Kitabı okurken rahmetli dedem gitmedi gözümün önünden. Küçükken bana kızdığı zaman "keraneciğğğ" der dururdu.Anlam veremezdim tabi dediğine.İlerleyen yaşlarda anlamını öğrendiğimde çok bozulmuş rahmet okumuştum arkasından.Artık dedemin bu küfürü bende nasıl bir travma yarattıysa bu yaşıma kadar da kerhanenin önünden geçmedim.Bu yaştan sonra da geçmem herhalde ama Allah düşürmesin diyelim.
Zweig'in Bilinmeyen bir kadının mektubu kitabı sonrasında da aynı hissi yaşadım kitabı bitirirken. Eksik,bi şeyler eksik kitapta.Tamam güzel edebi cümleler ve tavsiyeler var ama eksik.Saf olan bir şeyi bulmak milli piyangodur baştan kabul ediyorum.Toprağı avuçladığınızda bile o avcunuzdaki toprak saf değildir.İçinde ölü böcekler vardır,yaprak kırıntıları vardır,mineraller vardır,vardır da vardır. Hadi şunu saflaştırayım desen binbir zorlukla,yaparsın ama garantisi yoktur sonunda saflığın.İlk gençlik yıllarından 90 yaşına kadar genelev müdavimi olmuş bir amcamız ile o evde sermaye olarak emek vermeye başlayan 14 yaşındaki bir kızın hikayesi. Benim her şeye saygım var,mesele yaş meselesi değil ama işte para yada başka menfaatler işin içine girince sadece aşk değil,bütün ilişkiler saflıktan çıkıyor. O yüzden kimse bana bu kitabı saf bir aşk hikayesi olarak artık anlatamaz.
Hayatınızda bir kez de olsa aşkla sevişin tavsiyesi hayat felsefem.Ama biliyorum ki yine kitapta geçen "Sex insanın aşkı bulamadığında elinde kalan tek tesellidir" gerçeğini de asla değiştirmez.O yüzden takılın ya kafanıza göre. Kolay gelsin :)