Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
HUSREV-İşte sen, bendeki bu ikinci <<ben>> le ihtilât edemedin.Onu yalnız, kendi başına, kendi alemine bıraktın.Benimle beraberleştiğin her defa, bana yalnızlığımın, çaresizliğimin derecesini ihtar ettin.İki ten arasındaki uçurumu bana öğreten sensin...
Sayfa 76 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Bu zamanın sorularına kesin ve aklî cevaplar nurlardadır..
Van’da bulunduğu müddet, vali ve memurîn ile ihtilat ederek, bu asırda yalnız eski tarzdaki İlm-i Kelâm’ın İslâm Dini hakkındaki şekk ve şübhelerin reddine kâfi olmadığına kanaat hasıl etmiş ve fünunun tahsiline lüzum görmüştür.
Reklam
«Allah dünyayı yaratmış, insanlara bahşetmiştir. Servet ve mahsulat-ı arziye cümlenin müşterek hakkıdır. insanlar müsavidir. Birinin servet cem ve idharile diğerlerinin ekmeğe bile muhtaç kalmaları maksud-u ilahiye münafidir. Yalnız nikahlı kadınlardan başka dünyada her şey müşterek olmalı. Allah kanunlar vaz'etmiş. Onlardan istifade için de akıl ve iz'an vermiştir. Kendi aklının muhiti dairesinde herkes evamir-i ilahiyeyi kabul eder. Birinin muhiti, itikadı diğerininkine benzememek iddiasile icbar icrası emir ve maksad-ı ilahiye münafidir. Çünkü fikir ve vicdan bir aheng-i tabiat mahsulüdür. Cebrin tesirinden masundur. Bunun için islam, hristiyan, musevi, mecusi hep Allah kuludur, birdir, kardeştir. Beyinlerinde muhabbet ve uhuvvet şarttir. ihtilat ve muhabbetleri sayesinde hak batila galebe eder. Matlub-u esasi gürültüsüz kendiliğinden hasıl olur. Hükumet ise zulüm ve tegallüp mahsulüdür. Onun tecavüzlerini hoş görmek, maksud-u Halika münafi emirlerine itat etmek caiz değildir. Heyet-i idare Zaman-ı Saadet de olduğu gibi millet tarafından intihap olunmalı. Saray, saltanat, muharebe, asker hep zulümdür. Tekkeler, dervişler, ulema onlar da zulüm ve tegallüp eserleridir. Herkes hürriyet-i tamme üzere fikir ve meslek-i zatide bulunmalı. Komşusunun meslek ve mezhebine hörmet etmeli... »
Resulzade Mehmed Emin
Milli şuur, bir milliyet içerisinden çıkan rehber zümrenin diğer zümre ve fertlerle daimi ve uzvi bir münasebet ve ihtilat temin etmesiyle doğar.
Sayfa 17 - Azerbaycan Kültür Derneği / AnkaraKitabı okudu
şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki: Ay, Güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman, bir ip, bir şerittir ki, o Sâni'-i Zülcelal her sene bir başka âlemi ona takıp, gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üçyüzaltmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor. Kemal-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor. Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde, üçyüzbin enva'-ı masnuatıyla tezyin ediyor. Hadd ü hesaba gelmez enva'-ı ihsanatıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilat içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et... Nasıl, böyle bir sarayın Sâni'inden gaflet edilebilir?
Reklam
Hakikatte açık ve kestirme ifade edilen duyguların çoğu samimi değildir. Çünkü tercihlerimiz redlerimizle, kabullerimiz inkârlarımızla, sevgilerimiz nefretlerimizle, korkularımız ümitlerimizle ilh... mücadele ve ihtilât halindedir. Basit olmadıkları için dar mânâlı kelimelerimize sığmazlar. Kendimizi anlatmağa çalışırken yanlış anlattığımızın farkına varamayız. Hatta bazan kendimizi bile yanlış tanımaya sebep oluruz.
Hiç mümkün müdür ki: Ölmüş, kurumuş koca Arzı ihya eden ve o ihya içinde herbiri beşer haşri gibi acib, üçyüz binden ziyade enva'-ı mahlukatı(çeşitli varlıklar) haşr ve neşredip kudretini gösteren ve o haşr ve neşr içinde nihayet derecede karışık ve ihtilat içinde, nihayet derecede imtiyaz(ayrıcalık) ve tefrik(seçim) ile ihata-i ilmiyesini gösteren ve bütün semavî fermanlarıyla beşerin haşrini va'detmekle bütün ibadının enzarını(bakışlarını) saadet-i ebediyeye çeviren ve bütün mevcudatı başbaşa, omuz omuza, elele verdirip emir ve iradesi dairesinde döndürüp birbirine yardımcı ve musahhar kılmakla azamet-i rububiyetini gösteren ve beşeri, şecere-i kâinatın(kainat ağacının) en câmi' ve en nazik ve en nâzenin, en nazdar, en niyazdar bir meyvesi yaratıp, kendine muhatab ittihaz ederek herşeyi ona musahhar kılmakla, insana bu kadar ehemmiyet verdiğini gösteren bir Kadîr-i Rahîm, bir Alîm-i Hakîm, kıyameti getirmesin? Haşri yapmasın ve yapamasın? Beşeri ihya etmesin veya edemesin? Mahkeme-i Kübrayı açamasın? Cennet ve Cehennem'i yaratamasın? Hâşâ ve kellâ!..
Çünki şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki: Ay, Güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman, bir ip, bir şerittir ki, o Sâni'-i Zülcelal her sene bir başka âlemi ona takıp, gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üçyüzaltmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor. Kemal-i intizamla(kusursuz mükemmellikle) ve hikmetle değiştiriyor. Yeryüzünü bir sofra-i nimet(nimet sofrası) yapmış ki, her bahar mevsiminde, üçyüzbin enva'-ı masnuatıyla tezyin ediyor. Hadd ü hesaba gelmez enva'-ı ihsanatıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilat içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et... Nasıl, böyle bir sarayın Sâni'inden gaflet edilebilir?
207 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.