MERHAMET, ACIMAK DEĞİL, ACITMAMAKTIR.
Kitap hakkında pek söylenecek bir şey yok keza size içimi dökmek istiyorum. Şu hayatta yıkılası, kökü kazınası, lanet ettiğim en büyük olgu yanlış anlaşılmak... Sizi içermeyen, yapmadığınız, kalkışmadığınız durumların diyetini ödemek zorunda bırakılmak. Ah ne korkunç! Pardon filmi geliyor aklıma. Gülüyoruz
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Geçenlerde Cemal Süreya bir kez daha kurşuna dizildi, bizzat gözlerimle şahit oldum. Bu kurşunları atanların çoğu da arkadaşımdır, sevdiğim
Yeraltı edebiyatı diye adlandırılan bir tür varsa eğer (ki yokmuş, aslen Transgresyonel Kurgu olan tür ülkemizde Ayrıntı Yayınevinin çıkardığı seriyle özdeşleşmiş selpakvari) “Gecenin Sonuna Yolculuk” anladığım kadarıyla bunun ilk örneklerinden biri. 1932’de Fransız okurunun karşısına çıktığında arada bazı bet sesler çıksa da, büyük bir kesim
Affet bu gece seni sevmekten vazgeçtim...
Çünkü seni özlemeye artık tahammülüm yok. Üstelik bir gün her şeyin düzeleceğine olan inancımı da yitirdim. Ne küçücük bir ihtimal kaldı sana dair, ne de azıcık da olsa bir hayalim. Ben yalnızca seni değil, umudumu da kaybettim... Az önce sesini duymak istedim. Cesaretimi toplayıp numaranı çevirdim. Ama arama tuşuna basmaya gitmedi elim. Yalnızca 'Alo' demen bile yeterliydi, iyi olduğunu bilmek istedim sadece. Hâlâ oralarda bir yerlerde nefes aldığını bilmek iyi gelecekti.
Olmadı... Arayamadım... Sesini bile duyamadığım birini sevmek her geçen gün biraz daha yormaya başladı beni. Bu yüzden bir kere duyup bir daha özlemektense, hiç aramayıp böylece unutmayı seçtim...
Affet bu gece seni sevmekten vazgeçtim...
İsterdim ki şuan seni bu kadar anmışken, kulakların çınlasın ve hatırla beni. Ara... Seni içimde tam öldürmek üzereyken suç üstü yap bana. Yalandan da olsa hâlimi, hatrımı sor. İstersen sus, hiç konuşma. Ama orada bir yerlederde olduğunu, arada da olsa aklına geldiğimi belli et. En çok şuan ihtiyacım var sana. En çok şuan sarılmanı istiyorum. Sevme beni inan bana bunun da hiç bir önemi yok ama bir zamanlar hiç sevmemişsin gibi davranman üzüyor beni. Buna tahammül edemiyorum. Çünkü bunu hiç hak etmedim...
Affet bu gece seni sevmekten vazgeçtim...
Böyle bizimkisi de ondan sebep; Her hikayenin bir sonu var yani, geldik bizim hikayenin de sonuna. Bazen gerçeklerden ne kadar korksanda onlardan ne kadar kaçmak istesen de zamanı belirsiz bir anı yüzüne tokat gibi çarpıyor bildiğin bütün gerçekleri.Umursamamak olan biteni; memleketi, dostları, öleni, düşeni yani hiç hiç umursamamak. Bakınca
Artık okuduğum muhteşem kitapların etkisinden kolay kolay kurtulamıyorum kurtulmak da istemiyorum. Araştırıyorum ne de güzel şeyler buluyorum. Bir Mehmed Uzun filmi yapmışlar hem de Kürtçe. Muhakkak izlenmeli , yayalım yayalım izleyelim :)
youtu.be/7LQmm5QHnTw
Hiç görmesem de sıcaklığını hissettirerek Hakkari'lerden hem sevgiler hem de
‘Şark’a giden yolda, Garp’ın son fısıltısı’..
Öncelikle,
Pera Palas'ta Gece Yarısı bir roman değil, 20. yüzyılın ilk yarısında İstanbul’un sosyal tarihidir. Akıcı dili sayesinde roman tadında ilerliyor ve Türkçeye çevirisini de beğendim. Yabancı bir yazarın gözünden imparatorluktan cumhuriyete geçişte yaşanan olayları, Pera Palas Otelini merkeze koyarak bölüm
bir sabah uyandım, ustam ölmüş
“şakırt yağmur,
gözlerimin elifinden...”
“çığ oldu yuvarlanıyor özlem.”
Merhabalardan bir demet. Spoi ve Gilleri hafiften ıslık çalıyor.
Ustanın yayına hazırladığı son kitabı, Derdeste'nin devamı niteliğindeki Ferdeste.
Arkadaşlar uyuyamıyorum bu gece. Neden biliyor musunuz?
Çünkü haramlara öyle alışmışız, öyle çok nefsimizde basit görmeye başladık ki bu beni korkutuyor.
Geleceğin anne ve babalarını belki de ilerde evlenmeyeceği o insanlarla farklı hallerde görmek beni sadece üzüyor.
Üniversite için dua ederken geldiğim yer burası mıymış dediğim bir yere dönüşüyor. Sosyal medyada önümüze çıkan kirli videolar nefsimize karşı güçlük kazanıyor. Kaçamıyoruz ve devam ediyoruz.
Bu ülkede az cok kitap okuyan herkesin en az bir şiir denemesi vardır bence. Ben de bir dönem kendi çapımda yazmıştım. Eminim siz de yazmışsınızdır. Haliyle bu ülkede çok fazla şair var. Bizim kuşaktan ise adam akıllı ünlü ve kaliteli bir şair yok maalesef. Bu Gece Perilere İnan şairin ilk şiir kitabı. Uzun zamandır okuduğum yeni şiir kitaplarının içinden de en iyisi. Hep dediğim gibi ben şiirlerin de bir hikayesi olması gerektiğine inanan biriyim. Mehmetin bu kitabında bolca hikaye var. Okurken çok fazla küçük İskender okuyormuş hissi verdi. Abartısız bu kitabın yazar kısmında Mehmet Özkaya yerine küçük iskender yazsaydı inanırdım. Bu kitabın bu kadar az okunması ise beni üzüyor. Gerçekten yıllar sonra bu kitap elbet hak ettiği değeri görecek ama daha şairi henüz bu kadar gençken hak ettiği değeri vermek çok daha güzel olur. Uzun lafın kısası şiir okumak istiyorsanız bu kitabı okuyun. İsteyene pdf olarak da gönderebilirim.
☆tanrıların gaddar olmaması,
kanın kırmızı olmaması,
portakalların turuncu olamaması gibi,
toplumca kabul görmüş bir sabitlenmenin
dört bir yanından çatlaması gibi sanki,
seninle aynı düşlerin altında ıslanmak.☆