Dostoyevski ile tanışmam lise birde olmuştu. Suç ve Ceza'nın ilk cildini bir günde, ikinci cildini de yarım günde okumuştum. Yemeden içmeden. Raskolnikov'un o hastalıklı hallerine, Sonya'nın merhamet ve masumiyetine, Razumihin'in arkadaşlığına, Porfiri Petroviç'in zekasına hayan olmuştum. İlerde Sonya gibi biriyle evleneceğim demiştim hatta:)) E tabi Dostoyevski'den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Onun hayat verdiği karakterleri gerçek hayattaki insanlardan daha fazla tanıyıp sevmeye başladım. O depresif, melankolik ruh hallerini kendi hayatımda da görmeye, adlandırmaya başladım. Dilimize çevrilmiş her cümlesini döne döne okudum... Ecinniler benim için en özel Dostoyevski romanı. Hemen hemen bütün karakterleri hastalık derecesinde çıldırmış tipler, varoluşun o can yakan sancısını ruhlarının en derininde hisseden insanlar. Hele ki Kirilov. İdolüm benim. Keşke gerçek hayatta da çıksaydın karşıma. Biliyorum anlardın beni, kimselere diyemedigim şeyleri sana söylerdim. Karşılıklı sigara içer, her şey hakkında konuşurduk:(((