettikleri erişilemez yönlerden başka bir bulgusal değeri olmadığı sonucuna varırdı.
Reklam
—Günün birinde bir kartal Şark’tan havalandı. Garp’a doğru uçtu. O gün bugündür Şark, Garp’ındır. Bu, ilk insandan bu yana bitmeyen bir savaştır. Kabil, Garp’tır, Habil ise Şark. Garp, daima Şark’ı yendi. —Hileler ve tuzaklarla.
Sayfa 169 - DemosKitabı okudu
FERİD VECDİ BEY ve GİZLİ FİKİRLER...
Mustafa Sabri Efendi söz Ferid Vecdi'ye gelince şöyle dedi: "Yahu şu Ferid Vecdi Bey ne hâle gelmiş! Makalesinde bana cevap vererek, benimle alay ederek yazısına başlıyor: Ezher hocalarını korkuttu, beni de korkutacağını zannetti, diyor. Makalesinin hülâsaı şu: "Bugün Garp'ta bir modern ilim çıktı. Sultasını dinlerin üzerinde gezdirdi. Dinler ona karşı duramaz hâle geldiler. Dinleri evham ve hurafat çukuruna attı. Şark dünyasıyla münasebet kurunca, onlarda aynı kanaati benimsediler." Şimdi Ferid Bey bunları yazıyor. Ben de biliyorum ki, bizimkilerde kendi dinleri için bu kanaate varıp inançlarını kaybettiler. Ama gizli fikirlerini içlerinde sakladılar. Benim yazdıklarım, işte bu gibilerin içyüzlerini ortaya çıkarmak içindir. Onların da benden korkmaları bundandır. Ferid Vecdi, Ezher'in başına geçince, Ezher mecmuasının adını, "Nuru'l İslâm" iken "mecelletü'l-Ezher"e çevirdi. İslâm'ın nuru gitti...
Sayfa 64 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Şeyhü'l-İslâm Mustafa Sabri Efendi-, Gizli Fikirler, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Sanat bir ifadedir; her devir, her medeniyet başka türlü duyar ve pek tabii olarak başka türlü ifade eder. Bence en iptidai zenci müziği bile sanat eseridir. Kaldı ki, bizim alaturka dediğimiz şeklin bir tekamül seyri, fevkalade incelmiş ve mükemmelleşmiş tarafları vardır. O ruhu ve medeniyeti bırakırken onun ifade şeklini muhafaza edecek değiliz, lakin topyekûn inkar da ancak barbarların kârıdır. Benim nefretim buralarda çalınan şeylere!... Bunlar alaturka değil, bunlar alafranga değil, her şeyden evvel müzik değil... Şark ve Garp müziğini birbirinden ayırmadan evvel her iki nev’in iyisini kötüsünden ayırmaya çalışmalıyız... Otuz kırk seneden beri bu memlekette yarım sayfalık bile güzel beste yazılmamıştır. Buralarda çalınanlar bayağılığın, ademi iktidarın ifadesidir.
Garp, bugün hakîkî şark rûhuna hasret duyduğu fakat bir türlü tenezzül edip bunu itiraf edemediği için hoşnutsuz, sinirli ve şaşkındır. Şark da, hakîkî Garp tekniğine ve maddeciliğine omuz silktiği için harap, yıkık, geri ve tasalıdır.
Reklam
Şapka, Kemalizm'i Osmanlı ıslahat hareketlerinden tavizci ve muvazaacı olmamak karakteri ile ayırır. Mustafa Kemal, denizkızı masalına inanmıyordu. Ya balık, ya insan vardır. Mustafa Kemal geri bir memlekette medeniyet meselesi halledilmedikçe hiçbir meselenin halledilemeyeceğini biliyordu. Şarklı-Garplıya inanmıyordu. Ya Şark, ya Garp vardır. Garp medeniyetinin temeli, hür tefekkür dür. Şapka bir başlık taklidi değil, tefekkür inkılâbının bir sembolü idi. Bu inkılâp, müspet ilme dayanan ilkokul eğitimi ile köyde halkın derin köklerine kadar inmeli idi. Ömrü buna yetmedi. Medeniyet meselesi halledilmedikçe hiçbir meselenin halledilemez olduğunu bugün de görmüyor muyuz? Demokrasi politikacıları, geçici dünya nimetlerini paylaşmak için, can çekişen taassubu beslediler ve ona yeniden halk kanını emme kudreti verdiler.
Sayfa 504 - PozitifKitabı okudu
“Şark İle Garp Arasında Görülen Esaslı Farklar” denemesinden
Deli Petro’nun hayranı olan bir şâir bu hükümdarın ölümüne ağladığı meşhur mersiyede “Sen aramıza şahsî tecrübe denen şeyi getirdin” diye onu över. Dante ise daha evvel bu şahsi tecrübenin san’attaki yerini “Bir şeyi resmetmek için evvelâ o şeyin kendisi olmak gerekir” diyerek anlatır.
Sayfa 30 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
Bu âlemi böyle tahayyül edebildiğimde, yönümü şaşırıyorum.Ne Doğu kalıyor, ne Batı. Geçmiş ne zaman bitti, gelecek ne vakit doğar söyleyemiyorum.Ne semanın nerede durup, toprağın nerede başladığını biliyorum artık; ne de Şark ile Garp'ın ne yöne düştüğünü. Tek bildiğim şu: Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de...
(الساكت عن الحق شيطان اخرس ) "Haksızlık karşısında sükût eden 'Hakkı söylemeyen' dilsız şeytandır." Bu ne büyük sözdü, demokrasinin rûhu idi. Hak ancak böyle korunurdu. Bu, kuvvetli bir imân eseri idi. Inanan adam önce hakkı korumakla mükelleftir. Hoca efendilerimiz de halka bunu öğretmekle mükelleftir. Nasıl olur da kendileri tatbik etmezdi? Bu sukût neden olabilirdi? İkinci seçimi garantiye almak için mi idi? Hadiseleri görmeyen ve muhitini bu kadar tanımayan kimse nasıl ikinci seçimden ümit edebilirdi? İşte bu imân zaafı, bir milletin rûhunu tereddîye sürüklemek için kâfi idi. Montesquieu'nun "Her millet lâyık olduğu idâreye mazhar olur" sözünü söyleyişinden bin sene evvel, en büyük hikmet ve hakikatleri bütün cihâna ilân eden son Peygamber Hazret-i Muhammed (s.a.v) (كما تكونوا يولى عليك) yani; "Siz nasılsanız ona göre idâre olunursunuz" düstûrunu vaz'etmişti Montesquieu'nun ilham menbai da o idi. Fakat Şark kultüründen bîhaber Garp hayranları, bütün sosyal kaideleri Garp medeniyetinin vaz ettiğine inanıyorlardı. Çünkü din sosyolojisi, din psikolojisi kimse tarafından ele alınmamıştı. Medrese kültürü bu lüzûma hiç yönelmemişti. Son asrın bütün içtimaiyat ve rûhuyat nazariye ve kanunları Kur'ân ve hadîslerle bin üç yüz sene evvel vaz'edilmişti.
Sayfa 144
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.