Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İşte o zatın şefaati altına girip ve nurundan istifade etmenin ve zulümat-ı berzahiyeden kurtulmanın çaresi, sünnet-i seniyeye ittibadır.
Dünyada Bulmadım Gönüle Mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken Yar o baht bende bu ah var iken Hasret mahpus eder kara yer beni Vay desinler ateşim yok közüm yok Dahi yare yalvaracak yüzüm yok Yokladım kendimi bir kem sözüm yok Yara şekva etmiş ruz-i gar beni Sümmani'yim kendi kendim ohladım Şadırvan suyunda yattım yuhladım Yarin küçük defterini yokladım Yazmış defterine ihtiyar beni Aşık Sümmani Narman
Reklam
Çocukken elimiz kanayınca hemen kan kardeş olmamız hep bunlardan ötürü:)
"Şövalye, gözünü kırpmadan sol elinin ayasını boydan boya kesti. Şaşkınlık içinde, tutmakta olduğu bıçağı Ebu Ali'ye verdi. Ebu Ali keskin hançeri bu kez de Cebbar'a verdi. Yaşlı adam da aynı şekilde davrandı, sol elinin ayasını kesip, bıçağı Büyük Üstada uzattı. Paynes ne yapacağını biliyordu. O da elini kesti, bıçağı sahibine iade etti. Ebu Ali, hançerini kınına ve kuşağına soktuktan sonra, sol eliyle Godfrey'nin sol elini tuttu. Bıraktıktan sonra, bu kez de Paynes'in sol eline uzandı. Kitapçı da aynı şekilde davrandı. İki İhvan-ı Safa Asili küçük seremoniyi bir birlerine bakıp aynı anda söyledikleri, "Kanlarımız birleşti, kardeş olduk!" diyerek noktaladılar.."
Hacib Subaşı, kendisine gelen emri Ebû Sehl Hamdûy ve Sûri’ye göstererek savaşmaktan başka çaresini kalmadığını söylemişti. Onlar ise bu karara itiraz etmesinin daha doğru olacağı şeklinde görüş belirttiler. İlginç olan Subaşı’nın savaşmak üzere harekete geçtiği Sultan Mesud’a bildirildiğinde onun vermiş olduğu tepkiydi. O, kararından dolayı pişman olarak Ebû Nasr-ı Mişkân’a: “Acele ettik. Hacib ve askerin durumunun düşman karşısında ne olacağını bilmiyoruz.” demişti. Görüldüğü üzere sultan da Selçuklular karşısında bazı şeylerin çok da iyi gitmediğinin farkına varmış, ancak vermiş olduğu emri geri çekmesi gibi bir durum artık mümkün olmamıştı.
Sana Dönüyorum
youtu.be/cCjf4KitmFY?si=... Melanie C I turn to You "Dünya anlayabileceğimden daha karanlık olduğunda Hiçbir şey planladığım gibi gitmediğinde Gökyüzü griye döndüğünde ve görünürde bir son olmadığında Yalnız geceler boyunca uyuyamadığımda Sana dönüyorum Güneşe doğru eğilen bir çiçek gibi Sana dönüyorum Çünkü bir tek sen varsın Tepe taklak olduğumda beni kim döndürebilir Sana dönüyorum" ❤️"Dönüş de Allah'adır. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır."❤️
Ölsek de Ravza’nı rûhumuz bekler…
Bir ulü’l emr idin emrine girdik; Ezelden bey’atli hakanımızsın. Az idik, sâyende murada erdik, Dünya ve âhiret sultanımızsın. Unuttuk İlhan’ı, Kara Oğuz’u; İşledik seni gözbebeğimize, Bağışla ey şefî’ kusurumuzu
Reklam
Zeyd bin Harise
Hz. Aişe validemiz onun hakkında şöyle diyor: "Resûlullah (s.a.v.) Zeyd'i bir orduyla birlikte gönderdi mi mutlaka onu emir tayin ederdi. Resûlullah'tan sonra yaşasaydı, onu yerine geçirirdi." Zeyd'in Resûlullah (s.a.v.) katındaki değeri bu denli yüceydi. Kimdi bu Zeyd? O, dediğimiz gibi, esir alınıp köle diye satılan, sonra Resûlullah'ın azad ettiği köleydi. Kısa boylu, esmer tenli, basık burunlu adam... Kalbi påk, ruhu hür bir insan..
Ârş-ı kürsü kalem almadan düzler, Âb-ı râhmet demdiğini gördün mü. Otuz altı yılda bir kuzu kuzlar, O kuzunun emdiğini gördün mü... Aliyar aliyar hodam aliyar, Alêm bilir benim gönlümde sen var...🌹
Tartışan zat şöyle dedi: -Madem ki, Kur'an'ın âyetleri doğru ilmin ölçüle­ri ve anahtarlarıdır. O halde, neden müslümanlar bir çok İlmî ve imanı konularda ihtilâf etmişlerdir? Ben şöyle dedim: -İnsanların (ve müslümanların) ihtilâf etmeleri kaderin bir hükmüdür. Onun için, bunun önünü al­ mak mümkün değildir. Ancak Allah teâlâ'nın rahmet edip hidayet ettiği kimseler, aralarındaki ihtilâfları as­gariye indirirler ve hatta onu faydalı hale getirirler. Bunu bildiren âyet-i kerimede şöyle buyurulmuştur: "Allah zorunlu olarak isteseydi, insanları bir tek ümmet haline getirirdi. (O bunu zorunlu olarak iste­mediği için) onlar ihtilâf edip dururlar. Ancak, O'nun merhamet ettiği kimseler ihtilâf etmezler. Allah bun­ları örnek olarak yaratmıştır."
MUS’AB BİN UMEYR’İN (R.A.) İSLÂM’A HİZMETLERİ
İslâm dini, Arabistan’ın her tarafında ve husûsiyle de Medîne-i Münevvere’de pek süratle yayılmakta idi. Evs ve Hazrec kabileleri Ashâb-ı Kirâm’dan birinin Medîne’ye gönderilmesini talep ettiler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, onlara, Kur’ân-ı Kerîm’i ve İslâm âdâbını öğretmek üzere Mus‘ab bin Umeyr’i (r.a.) gönderdi. Hz. Mus‘ab (r.a.),
Reklam
Meselâ: Bir sultan uzak beldede bulunan memurlarından birine bir mektup gönderip, bulunduğu diyarda kendisi için bir köşk bina etmesini ona emretse ve bu mektup o memura ulaştığında ona çok itibar edip her gün okusa, lâkin emr olunan köşkü bina etmese, sonra Sultan gelip yapılmasını emrettiği köşkü hazır bulamasa, şüphesiz ki o memur, siteme hatta cezaya müstehak olur. Zira sadece mektubu okumak hiç bir fayda vermez. İşte Hazret-i Kuran o mektup misalidir. Mevlâ Tealâ Hazretleri onda kullarına namaz, oruç gibi din-i mübin-i İslâmın erkânını (temel meselelerini) ye- rine getirmelerini emir buyurmuştur. Öyleyse amelsiz mücerred (sadece) Kuran okumak insanı istenen gayeye ulaştırmaz.
Sayfa 376 - Kur’an-ı Kerim 9.Sayfa Tefsirinden
"Allah bize yeter; O ne güzel vekildir." Âl-i İmrân Sûresi, 3:173. "O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır!" Enfâl Sûresi, 8:40; Hac Sûresi, 22:78.
Halid Bey derdi ki: Vaktiyle Kureyş kâfirlerinin «nesli tükenecek» dediği Sevgilisine, Allah, öyle bir sülâle vermiştir ki; bu sülâle, Arab'ı, Türk'ü, İranlı'sı, Hintli'si, Cavalı'siyle, bütün dünyayı sarmıştır. Bunlardan birçoğu kendisini bilmez, bazısı da iddi- asında yalancı olabilir. Muhakkak olan şu ki, bugün yanık ve hamleli Müslümanların hemen hepsi, sayıca milyonlara varan bu sülâledendir.
Tao nedir?
Tao "Oluşun " diğer adıdır. Siz "Oluş nedir?" diye soramazsınız. O deneyimlenebilir. Şimdi burada deneyimlenebilir. Yarın değil. O sizi çevreliyor, siz onun içinde nefes alıyorsunuz, siz onun parçasısınız. O sizin varoluşunuzun kalp atışıdır. O nabzınızdır. O sizin bilincinizdir. Şu andaki sessiz anı dinleyin. Bu odur. Fakat bu soruyu yanıtlamanın bir yolu yoktur. Tao ancak işaret edilip gösterilebilir. Bu yüzden Zen ustaları derler ki: "Buda sadece Ay'ı gösterdi". Onun parmaklarına yapışma. Parmaklar sadece Ay'ı işaret eder, Ay'ın kendisi değildir. Tao sadece bir kelimedir, keyfi bir kelimedir. Manası hiçliktir. O, varoluşun oluşunu gösteren bir parmaktır sadece. Kuşlar cıvıldıyor, ağaçlar sessizce duruyor ve siz kalbinizdeki muazzam sevgiyle derin bir iletişim içerisinde oturmaktasınız... bu odur!
Efendi Hazretleriyle beraber kılınan namazlara dikkat ediyordum: Yakınlardan bazılarını, namazda titremeler tutu- yordu. Omuz ve kol başlarından göğse doğru akan ra'şeler... Bu ra'şeler, namaz dışında, mukaddes isimlerden biri geçerken de oluyordu. Bilhassa Efendi Hazretleri konuşurlarken ve Allah Resûlünün isimleri geçerken... Hareket, yalnız Efendi Hazretlerinde yoktu. Tam ve kat'î temkin makamındaydılar. Sonradan öğrendim ki, bu da, yolun başına mahsus husu- siyetlerden biridir; ve kalbde nur ile zulmet çarpışmasından doğmaktadır. Tam ıstıfaya varmış, süzülmüş temkin ve istikrar makamına varmış olanlar, böyle hallerle alakalı değil... Bana başta, kendisini gizleyememek, zaaf gibi görünen bu ra'şeler, epey sonra, namazlarımda beni de sardı. Zaaf olmaya zaaftı; çünkü eksik çok eksik, her ân renk değiştirici bir makamın habercisiydi. Fakat ben bu zaafı düşünürken, eksikten de eksiktim. Demek ki, o ân, bana göre çok fazla bir nimetti bu...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.