Ruhsal hayatın bütününü gözlemleyen biri anlama yetisini ya da akıl kavrama yetisini kolayca fark edecektir. Bu ruh işlevinin konuları (nesneleri), manevi olanın, düşünülebilir olanın ve hesaplanabilir olanın alanı içindedir; arzuların, isteklerin, fiziksel ihtiyaçların yönlendirdiği yanın nesneleri ise, bu dünyanın zenginlikleridir; örneğin varlıklılık, güzellik, kuvvet, aşktan duyulan zevk, yemek, içmek bu ikinci yan ya da ruhsal işlevler grubuna girer.
Ruhun bir üçüncü yanı ya da üçüncü işlevi de bulunmaktadır. İlk bakışta
kendini korumaya, gerektiğinde öfkelenip saldırmaya, ayakta kalmaya
imkân veren bu yanın, ruhun mantığa dayalı yanına mı yoksa öteki arzular, hırslar yanına mı ait olduğu tartışılabilir; ama nesneleri, onur, hâkimiyet, güç, kudret olan bu ruh işlevi, ikinci yana göre daha yüksek değerleri temsil ederler. Kendini korumaya yönelik bir üçüncü işlevler topluluğunu temsil eden bu bölüm, ne birine ne de ötekine aittir. Ruhun bu üç işlevini birbirinden ayırt eden temel farklılık, ruhun üç bölümünün de arasına çekilmiş kesin bir çizgiyle belirlenemez; bir bölüm düşünmeyi, ötekisi biyolojik ihtiyaçların yarattığı duyguları, üçüncüsü ise iradenin tercihlerini, isteği temsil eden bu üç bölümü birbirinden ayırt eden özellikler, bunların nesnelerinde aranmalıdır; çünkü sonuçta ruh, birlikteliği adalet erdemiyle sağlanan bir bütündür.