Yine de Sevr Anadolu Türkiyesini tamamen parçalamaktan çok uzaktı. Batıda Lozan' dan sonra basilan ders kitaplar genelde Sevr Antlaşmasının, Kemalistlerin erken dönemdeki propaganda materyallerine göre
hazırlanan, Antlaşma’nın Anadoluyu tamamen parçalara ayırma ve Türkiye'yi minik bir devlet olarak bırakma niyetiyle
hazırlandığını ima eden haritalarını içermekteydi. Bu haritalar hatalı bir şekilde nüfuz alanların artık Türk toprakları olmadiğını gösteriyordu.
Gerçekte Türk olmayan tüm yerli grupların Türkiye'nin bölünmesine dönük hükümlerden yararlanacağı: durumda bile Anadolu'nun oldukça önemli bir bölümü Türkiye'de kalmaya devam ediyordu.
Genellikle haberleşme bu durumdayken, bürokratik ideoloji doğrultusunda haberleşme kurumları oluşturulmuş ve geliştirilmiştir. Halkevleri, çeşitli dernekler ve öğretim kurumları rejimin ideolojisini yaygınlaştırma yönünde bir haberleşme gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bu çerçevede halkevleri ve benzeri dernekler, camiye (Hakkevi, Allahevi'ne) ve tekkeye; öğretim kurumları, medrese ve dinî öğretim kurumlarına alternatif olarak devlet tarafından tesis edilmiştir. Ancak bu yeni kurumlar, geleneklik haberleşme kurumlarının görünürdeki faaliyetlerine karşı faaliyetler yürütmelerine rağmen, geleneklik kurumların insan, aile, yakın çevre ve devletle bütünlüğü sağlayan asıl fonksiyonlarını ifa edebilecek yapıya ulaşamamışlardır. Açarsak; namaza karşı dans; dinî ayinlere karşı balo; vaaza karşı konferans; dinî öğretim kurumlarının insan-devlet-Allah çizgisinde öğretimine karşı üniversiteler ve diğer öğretim kurumlarının insanı yalnızlaştıran ve bunalıma sevkeden öğretimi... Neticede, geleneklik haberleşme kurumlarının halkımızın üzerindeki tesiri azaldıkça, bunalımın yoğunluğu artmaya başlamıştır.
Bu uzak noktadan bakıldığında Dünya, pek dikkat çekici değildir. Ancak bizim için, durum farklıdır.
O noktayı yeniden inceleyin. O, burası. O, evimiz. O, biziz!
Üzerinde; sevdiğiniz herkes, bildiğiniz herkes, duyduğunuz herkes yaşıyor. Var olmuş tüm insanlar yaşamlarını orada geçirdiler. Keyif ve acının bir toplamı...
Türümüzün tarihindeki
... sınıf mücadelesi de Marx onu bu şekilde adlandırdıktan sonra ortaya çıkmıştır. Oysa Marx ona bu ismi yakıştırmadan önce de çok yoğun bir mücadele vardı. Bu ismi aldıktan sonra zaman içinde yoğunluğunu yitirmiştir. Bir şeye isim verilip, temsil edilebilir bir hale getirilip, bir kavram niteliği kazandırıldığı andan itibaren o şey bir hakikate dönüşme ya da kendini bir ideoloji olarak dayatma pahasına bile olsa yavaş yavaş canlılığını yitirmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş devirleri, İslâm'ın heterodoks şeklini kabul edenlerle sünnî İslâm'ı her tarafta hükümran kılmak isteyenler arasındaki çekişmelerin tarihidir bir bakıma.
Günümüzdeki farklılıklar (giysi, ideoloji ve hatta cinsiyet farklılıkları) geniş bir tüketim ortaklığı içinde değiş tokuş ediliyor. Bu, toplumsallaştırılmış bir göstergeler değiş tokuşudur. Eğer her şey böylesine göstergeler biçimi altında değiş tokuş edilebiliyorsa, bu geleneklerin “özgürleşmesi” sayesinde değil; farklılıkların, onların tamamını içinde toplayan bir düzene göre toplumsal tanınma göstergeleri olarak üretilmiş olmalarından ve birbirlerinin yerine geçirilebilir olmaları nedeniyle artık aralarında ancak yukarı ile aşağı, sağ ile sol arasındaki kadar gerilim ve çelişki olmasındandır.
Özel alan üretim sistemi tarafından dışarıdan yapılandırılır; bu sistemin (bu düzeyde artık ideolojik değil, ama her zaman politik
olan) stratejisi, yani arzu stratejisi bu defa varoluşumuzun maddiliğini, tekdüzeliğini ve eğlencesini kuşatır.
Her beşeri ideoloji bir dindir. Kur'anda Allah (C.C.) insanlardan "leküm dinüküm ve liyedin" demelerini istiyor. Yani "sizin dininiz size; benim dinim bana" Demek ki, beşeri ideolojilerin tamamı insanı Allah'ın dininden uzaklaştırır mahiyettedir