Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır. O zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü geliyor
Sayfa 222 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kaldığı kurumun bek­çisinin tacizinden, yine yaşıtı bir kızla kaçıyor. Kemer yolunda bir kamyon şoförüne otostop yapıyorlar. Şoför bu iki kızı da kam­yona alıyor ve ikisine birden tecavüz ediyor.
Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Özlem
Tayyip Erdoğan her gittiği şehirde, her çıktığı mitingde "Adnan Menderes" diyor. Şu işi netleştirelim artık. * "Ben Erbakan'ı Erdoğan'a tercih ederim. Erbakan, Erdoğan'a göre çok daha ulusçudur, Türkiye'nin bağımsızlığından yanadır. Tayyip Erdoğan tam bir kapalı kutu, kendisini hangi kişilerin, hangi fikirlerin
Sayfa 80 - Kırmızı Kedi Yayınevi / 3.Basım 2015Kitabı okudu
Bir Yer
1995 yazına girerken... Londra şehrinin güneyinde taksiye binmek zorunda kaldım bir akşam. Şoför bir kadındı. Nereli olduğumuzu sordu ve bir iki hafta içinde Türkiye'ye döneceğimi öğrenince, "Ne şanslısın, senin dönecek bir yerin var," dedi. İyi bir şey, dönecek bir toprağının olması...
İnsanın davranışını denetleme niyetinde olan bir kültür ile insanın gelişmesine, insan olarak bilincinin gelişmesine niyetlenmis bir kültürün kapsayıcı niyetleri farklıdır. Bu iki kültürün farklı anlam dünyaları yarattığını ailede karı-koca, okulda öğretmen-öğrenci, şirkette yönetici-çalışan, takside soför-yolcu ilişkisinde görebilirsin. Denetim kültürünün temel cümlesi, "Yaşam bir güreştir ben güçlüyüm ve seni yenerim, sakın unutma!” olarak ifade edilebilir. Gelişim kültürünün temel cümlesi ise, "Yaşam bir danstır; amacımız değişen müzikle ahenk içinde dansın keyfini çıkarmaktır, sakın unutma!" olarak ifade edilebilir. Biri "ben" niyetiyle, öbürü "biz" niyetiyle, ekip anlayışı içinde yaşama bakar.
Sayfa 240Kitabı okudu
Her devrin ve yaşayışın kendisine göre bir insan tasarrufu vardır ki, bütün bir zihniyeti ve inkârı güç realiteleri ifade eder. Şoför kelimesi bunların şüphesiz en medenisi, en latifi, en iyisi ve en cemiyetlisidir. İki dudağın arasında bir öpüş taklidine benzeyen ve ilk hecede havaya bıraktığını ikinci hecede âdeta geriye alan bu kelimenin Türkçe'nin en mühim kazançlarından biri olduğuna bilmem dikkat ettiniz mi? Hangi şiveden söylenirse söylensin o daima mânalıdır.
Sayfa 138 - Dergah YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu tufan iki aydır dinmedi, demişti şoför dün, güzel günlerden ümidini kesmiş gibiydi bunu söylerken.
1918 yılında Fizik dalında Nobel Ödülü alan Max Planck Almanya’yı dolaşarak bir nevi turneye çıktı. Nereye davet edilse kuantum fiziği hakkında aynı konuşmayı yapıyordu. Zamanla şoförü konuşmayı artık ezberlemişti. “Profesör Planck, hep aynı konuşmayı yapmaktan sıkılmış olmalısınız. Münih’teki konuşmanızda sizin yerinize bu görevi üstlenmeyi teklif ediyorum. Siz de benim şoför şapkamı takıp en ön sırada oturursunuz. İkimiz için de değişiklik olur.” Bu fikri çok eğlenceli bulan Planck kabul etti. Böylece şoför, seçkin bir izleyici topluluğunun önünde, kuantum fiziği hakkındaki o uzun konuşmayı yaptı. Ardından bir fizik profesörü soru yöneltti. Şoför şöyle yanıtladı: “Münih gibi ilerici bir şehirde böylesine basit bir soruyla karşılaşacağımı hiç düşünmezdim. Bu soruyu cevaplamasını şoförümden rica ediyorum.” Planck’ın bu hikâyesini dünyanın en başarılı yatırımcılarından bir olan Charlie Munger’den aldım. Munger’e göre, iki tür bilgi vardır. Birincisi gerçek bilgidir. Bu, bilgilerini zaman ve zihinsel çaba harcayarak edinen insanlarda bulunur. Diğeri ise şoför bilgisidir. Munger’in hikâyesindeki anlamındaki şoförler, biliyormuş gibi yapan insanlardır. Bir gösteriyi sergilemeyi öğrenmişlerdir. Belki sesleri harika ya da dış görünüşleri inandırıcıdır. Ama aktardıkları bilgilerin içi boştur. İkna edici şekilde boş laflar savururlar.
Unutulacaklardır… Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır. O zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu,
Küçük uçaklar ne taşıyor?!
"Somalili çocukların organları çalınıyor! Her uçak en az dört 'organ çantası' ile kalkıyor, BM izliyor." Bu korkunç iddia, Türkiye Gazetesi'nde Osman Sağırlı imzasıyla yayınladı. Daha doğrusu bu bir iddiadan ziyade görüntülenmiş bir gözlem.Bu fotoğraflar Somalili mültecilerin yaşadığı BM kampların da şekildi. Havalimanında
Reklam
“1914'de, iki şey, Umumî Harp ve yeni zamanlar, bir arada gelmişti. Cevat Dursunoğlu'na, yeni transit yolu açıldığı zaman fırıncı Hasan adında bir Erzurumlu şöyle demiş: -Efendi, eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre para dolardı. Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin Trabzon'dan kalkıyor akşama buraya geliyor. Şoför, İnhisar'dan aldığı kırkdokuzluk bir rakı şişesini duvarda kırıp içiyor, yoluna devam ediyor..” İşte eski Erzurum'un, dört yanından refah akan bu şark ticaret şehrinin macerasını kapatan şey. Umumî Harp, beş on yılda ve en iyi şartlarla değişebilecek bütün bir hayat çerçevesini bir hamlede kırıp dağıtmıştı.”
Cameron'dan Howard'a çıkışma :)
Gün olacak, kendi ellerine bakacaksın, ağır bir şey alıp o ellerin her kemiğini kırmak, parçalamak isteyeceksin. Çünkü o eller, neler yapabileceklerinin hayalleriyle rahatsız edecek seni. Tabii eğer sen o fırsatı yaratabilseydin! Ama sen yaratamamış olacaksın ve şu canlı vücuduna tahammül edemez olacaksın ... o ellere bir yerde ihanet etti diye. Gün olacak, otobüse bindiğinde şoför tersleyecek seni. Belki istediği yalnızca on sent olacak, ama sen onu öyle duymayacaksın. Sen o seste, kendinin bir sıfır olduğunu duyacaksın. Herkesin arkandan güldüğünü, her neye gülüyorlarsa o şeyin alnına damgalanmış olduğunu düşüneceksin. Senden nefret etmelerine sebep olan o şeyin. Gün olacak, bir salonun köşesine dikileceksin, kürsüde konuşan bir yaratığın binalardan söz edişini dinleyeceksin. Senin o kadar sevdiğin o konudan. Duyduğun sözler, keşke biri kalksa da şu herifi iki tırnağı arasında eziverse, diye düşünmene yol açacak. Derken herkesin onu alkışladığını duyacaksın. Haykırmak gelecek içinden, çünkü kendin mi gerçeksin, onlar mı gerçek, bilemeyeceksin. Yoksa bir salon dolusu kurukafanın arasında mıyım ben, diyeceksin. Yoksa biri ansızın benim kafamı mı boşalttı, diye merak edeceksin. Ama bir şey söylemeyeceksin, çünkü çıkarabildiğin sesler artık o salonda lisan sayılamaz. Zaten konuşmak istesen de konuşamazsın, çünkü seni kenara iterler, onlara binalar konusunda söyleyecek hiçbir şey bulamazsın! Bu mu istediğin?"
425 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.