Mustafa Kemal olmasaydı, inanıyorum ki bizim bugün hâlâ soyadlarımız olmayacaktı. Daha nelerimiz nelerimiz olmayacaktı...Şevket Süreyya Aydemir'in yazdığı gibi, o gerçekten Tek Adam'dır, ne yazık ki tek adamdır...
Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti derken annem yuva kurma konusunu açtı. Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi. Komşuları çok dindarmış. Kızın, ailesinden daha da dine bağlı olduğunu duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim dedim. İlk ailesiyle konuştum.
Hatta ben konuşmadım sürekli onlar
Hayat dediğin başka nedir zaten? Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız.
Margosyan çok başarılı bir öykücü. Okuduğum bu ikinci kitabında da o sıcacık, samimi öyküleri ile hiç bilmediğim diyarlara götürdü beni. 1938-1953 yılları arası Diyarbakır’ını Hançepek’li çocuk Margosyan eşliğinde adım adım gezerken Halil İbrahim bereketli sofraları, yaz geceleri çatılara serilen “taht”ları, Papaz Arsen’i, Kure Mama’yı, Kejo’yu,
Yıllar evvel okuduğum bu kitapta yobazlığın milli olanı, yerli olanını korumak için geliştirilmiş bir refleks olduğunu gösteren bu kitapta beni dönemin zihniyle düşünmeye iten bir yan olduğunu görüyorum.
Cemil Meriç'in bu mükemmel eserinden söz etmeden evvel biraz Cemil Meriç'ten söz etmek incelemeyi daha anlaşılır kılacağı için sanırım daha
Lee, babasına iftiharla yıl sonu sınavında 900 kişi arasında on ikinci olduğunu söylediğinde onun şöyle yanıt verdiğini anlatır:
“Neden birinci olmadın?”
Şuna hâlâ derinden inanıyorum ki, eğitimimizde iki üç acımasız cümlenin hatırı sayılır yeri vardır.