Bir Romeo Juliet, Leyla ile Mecnun (Juliet kelimesi Leyla'nın Batı diline dönüşü değil mi?) dan, Dante'nin de İlahi Komedisi, Muhyiddin-i Arabî'nin Fütuhat-ı Mekkiye'sinden ve Mearri'nin Risalet-ün Gufran'ından, La Fonten'in masalları Beydabanın Kelile ve Dimne'sinden, Sadi'nin hikâyelerinden alıntılarla dolu. İnanıyoruz ki, araştırılsa Cervantes'in Don Kişot'u da, Endülüs ya Kuzey Afrika ya da genel olarak islâm kaynaklarına çıkacaktır. Ama, Avrupalı kurnazdır, aldığını çok allayıp pullayıp süsler; öyle ki, sonunda insan onu tanıyamazolur. Avrupalı, ben-merkezcil bir yapıya sahiptir. Neyi alıp kendisine mal etmişse sonunda onun kendi öz malı, öteden beri, ta kaynağında kendi malı olduğunu iddia eder. İlk önce de bu iddiasına kendisi inanır. Musikilerinin bugün araştırılınca, bizim klasik musikimize çok şey borçlu olduğu anlaşılıyor. Bütün bunları ortaya koyacak araştırıcılar gerekiyor. Goethe'nin Faust'undaki homongoloslar, Aldous Huxley'in Yeni Dünya'sındaki Alfa, Beta, Gama sun'i döllenme tipleri, İbn-i Tufeyl ve İbn-i Sina'ya, Hay bin Yazan'a, Salaman ile Absal'a kadar uzanır. Bilim alanında ise bir çok batılı müsteşrikin tesbit ettiği gibi, matematik, kimya, fizik, coğrafya keşifleri hep İslâm bilginlerinin ortaya koyduğu bilgi hazinesi temel alınarak geliştirilmiş bilimlerdir. Barut da, kâğıt da avrupalıların değil, asyalıların keşfidir. Amerika'nın keşfi iddiası da avrupalıların mübalağalı bir öğünmesidir. Amerika'nın o zamanlar, Batı Hint adalarının bir parçası olarak bilindiği aşikar.