- Bu inceleme Anthony Burges tarzında yazılmıştır. Argo kullanılarak, bir günümden kesit anlatılmıştır ve mizah amaçlıdır.. Lütfen ona göre okuyup değerlendirin sevgili okurlar :))
- Ben Mütevazi Anlatıcınız sabahın ayazı yüzümü deler gibi şlap şlup vururken, paldır palas evden çıkmış, şehiriçi servisine yetişmeye çalışıyordum. Telaş yalnızca
Kaldığı kurumun bekçisinin tacizinden, yine yaşıtı bir kızla kaçıyor. Kemer yolunda bir kamyon şoförüne otostop yapıyorlar. Şoför bu iki kızı da kamyona alıyor ve ikisine birden tecavüz ediyor.
Oğuz Atay okumak, öylesine kolay bir iş değilmiş… Bunu bir defa daha anladım, zira bundan yıllar yıllar önce “Korkuyu Beklerken” kitabını okumaya yeltendiğimi de hatırlarım; kitaba tekrardan başlarım ve anlayamazsam sinirden deliye dönerim diye kendime yediremediğimden ve korkumdan “Korkuyu Beklemeden” bir arkadaşıma hediye etmiştim.
İşin aslı
Minik ellerini öpüp kokladı okulun kapısında, telaşlı çocukların sırt çantalarından sırtına yediği darbeyi hissetmedi bile. “Allah zihin açıklığı versin,” dedi gülerek. Sel gibi akan çocuk kalabalığına karışmadan evladı. Şimdi avucunun içindeki minik eli biraz daha sıktı. “Hadi koştur Erhan'ım koştur, geç kaldık...” Beş yaşındaki Erhan'la
Spoiler içerir
Yıl 1959. Elimizdeki kitap içinde yazılanlardan gayri kendine ait bir başka maceranın da ana karakteridir. Fakir Baykurt bu kitabı 28 yaşında yeterli edebi ve toplumsal bilgiye haiz bir vaziyette kaleme almıştır. Kitabı bitirdikten sonra "Yunus Nadi Roman Armağanı Yarışması"na göndermiş ve dokuz kişilik jüriden yedi oy
Kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşündüğüm ilk hikayem ile sizlerleyim..
"Kadıköy"
...Modaya doğru yürümeye başladım… Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdığımda, kapkara bulutlarla göz göze geldim, yağmur damlaları yavaş yavaş suratıma doğru damlıyorken bir anda nefesimi tuttum ve gözlerimi kapattım, o anda ne düşündüm tam olarak
Profesör James Howard Smith diye bir adam.. Modern çağdan ilkel çağa zaman makinesi olmadan nasıl gidebilir? Kızıl Ölüm denen veba mikrobuyla..
Jack London öyle güzel ve öyle başarılı bir öngörüyle hikayeyi ele almış ki, okudum mu izledim mi ayırt edemedim. Uzun zamandır Jack London okumamanın vermiş olduğu açlıkla su gibi içtim kitabı.
1910 yılında
SPOİLER!!!
Her bakımdan başkalarından farklı olmaya çabaladığın halde ayırt edici özelliğin yok, çünkü sen de birçokları gibisin Bay C.
Ukalasın, tacizcisin, başkalarının bedenine ve ruhuna izinsiz dokunursun, her şeyi sen bilirsin, insanların nasıl hissettiği umrunda bile değildir, kimsenin seni anlamadığından şikayet eder durursun. Söylesene
Ayyy!! Otobüs de bu mu?!
On sekiz saat! Gitmekle biter mi o yol?! Neyse, sıkı bir topuz yaptırdım, bozulmaz kolay kolay saçlarım. Molalarda da makyaj tazeledim mi, tamamdır. Çok sıcak olmasa bari, şahsen ben, parfüm kokusundan başka bir şey duymak istemiyorum.
Annem de uzun bir nutuk çekti sabah sabah. Yok, vaktinde orada ol, otobüs beklemez
'İdraki olmayan doğru bilmez; vicdanı olmayan güzel eylemez.' demiş Fazlıoğlu.
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, konu biraz çetrefilli bir konu. Yüzyıllar önce Henry David Thoreau diye bir birey varmış. Günün birinde vergi memurluğu kisvesi altında, birtakım paragözler, insan eti ile beslenen devletgiller bu arkadaşın kapısına dayanır,