Bir insana inanmak ne demek biliyor musun
Kapının önündeki ağaçlarla birden çiçeğe duruyorsun
Sokaktaki kedi bacaklarından önce boynuna dolanıyor
Gidip ilk gençliğin uykularına boyanıyorsun
Yağmur öyle gamzeler açıyor ki baktığın yerlere
İlan-ı aşk makamından bir ürperti dudaklarının neminde
Unuttuğun mavilik gövdeni bahar dalına çeviriyor
Sanat, ilan-ı aşk gibi bir şeydir. İnsanın diğer insanlara bağımlılığının bir itirafıdır. Bir aydınlanmadır. Bilinçsiz bir eylemdir ama hayatın asıl anlamını, yani sevgiyi ve fedakarlığı yansıtır.
"İlan-ı harp", "ilan-ı aşk" gibidir. İnsan düşmanıyla eşit duruma gelir; yükselme de, düşmesi de onunla aynı koşullara uyar. Bir kere âşık olduk mu, kendimizin de işlemeye hazır olduğumuz günahlar yüzünden suçlarız düşmanımızı.
Ben hepsini düşünürüm,
Yirmidört saat
Ve seni düşünürüm,
Karanlık,hırslı...
Seni, cihanların aziz meyvası.
İlan-ı aşk makamından bir mısra,
Yeşerip, kımıldar içimde,
Düşer aklıma gözlerin.
.
Hayır, o sensin, benim en değerli parçamsın,
Gözümün daha parlak gözü, gönlümün en aziz yüreğisin,
Benim besinim, servetim, tatlı umutlarımın hedefisin,
Dünyamın tek cenneti, göklerden tek isteğimsin.
.
Sayfa 36 - Türkiye İş Bankası- Kültür YayınlarıKitabı okudu
İnternet başındaki çapkın, adını bilmediği, yüzünü görmediği birine ilan-ı aşk edecek, adını vermeden, yüzünü göstermeden... Adsızlaştıkça yüzsüzleşecek; yüzsüzleştikçe gerçek yüzünü keşfedecek.
Selef itikâdını canlandırmak iddiasıyla ortaya çıkıp bid'atlara ilân-ı harb eden İbni Teymiyye, zaman zaman kantarın tokmağını kaçırarak beğenmediği sûfileri "şeytanın velileri" olarak isimlendirmiş, takvâ sâhibi her müslümanın veli yani Allah dostu olduğunu iddia etmiştir. O'na göre bazı insanlara "gavs" veya "kutub" gibi sıfatlar atfedilmesi doğru değildir. O'na göre Allah korkusuna yer vermeden sadece Cenâb-ı Hakk'a karşı aşk ve muhabbeti öne çıkarmak da doğru değildir. Semâ meclislerini şeytanî olarak tavsif edip bu hareketlerin câhiliye devrinde müşriklerin Kâbe'yi tavafta el çarpıp ıslık çalmalarından mülhem kabul eder. Sade bu kadarla kalmayıp tasavvufta makbul sayılan büyüklerin kabirlerini ziyâret etmeyi, yatırlara hürmet göstermeyi istiğâse, tevessül ve şefaat gibi meselelere dair tasavvufi görüşleri şirk saymıştır. O'nun Abdülkadir-i Geylânî ve Ahmed er- Rufâî gibi saygıyla andığı birkaç mutasavvıf dışında bütün meşreb-i sûfiyye mensuplarını gerek mânevî terbiyede tâkib ettikleri metod ve gerekse umûmî kabullerine dair muhteva açısından tenkid ederek bu yoldaki bütün tatbikatı âyet ve hadislere aykırı telâkki etmiştir. Kendisi de takvâ hayatı yaşamaya çalışan İbni Teymiyye, tasavvuf ve mutasavvıfları değerlendirmekteki sübjektifliği sebebiyle İslâm târihinde tasavvuf düşmanlığını başlatan bir şahsiyet olarak kabul edilir.