Baştan sona kadar duygu fırtınası yaşatan muhteşem bir kitap. Başta gülmeden okuduğum tek sayfa yokken sonunda ise bunun zerresini bulamadım. Çok ağlattı.. Kitabın ortalarında sonunu tahmin edip, öyle değildir umuduyla devam ettim okumaya. Hem ne olacağını merak edip hem hiç bitmesin istedim. Mahalledeki oyun alanları olan arsayı korumak için ellerinden geleni, hatta daha fazlasını yapan pal sokağı çocuklarının her birine ayrı ayrı hayran oldum ama o ufaklık Nemeçek yaptıklarıyla, kişiliğiyle diğer hiçbiriyle kıyaslanamaz bir karakterdi. Macun derneği üyeleri, derneklerine ve kurallarına olan bağlılıklarıyla saygıyı hak ediyorlardı. Kötü karakterleri bile sempatik olan bu hikayenin bu kadar dramatik bitmesi "gerek var mıydı bu kadar hüzünlü olmasına" dedirtti. Mutlaka okuyun, böylesine güzel bir kitabı okumadan ölmeyin..Bir de Hani derler ya ''Adama bak hayatı roman gibi'' ben ise pal sokağı çocuklarını okurken , yazarın tüm bunları yazmadan evvel olayları gözleyen gözlerine sahip olmak isterdim, her nedense. Bir yetişkin günlük yaşantısında bir çocuğu görüp düşünebilir kuşkusuz '' Alt tarafı bir ufaklık. Benim yaşadıklarım kadar şahane ve olası dışı ne yaşamış olabilir ki? '' Tabi bunu düşünmek bile büyük bir hata doğrusu. Küçük dünyaların içinde öylesine büyük sarmaşıklar yayılmış ki sadece güneşi engellemişiz, gölge yapıyoruz bazen. Tabi buna farkına varmamız ancak romanda ki kızgın öğretmenle gün yüzüne çıkıyor. Kesinlikle çocukların dünyasında ki ciddiyetini anlamak için de okunması gereken bir yapıt.
Kuşkusuz iyilik bulaşıcıdır. Tıpkı gülümsemenin, neşenin ve kötülüğün de olduğu gibi.
Sefil insanların en karanlık köşesine bile temas edebilen ışık gösterisini izler gibi hissettim kendimi bir aralık.
Yürekten yüreğe taşarcasına coşan bir salgın bu.
Hani olur ya bazen:
Hayat en ince ayrıntına kadar seni ezmiştir, ruhunun kıvranıp parçalara
Onu deli gibi sevmiştim. İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş
Devletlerin dini sembollerden arındırılması Tanrı'yı yüceltir. İnsanlara baskı yapan asıl düzen laik değil Şeriat düzenidir. Din devletlerinde, bireylerin inancı gerçekten çok büyük baskı altındadır. Bu yüzden din devletlerinde gizli ateizm çok hızlı yol alır. Bir ülkenin vatandaşlarına ekonomik sıkıntılar yaşatması, gerçekte o ülkenin
Tutkularıyla yaşayan her insan bu acıları çeker. Tutkulu bir insan sevdiği varlığı elde edemezse onu öldürmek gibi bir düşünceye saplanıp kalabilir. Sevdiğini kaybetmektense öldürmeyi tercih edebilir. Sen bu duyguyu hiç yaşamadın mı komiser? Yaşamışsındır. Bunların asıl nedeni sevdiğin varlığı sürekli kendinin kılmaktır. Tutku en büyük ve en acı verici rahatsızlıktır. Tutku beraberinde mutluluğu taşırken acıyı da sürükler bedenine. Mutluluktan acıya doğru bir dönüşüm başlar. Mutluluk acının kendisi olup çıkar bir an içinde. Tutku içinden durmadan seslenir: ‘Sahip ol ve yalnızlığın sahip olduğun kadının yalnızlığıyla birleşsin.’ Acı her zaman olacaktır.
Bu romanı yazarken yine aynı yanılgıya düşüyorum aslında. Kendimde kalan son sirri anlatıyorum. Benim için önemli olan ve sadece benim bilmem gereken şeyleri yazıyorum. Başımdan geçen garip olayları, yaşamımdaki ayrıntıları başkalarının okuyacağı kelimelere teslim ediyorum. Burada yazının büyüsü de ortaya çıkıyor, onunla yaşadığım bir gecenin, sevişirken üç boyutuyla tattığım hislerin resmini harflerle çizebiliyorum. Bir sahilde duyduğum yosun kokusunu, tepemde çığlık atan bir martının sesini okuyana duyurabiliyorum. Sonunda görüyorum ki yine kendimi ele vermişim, bu en sev
diğim işi yaparken bile yenilmişim. Hayat, kendini anlamaya ve anlatmaya çalışmaktan başka bir şey değilmiş. İnsanlara anlamak istemedikleri ya da en baştan yanlış anlamaya yatkin oldukları şeyleri anlatmaya çalışmanın sıkıntisi ise en kötüsü. Aslında ben kendi yaşamımı yazmıyorum; yazdıklarımı yaşıyorum. Yazdıklarım yaşantimdan parçalar değil, yaşantım yazdıklarımdan parçalar taşıyor. Neden yazıyorum? Bilmiyorum. Belki kendime kendimi kanıtlıyo
Haruki Murakami
𝐍𝐀𝐊𝐀𝐓𝐀 𝐀𝐌𝐂𝐀 (𝐒𝐚𝐭𝐨𝐫𝐮 𝐍𝐚𝐤𝐚𝐭𝐚)
Arafta Kalmış Bir Ruh . . .
Satoru Nakata, nam-ı diğer Nakata Amca.
Romandaki en özel karakter. Benim favori roman karakterim, Nakata Amca’dır.
Haruki Murakami , her romanında doğal olarak ana karakterini daha çok ön plana çıkartmış olsa da genelde benim favorim ana karakter dışında romana dahil olan başka
“Anılar, onları yaşayan ve yaşatan, sonra da tarihe tanık yazanların ruhlarından tümüyle silinip gitmedikçe, hiçbir an, hiçbir zan, hiçbir gölge ve dahi hiçbir hücrenin eklem ve boylam birikimi bizden uzağa düşmeyecek…”
#şehvetdersi
-AŞKIN NUR KARATAŞ
Bugüne kadar okuduğum her kitabında bana çeviri hissi yaşatan, tutkuyla, aşkla ve şehvetle bizi buluşturan @askının kalemini seviyorum arkadaşlar. Yazdığı karakterlerin yabancı olması bir yana, cidden bu smut dolu satırları okurken aslında o hisside okura geçirebilen bir yazar bence. Hissiz olmaz arkadaşlar ben
Işıklı dünyanın karanlık yüzü
Dünyaya gelende vardı sebebi?
Yaşaya bilmedi amaç üretdi.
Düşünür ne yapsam daha gerekli?
Seçtiğim beni de yapsın önemli.
Beni tanısın dünyadakı insan.