Günümüzün kapitalist toplumu vicdan yoksunluğunu bir değer olarak öne çıkarıyor, antisosyal acımasızlığı bir hayatta kalma stratejisi olarak öneriyor. Acımasızlık, dürtüsellik ve empati yoksunluğu bizi ötekini hissetmekten alıkoyuyor ve ‘güçlü olan ayakta kalır’ düşüncesi insanları kurban olmak ile zalim olmak arasında bir seçime zorluyor.
“Ne en güçlü olan türler hayatta kalır, ne de en zeki olanlar. Hayatta kalanlar her zaman değişime en uyumlu olanlardır. Yaşam mücadelesi içerisinde en uyumlu olanlar rakiplerini harcarlar; çünkü çevreye en uygun şekilde adapte olabilenler onlardır.”
[...] biz ütopyacı değiliz. Burjuva suçlamalarının gerçek değerini de çok iyi biliriz. Devrimden sonra geçmişin kalıntılarının bir süre daha geleneklerde, yeninin tohumları üzerinde, zorunlu olarak varlığını sürdüreceğini de biliriz. Yeni doğunca ondan daha güçlü olan eski bir süre daha kalır, bu doğada olduğu gibi, toplumsal hayatta da daima böyledir. Yeni tohumların cılızlığı üzerine yapılan acı alaylar, aydın insanların ucuz şüphecilikleri, vs., bütün bunlar, proletaryaya karşı sınıf savaşı yöntemlerinden ve kapitalizmin sosyalizme karşı savunulmasından başka bir şey değildir. Yeninin tohumlarını özenle incelemeli, üzerlerine en büyük bir dikkatle eğilmeli, gelişmelerini kolaylaştırmak için her yolu denemeli, bu güçsüz filizlere bakmalıyız.
Günümüzün kapitalist toplumu vicdan yoksunluğunu bir değer olarak öne çıkarıyor, antisosyal acımasızlığı bir hayatta kalma stratejisi olarak öneriyor. Acımasızlık, dürtüsellik ve empati yoksunluğu bizi ötekini hissetmekten alıkoyuyor ve ‘güçlü olan ayakta kalır’ düşüncesi insanları kurban olmak ile zalim olmak arasında bir seçime zorluyor.
Günümüzün kapitalist toplumu vicdan yoksunluğunu bir değer olarak öne çıkarıyor, antisosyal acımasızlığı bir hayatta kalma stratejisi olarak öneriyor. Acımasızlık, dürtüsellik ve empati yoksunluğu bizi ötekini hissetmekten alıkoyuyor ve "güçlü olan ayakta kalır" düşüncesi insanları kurban olmak ile zalim olmak arasında bir seçime zorluyor.
Yaşam sürekli bir mücadeleydi; güçlü hayatta kalır, zayıf ise yok olur giderdi. Kainatın düzeni böyleydi. Sith kanunları’nın temeli olan felsefe buydu.
Günümüzün kapitalist toplumu vicdan yoksunluğunu bir değer olarak öne çıkarıyor, antisosyal acımasızlığı bir hayatta kalma stratejisi olarak öneriyor. Acımasızlık, dürtüsellik ve empati yoksunluğu bizi ötekini hissetmekten alıkoyuyor ve 'güçlü olan ayakta kalır' düşüncesi insanları kurban olmak ile zalim olmak arasında bir seçime zorluyor.