Kitapta bu türün yaptığı şey, yani Halk'ın mağaralarını ele geçirmek için onları sistematik biçimde öldürüp yok etmesi, gerçekten de Homo sapiens'in karakterine uyuyor. Jack Landon dünyanın bu ilk soykırımını anlatırken Homo sapiens'in diğer insan türlerini yok ettiğini bilmiyordu çünkü bilim bu tür bilgileri çok sonra ortaya çıkaracaktı. Ama 1876 doğumlu Landon, ABD'de devletin 1860'lardan 1890'lara kadar sistematik olarak sürdürdüğü Kızılderililere yönelik zorla göç ettirme ve soykırım politikasına tanık olmuş olmalı. Tahminlere göre sadece bu dönemde on binlerce ile yüz binlerce arasında değişen Kızılderilinin yok edildiğini, bazı kabilelerin tümüyle ortadan kaldırıldığını, o mağrur, kendine güvenli, doğayla barışık insanların binlerce yıldır sürdürdükleri hayat tarzına hiç uymayan yerlerde azalmış, ezilmiş, onurları kırılmış halde yaşamaya mecbur bırakıldığını görmüş ve buna tepki duymuş olmalı. (Kolomb öncesinde bugünkü ABD topraklarında 7ila 20 milyon olduğu tahmin edilen Kızılderili sayısının 1890'larda 200 bine kadar indiği düşünülüyor. Günümüzde dört milyon civarında.) London'ın 1897'de altın bulmak için gittiği Kanada ve Alaska 'da oraların Kızılderilileriyle tanıştığını, onlardan nice hikayeler dinlediğini biliyoruz. Yazdığı en güzel mücadele ve kahramanlık öykülerinden bazıları, bu hikayelerden esinlenmiştir. İşte Adem'den Önce'de Jack London'ın tüm bu kişisel tarihinin izlerine rastlıyoruz.