Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Kendimizi unutmaya çalışmamalı mıyız? Kişinin kendini bilmesi (self-conscious: özbilinç) onu utangaç, çekingen ve sosyal anlamda ketlenmiş kılmaz mı?" Hiç şüphesiz ki çok soru soran bazı kimseler "hangi ayağının hangisinden sonra geldiğini düşünüp durmaktan çukurdan çıkamayan o meşhur kırkayaktan bahsedeceklerdir. Bu kırkayak hikâyesinden çıkarılacak ahlaki ders elbette ki şudur: "Olanlara bir de yaptıklarınıza dair farkındalığınız arttığında bakın."
Birinin incinmişliğinden öpmek,ağlamaktan morarmış gözlerinin içine içine bakmak,kanayan ellerine,hırpalanmış yüreğine dokunmak,o yüreğin sancısını içinde hissetmek ne demek bilir misin? Kırmadan,acıtmadan,canını yakmadan iyileştirmek,güven vermek,kırılgan duygularını sarıp sarmalamak ne demek sen bilir misin? Bilmezsin. Bir kere olsun anlamaya çalıştın mı mesela,bir kere olsun sustuğum çığlıkları duymayı denedin mi? Çabaladın mı? Kendinden verdin mi hiç? Bir kereliğine de olsa almadan vermeyi geçirdin mi aklından? Kaç soruda tamamlarım senden eksik kalanı bilmiyorum ben. Kaç cevap gerekir seninle tamam olmak için inan hiç bilmiyorum. Olabilir miyiz bilmiyorum. Hani soruların anlamsızlığını fark edince susar ya insan Mehmet? Ben şimdi sana bağıra bağıra susuyorum.
Reklam
Ekmek elden su gölden olunca böyle oluyor.. - Çobanlık yapar mısın? - Yok almayayım. - Kim yapacak? - Afganlar.. - Tarımda çalışır mısın? - Daha neler yav!
Kırmızı rengi veren, ezilmiş cochineal böcekli, çocuk şekerlemeleri için ne diyeceğiz? Bir somun ekmek için kullanılacak unda, hamur geliştirici olarak, insan saçından veya domuz kılından elde edilen sistein cinsi amino asitler içeriyor mu? Nasıl muayene edeceğiz? Lütfen patates kızartması bir hayvan katkılı tabakayla kaplı mı? Balık fileto üzerinde galetaya bulanmış tavuk suyu olabileceğini biliyor muyuz? Zevkle yediğimiz peynirde bir domuz kaynaklı enzim var mı? Gerçekten Helal olduğuna emin miyiz?
·
Puan vermedi
ÇOK GENİŞ ÇAPLI BİR İNCELEME-KARMA
Epsilon yayınlarından çıkmış 152 sayfalık eser 5 bölümden oluşmaktadır. Richard Bach tarafından 1970 yılında yayınlanmış olan kitapta 4. Bölüm hikâyenin güzelliğini bozduğu için yayınlanmamış, ta ki 2014 yılına kadar. Kitaptaki son söz kısmı bunu açıklamaya ayrılmış. Eser,yer yer masalsı öğeler taşıyan öyküleyici anlatım biçimiyle fabl türünde
Martı Jonathan Livingston
Martı Jonathan LivingstonRichard Bach · Epsilon Yayınları · 201167,2bin okunma
Günümüzde hepimiz biraz Amerikan sapığı olmuş olabilir miyiz?
Bütün insan özelliklerine -et, kan, ten, saç- sahiptim, ama insanlıktan çıkmışlığım o kadar yoğundu, o kadar derinlere kök salmıştı ki, normal merhamet hissi duyma kabiliyetim tamamen silinmiş, ağır ağır, amaçlı bir kazınıp silinmenin kurbanı olmuştu. Sadece gerçeklik taklidi yapıyordum, kaba hatlarıyla bir insan taklidi, işleyen, aklımın sadece uzak, karanlık bir köşesiydi. Korkunç bir şeyler oluyordu ve ben bunların neden olduğunu anlayamıyordum -nedenine parmak basamıyordum.
Reklam
"Neden vuruldun?" "Belki de sadece vurulma düşüncesine vurulmuşumdur." "Hepimiz öyle değil miyiz?"
Sayfa 129Kitabı okudu
504 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Helloooo Hayatıma bomba gibi giren ve 7 / 24 anlatmaktan asla bıkmayacağım Lorcan'mı bana kavuşturan canım serinin ikincisi de okundu.. Ama lütfen el birliğiyle Lorcan'mı Fallon'dan uzak tutabilir miyiz?.. Ayrı düşsünler istiyorum. Lorcan'm mutluluğu benimle buşsun istiyorum. Seriyi aşırı çok seviyorum. Ama her güzel şeyin bir kusur olduğu gibi bu kitabın da kusuru Fallon. Ah ah Gökyüzünün Lorcan Ríhbiadh'ı sen bir kadın yüzünden bu hallere düşecek kral mıydın? Yemin ediyorum evlat olsa edivenle bile sevilmez. Ama biz, bu sadık okuyucular, Lorcan Ríhbiadh sever olarak tüm işkenceye katlanıp seriyi okumaya devam ediyoruz edeceğiz. İlk kitap çok fena bir yerde bitmişti. Fallon dahil hepimiz epey bir şoka girmiştik. Ve şimdi Lorcan'ın kanlı canlı, tüm mücadeleci ruhuyla krallığını toparlamasını, öte yandan da eş'ine sahip çıkmasını okuyoruz (işte Fallon'a ne kadar sahip çıkılabilirse) Lorcan'ı oturup saatlerce ve günlerce konuşabilir, onun o muazzam kudretini sizlere anlatabilirim. Abi adam çok iyi çok kusursuz, çok muhteşem. Anlatılan dünya, oluşturulan karakterler ve olayların gidişatı (Fallon hariç) okuyucu olarak beni fazlasıyla tatmin etti (yine Fallon'un olduğu kısımlar hariç). Dayanamadım gittim üçüncü kitabın yorumlarını inceledim. Anladığım Lorcan'mı yine üzmüşler. Belli ki teselli etmekte bize düşecek (eriyen insan efekti) Tabikiii memnuniyetle.. Kızsam da üzülsem de seriyi çok seviyorum. Lorcan'ı seviyorum... Kargaları seviyorum.. Tüm bunlar için bile mutlaka Alın OKUYUN ve OKUTUN KitapRüyasından Sevgilerle
Çarpan Yürekler Evi
Çarpan Yürekler EviOlivia Wildenstein · Olimpos Yayınları · 202476 okunma
Peyami Safa
«Bir Tereddüdün Romanı» na kadar şüpheci görünürüm. Varlığın manası üzerinde tereddütlerim olmuştur. Bu romanın kahramanı sorar: «Manaya mana veren biz miyiz?» Bu sorunun cevabı yirmi sene sonra «Matmazel Noralya'nın Koltuğunda verilmiştir. «Varlığa mana veren insan değildir. İnsana mana veren varlıktır.»
Sayfa 29
"Sonra Sayın Savcı, halkları birbirinden ayıran sınırlar de­ğildir. Gökyüzünün, suların, rüzgarın sınırı olur mu hiç? Düş­manlık bir sınır gerektirir belki, korunma güdüsüyle, ama bir kıyısızlık gerektiren sevgi sınır tanır mı? Halkları, dilleri ve o dil içinde yapıp yarattığı kültürel değerleri, farklı ve soylu kı­lar. Düşünsenize sayın savcı, camı Fenikeliler buldu diye cam bardakla su içmemezlik edebilir miyiz? Camı kullanmak için bizim Fenikelileri kendimize uyruk kılmamız mı gerekir? Öy­leyse Sayın Savcı, bırakın Kürtler de kendi türküsünü kendi sesiyle söylesin."
Sayfa 106 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okuyor
Reklam
İSLAM COĞRAFYASINA DAİR OKUMALAR
İslâm coğrafyasını tanımak ve anlamak… Cümleyi bu şekilde yazınca kolay, ama aslında böyle bir hedefe odaklanmak, bütün bir ömrü kaplayacak uzun, devamlı ve yorucu bir çabaya katlanmaya razı olmak demek. Çünkü karşımızda çok katmanlı, çok boyutlu, çok bilinmezli ve çok renkli bir coğrafya var. Üstelik sınırları sürekli genişleyen, devamlı gündemde
Koşulsuz sevgiden beklenti neden bütün katlanılamaz tarafları da çekmek ile birleştiriliyor?Birini koşulsuz sevince onun her özelliğine tapmalı mıyız,mümkün bu çekmeli miyiz, dayanıklı mı olmalıyız?Koşulsuz sevgi bence bu değil,bunun adı kendi değerlerinden başkası için vazgeçmek.
"İnsan boşluğa düşermiş bir başkasındaki yaşamı seçtiğinde. Her ne kadar öyle zannedilse de kendi hayatımızı yaşamayız aslında. Ne olduğumuz belirmez kendi ruhumuzda. Bir başkası veya başkalarında var olmaya gayret gösteririz. Onlara bırakırız iplerimizi. Bir kukla gibi oynatılmayı severiz bir zaman sonra. Kendimiz ile baş başa kaldığımızda işler değişmeye başlar. Tanımadığımız bir düşünce girdabı içinde buluruz kendimizi. Sevdiğimizi söyler dururuz karşımızdaki kişiye. O da sevsin de bizi var etsin kendinde diye ne kadar da çabalarız. Bundan değil midir tüm hayal kırıklıkları? Onda anlam buluyor sanırız onda var olduğumuzu düşündüğümüz şeyi görürüz aynalarda. Gün gelir onlarda olan ile onlarda olduğunu düşündüğümüz şey örtüşmeyince kızmaz mıyız onlara? Halbuki tek suçlu biz değil miyiz başkasında olmadığımız kadar var olmaya çalıştığımız için?"
Atom bombasına karşı kendimizi nasıl savunabileceğimizin anlatıldığı bir dersten sonra eve dönen küçük bir kız annesine şu soruyu yöneltir: "Anne, gökyüzü olmayan bir yere taşınamaz mıyız?" Neyse ki durumu açık bir şekilde ortaya koyan bu dehşet verici soru bir örnek değil de alegoridir, fakat yine de endişenin bizi doğadan nasıl uzaklaştırdığını son derece etkili bir şekilde sembolize eder. İcat ettiği bombalardan ölesiye korkan modern insan gökyüzünden korkarak mağaralara sığınmalıdır; klasik olarak enginlik, hayal gücü ve kurtuluşun sembolü olan gökyüzünden korkmalıdır.
Zaman yaşadığımız tüm anı kapsadığı için bütünseldir. Yaşamın bir çok alanında farklılıklar söz konusudur. Zaman bu farklılıkların da üstündedir çünkü zaman hariç diğer tüm şeylere zaman ayırırız. Zamanı iyi zaman ve kötü zaman diye bölmek de mümkün değildir. Çünkü iyi ve kötüyü de kapsar zaman. Sadece değerlendirmek mümkündür biz de bunu kaliteli zaman diye adlandırırız. Zamanı boşluktan alabilir miyiz ya da boş şeylerden? İnsanın düşünce gücüyle saat eş zamanlı çalışır. Düşündükçe zaman değerlenir, zaman değerlendikçe işlevsellik başlar. İnsanın temel ihtiyaçlarını karşıladığı zamana ihtiyaç eksenli zaman diyorum ben, onun dışında kalan tüm saatler kendini onu yaşayan sahibine bırakır. Bu yüzden zaman kişiye özeldir, bu da zamanı sahibine ait yapar. İnsan kendine ait yaşam ve düşünce alanında ne kadar aktifse zaman o kadar değerlidir. İnsan ne kadar pasifse ve düşünmüyorsa zaman sahipsiz kalır ve boşuna akar. Zamanı değerlendirmenin yolu ona sahip çıkmak ve onu koruma altına almaktır. Bu da boş zamanı daha kullanılabilir hâle getirmekle mümkün olur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.