Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mustafa Kemal Paşa dedi ki: "Türk kadınlarının toplum hayatında bir köşeye çekilip kabuğu içinde zannediyorsanız onları yalnış anlamış olursunuz. Halkımızın yüzde sekseni köylüdür. Bunların arasında kadınlar, erkeklerle beraber yan yana çalışırlar ve erkeğin hayatına tamamen katılırlar. Halkın geri kalanı kasabalarda, İzmir veya İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşarlar. Buralarda kadınların erkeklerden ayrı yaşamaları, bir kötü adet olan erkeklerin bencilliği yüzündendir. Bütün Türk kadınları, erkeklerle tam bir eşitlik ve menfaat ortaklığı dairesinde bulunacakları günü bekliyorlar.
Sayfa 206Kitabı okudu
399 syf.
4/10 puan verdi
İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından Japonya Amerikan işgali altındadır. Yoksulluk, çaresizlik ve utanç içindeki halk, sefil ve acınası bir ortam içinde ümitsizce yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Kadınlar karınlarını doyurabilmek için vücutlarını satmakta, halkın çoğu bombalanmış evlerde yaşamakta ve karaborsadan alışveriş yapmaktadırlar.
Tokyo Sene Sıfır
Tokyo Sene SıfırDavid Peace · Sel Yayınları · 201116 okunma
Reklam
290 syf.
10/10 puan verdi
Orhan Erdem çevirisinde Arya yayıncılık kitabını kiralayarak okuduğum ve hoşuma gittiği için Sabahattin Eyüboğlu çevirisinde iş bankası yayınını aldığım neredeyse bütün rubailerini sevdiğim arada sırada bir iki rubai okuyarak okumayı bırakmayacağım bir kitap konu olarak genelde öbür tarafa hiçbir şeyin gitmediğini , cahil gösteriş dindarlarını yerden yere vurduğu , kader konusunda yaratana sitem içinde olduğu , şarabın yasaklanmasını anlam veremediği , şarabın ve sevgilinin verdiği keyif hiçbir şeyden vazgeçmeyeceği işleyen bir nevi halkın sesi. Yayın evlerine gelecek olursak iş bankasının dil bakımından daha iyi ama rubai fazla bakımından(Hesaplarıma göre 5-6 rubai fazla) ve tasarım bakımından(aryada 4 rubai alt alta yanında siyah beyaz resim var iş bankasında bir sayfada 2 rubai var ve alt kısmında bazen açıklama var okuduğum kadarıyla) iyi geldi.
Rubailer
RubailerÖmer Hayyam · Kabalcı Yayınevi · 201222,2bin okunma
ÜÇ SORU Yıldızlar uykudaydı. Ağaçlar , kuşlar, ırmaklar ve insanlar uykudaydı... Bir de uzaktan bakıldığında eski bir yapıyı andıran, saray olduğunu anlayabilmeniz için bahçesine kadar gidebilmeniz gereken o yerde gözleri uyku tutmayan bir adam vardı. Başı ellerinin arasında gözleri yaşlı bir adam. Beynini kemiren sorulara cevap bulmaya
"Hiç tükürük hücresinden söz edildiğini duydunuz mu, bir halkın dünyanın en büyük halkı olduğunu kanıtlamak için son zamanlarda icat ettiği hücreden? Tutuklunun içinde ayakta durduğu, ama hiç kımıldayamadığı daracık bir dört duvar. Onu çimentodan kozasına sımsıkı kapatan sağlam kapı çenesinin hizasında durmaktadır. Bu durumda adamın ancak yüzü görülür ve gelip geçen her gardiyan bu yüze ağız dolusu tükürük atar. Hücrede sıkışıp kalan tutuklu, gözlerini kapamasına izin varsa da, yüzünü silemez. Alın size, azizim, bir insan icadı. Bu küçük şaheser için Tanrı'ya ihtiyaçları olmadı insanların."
Yurt gezilerinde masraflı törenlerden kaçınılmasını, kurban kesilmemesini istemiştir. Hiçbir zaman bir koruma ordusuyla gezmemiş, hep halkın içinde, halkla birlikte olmuştur. Kendisi de dahil hiçkimseye ayrıcalık tanınmasını istememiştir.
Reklam
Üç isteğim vardır senden, bu kapıdan girmen için yapman gereken üç şey; ilkin malını ve mülkünü terk edeceksin. Zira mal ve mülk sana imtihandır, mal sevgisi ile Allah sevgisi ayn sinede yan yana duramaz. Sonra şöhretinden, makamından vazgeçeceksin, zira şöhret bir zehirli oktur. Şöhretin muhabbetini bir kez tadarsan, zannedersin küçük dağlar senindir. Ve nefsini ayaklarının altında alıp da ezeceksin. Zira seninle beraber, her daim seni duyan, sana söyleyen bir düşmandır o. Çok yakındır ama bildirmez kendini. Madem ki bu kapıdan girmek dilersin o vakit ilk imtihanın şudur ki şimdi git üzerindeki şu kürkü bile çıkarmadan omzuna bir sırık al ve ciğer sat halkın içinde. Bundan sonra kadı değil, bir ciğer satıcısı olacaksın"...
"Gerçeği öğretmeye çalışanların imansız asiler olduklarını söylerlerse inanmayın. Gerçek yuvalanacak yer arıyor halkın içinde. Ateştir o. Gerçeğe katlanamayanlar yanacaklar o ateşte. Gerçek, sizin için en iyi dost, onlar için baş düşman! Onun için gizliyorlar gerçeği."
160 syf.
7/10 puan verdi
Tahsin Yücel'in Mutfak Çıkmazı adlı romanında yazar eğitimini sürdürmek ve yargıç olmak amacıyla Divitoğlulları sülalesine mensup olan İlyas'ın sülalesinin halkın içinde ve kasabada sahip olduğu eski üst düzey yerine ve ihtişamına yeniden çıkabilmesi amacıyla yargıç olmak amacıyla yüksek öğrenimini sürdürmek için İstanbul'a gitmesi, son sınıfa kadar başarılı bir şekilde hukuk fakültesi öğrenimini sürdürürken sevdiği kız olan Emel tarafından terk edilmesi üzerine yaşadığı psikolojik ve ruhsal çöküntünün etkisiyle eğitiminden uzaklaşarak kendisini hastalık derecesine varan bir yemek yapma ve yemek yeme eğilimine vermesi ve ardından geçirdiği dönüşüm anlatılır.Eserin final kısmı ise bir tür geleneklerin ve beklentilerin dışına çıkan İlyas'ın geldiği noktada ailesine ve sülalesine yaşattığı hayal kırıklığının bedelini nasıl ödediği gözler önüne serilir.Sürükleyici, sıkılmadan okuyabileceğiniz, yazarın akıcı bir dille yazdığı harika bir eser.Tüm okuyuculara ve kitap kurtlarına tavsiye ederim.
Mutfak Çıkmazı
Mutfak ÇıkmazıTahsin Yücel · Can Yayınları · 2018435 okunma
Ali Şeriati
Sen ateş içinde kıvranıyorsun. Halkın soydaşların bütün dünya halkları ve insan nesli ateşten gömlek haline gelmiş şu hayatın içinde kıvranmakta; sense bu sıcaklığı hissetmiyorsun bile! Sen kalkmış cehennem ateşinin ölümden sonra ki azabın dehşetinden dolayı gece gündüz kıvranıyorsun, ağlıyor, sızlıyorsun. Oysa benim derdim bugün bütün insanlığa musallat olmuş beni, seni, onu ve herkesi kuşatmış; içinde kıvranmakta olduğumuz bu ateştir. Ben bu alevleri dindirecek etkenlerin, onu söndürecek suların peşindeyim.
Reklam
Dine inandığını yine de söylüyordu, fakat akıl süzgecinden geçen bir inançla. Müslümanlık onun gözünde mantık, muhakeme, bilim ve bilgiyle uyumluluk içinde 'doğal bir din'di. 'Milletin kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançer' olan yobazlığa bütün gücüyle karşıydı. Çağdaş bir görünüşün Müslümanlığa aykırı olduğunu ileri sürenleri azarlıyordu. Camilerde cuma günü verilen vaazların bilim kurallarına uygun olması gerekliydi; vaizler uygarlık dünyasının siyasi ve sosyal koşullarını yakından izlemek zorundaydılar. Bundan sonra vaazlar, halkın anlayabilmesi için, eski bir ölü dille değil, Türkçe olarak verilecekti.
Sayfa 451Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.