Türkiye’yi, halkının aslî değerleriyle buluştursun, maziyi sahte kahramanlardan temizlesin diye yetki ve makam verilenler, memleketi günden güne resmî ideolojinin kodlarına yaklaştırıp “kurucu kadro ve kurucu değerler” mitini ne yazık ki başkalarının yapamadığı kadar kendi elleriyle meşrulaştırdılar.
80 yılı resmî ideolojinin -tahrif ederek- kurguladığı tarih ve inkılap safsatalarıyla tarumar olmuş bir toplumun kendi aslî değer, tarih ve dünyasına yabancılaşmasına bir de son 10 yıldaki çanak tutmalar, Anadolu insanının değer ve mefkuresini mahvetti. Filistin davasını anlayan Doğu Türkistan’ı, Çeçenistan’ı anlayan Balkan mücadelesini bundan anlayamadı. Hatta birçok insan için bu coğrafyaların tamamı anlamsızlaştı.
Hacı dedesinin, hafız babasının, çarşaflı annesinin, derviş abisinin üzerinden silindir gibi geçen, onları asan, hapseden, hicrete sevk eden, kimliksizleştiren, dinsizleştiren, hatta putperestleştiren bu sistem, günün sonunda o insanların, zihinleri iğdiş edilmiş, ruhsuz, öfkesiz torunları ve çocukları eliyle kutsandı.
Yeniyi sevdirmek için eskiye sövmenin yegane politika kılınmasıyla, kendi mazisine ve ceddine nefret kusan garip bir güruh peyda oldu. Batı mukallitliği muasırlık, dinle istihza medeniyet, İslâm’la mücadele laiklik zannedildi.
Bir pagan gelenek getirilip şu asırda Müslüman evladının sinesinde yeşertildi. Büstlerin ve heykellerin önünde, siren ve seremoni ile tazim; ant içme, nutku kutsal kitap bilme…
Bu listeler uzar gider ve cumhuriyetin “kazanımları” saymakla bitmez. Kemalizmle, yakın tarihle, kurucu kadro ile gerçekten tanıştırmadan da bunlar lehine kazanımlar tükenmez.
Melikşah Sezen