Murtaza’dan sonra 72.Koğuş’u da oldukça beğendim. Hikayenin yanında Orhan Kemal’in üslubu yakalıyor insanı çünkü sanki koğuşun içerisinde yarattığı karakterle beraber yazıyor hikayeyi. Koğuş üslubu ve şartlarının bu kadar korkutucu anlatılmasında Nazım ile Bursa cezaevinde geçirdiği yılların etkisi kaçınılmaz sanırım, gerçek mahkûmlardan esinlendiği aşikârdır. Bu sebeple de ayrıca sarsıcıdır.
Bu kitabında aslında iyi ile kötüyü ayırt ederken yapılan küçük iyiliklerle nasıl değişimlerin meydana gelebileceğini, umudun hep var olabileceğini, umudu kaybetmektense aklın kaybedilebileceğini anlıyorsunuz. İnsana verilen değerin yerlerde gezdiği, onurun ve haysiyetin ayaklar altına alındığı ortamlarda, değersiz olan insanda da ahlakın yitirildiği anlatılır. Yine de her zaman umut vardır. Taa ki ortam şartları sizi yutana kadar. Bir yandan da yoksulluğun ve imkânsızlığın sınırları zorladığı bir kurgu ile yüreği burkar, insanlıktan utandırır.
Kitabı okurken nedense aklıma ayrıca Şener Şen’in Milyarder filmi geldi, piyango vurduğunda insan davranışlarının 180 derece dönüşüne tanık olmuştuk, benzettim.
Bunun yanında Orhan Kemal’in hikâyelerindeki karakterler daha doğrusu bulduğu takma isimler eğlenceli: Tavukçu Recep, İzmirli, Beton, Kaptan, Berbat, Adembaba’lar, Bobi, Kaya Ali, Dalyan Rıza, Uzun Emin, Kuru Nedime. Kim bilir bazılarını gerçekten de görmüştür.
Sonuç itibariyle, Orhan Kemal’in hayatında belli bir dönem tecrübe ettiği, okunması gereken önemli bir hikâyesidir, çünkü yoksulluğun, imkânsızlığın, umutsuzluğun arasından insanı anlatır.