Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Elbette her zaman doğru yolu seçemezsin. İlla yanlış yola saptığın olacaktır. İşte asıl hayatı da o yolda görürüz zaten. O yanlış yoldan hayatın bize verdiği dersi anlayıp bir dahakine doğru yola geçecek miydik, yoksa her defasında aynı yola sapıp olduğumuz yere dönecek miydik? Tüm mesele bu...”
Sayfa 32
Resullerin Daveti ve yolu Budur...
Şeyh Muhammed Bin Abdullatif şöyle der: “Şunu iyi bil ki (Allah bizi de seni de sevdiği ve razı olduğu şeylere muvaffak kılsın) Allah’ın ve Rasulü’nün düşmanlarına düşmanlık yapmadıkça ve Allah’ın ve Rasulü’nün dostlarına dostluk yapmadıkça kişinin Müslümanlığı ve dini düzgün olmaz.(15) Allah (subhanehu ve tealâ) şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost) edinmeyin.” (Tevbe/23)(16) İşte tüm Rasullerin dini budur... Onların daveti ve yolu budur... ****************************************************************************** (15) Burada kastedilen düşmanlığın aslı ise; ifade geneldir ve bu hali ile alınır. Ancak kastedilen, genel manadaki düşmanlık, bunun ayrıntıları ve açığa vurulması ise kişinin İslam’ının aslının yokluğunu değil istikamet üzere olmadığını belirttiği söylenir. Şeyh Abdullatif’in bu konunun ayrıntılı açıklamaları bulunmaktadır. İsteyen oraya müracaat edebilir. Bu açıklamalarının birinde şöyle der: “İmam’ın sözlerinden kafirlere olan düşmanlığını izhar etmeyen kişilerin tekfir edildiğini anlamak, yanlış ve geçersiz olur...” Günümüz davetçilerinin çoğunun niteliklerini unuttuğu bu temelin önemini açıklamak maksadı ile, onların bu mesele ile ilgili olan sözlerini burada aktardık. Aslında söz açıktır. Ancak, bulanık suda avlanmaya çalışan bazı kişilerin, bizi Haricilikle suçlamalarına engel olabilmek için ilave açıklamada bulunmayı istedim. (16) Ed-Düreru’s-Seniyye, Cihad Bölümü, 208.
Sayfa 22 - Beyaz Minare Kitap
Reklam
"Nedir mesela felsefen?" diye sordu. "Öyle spesifik bir şeyi kastetmedim ya... Ama mesela bence çoğu şeyin hayali... Ya da onu boş ver de... Mesela en takık olduğum mesele, birbirinden çok farklı gibi görünenlerin benzerliklerini ortaya koyup karşımdakini bunların aynı şey olduğuna ikna etmek. Tam ikna olunca da farklılıklarını
Sayfa 77 - Sözler: Boğaz'da işittim rast makamınıKitabı okudu
"Endişeler bir tane değil ki Ma. İnsan baştan aşağı endişe yumağı, öyle çok konu var ki..." "Hayır, yanılıyorsun. Hepi topu sadece iki endise var." "İki mi?" diye hayretle soruyorum. "Tabii ki. Bak, insanın her endişesi şu iki seçenekten biri: Ya istediğim olmazsa? Ya istemediğim olursa? Her endişene bak, bu
Sayfa 341Kitabı okudu
«Ben sabahları, çikolata zamanı, elime gazeteyi alıyorsam, bu aklımı dağıtmak, vakit geçirmek için. Granadalı o bilgenin özlü sözü malum: "Tüm mesele, vakit geçirmek."; Bilbaolu diğer bir bilge, ki o benim, şunu ilave etti: "Ama ciddi olarak bağlayıcı şeylere bulaşmadan." Gazete okuyarak vakit geçirmek, en az bağlayıcı yöntemdir. Eğer bir roman ya da bir öykü alıyorsam, derin kaygılarımı ve dertlerimi dürtmek düşüncesiyle değil, bunları unutmak içindir. İşte bu nedenle okuduğumu anlamıyorum ve hatta anlamamak için okuyorum…»
Sayfa 174
Biz iyi insanlarız lan dedim kendi kendime. O yüzden hep kaybediyoruz, dedim ardından. Kötü niyetli insanlara iyi niyetle yaklaşınca kaybeden o değil, biz oluyoruz. Doğanın kanunu bu aslında. Bir belgeselde görmüştüm, yaralı bir aslanın yardımına koşan ceylanın yine o aslan tarafından öldürüldüğünü. Öyle olur çünkü. Yaraya ilk koşan, yara olmayı baştan seçmiştir. Unutmayın; her yar, bir parça yaradır. İşte tüm mesele bundan ibaretti.
Reklam
"İyinin ve tüm bu "güzel ve yükseğin" ne kadar farkında olduysam çamura işte o kadar derin battım ve o çamurda saplanıp kalmakta da işte o kadar yetenekliydim. Ancak esas mesele şuydu ki; bütün bunlar sanki benim içimde tesadüfen değil de sanki öyle olması gerektiği için öyleydi. Bu, hiç de bir hastalık veya bozulma değil de sanki benim en normal halimdi..."
İslâm, tevhid meselesini ilk ve en önemli mesele olarak kabul etmiştir. İslâm'a göre uluhiyetin birliği; Allah'ın hususiyetlerini sadece O'na ait kabul etmek ve bu hususiyetleri O'ndan başkasına atfetmemektir. Bunun haricindeki canlı-cansız herşey ubudiyet kapsamına girer; dolayısıyla da bunların tamamı uluhiyetin tüm hususiyetlerinden uzaklaştırılıp tecrid edilmelidir. İşte tevhid, bu düzey ve kapsamıyla İslâm'ın ilk esasıdır.
Sayfa 13 - BekaKitabı okudu
Aklı başında olmak - ya da olduğunu sanmak işte tüm mesele bu :D
"Delilik" kelimesi, yaşanmayan ya da belli kısıtlamalar içinde yaşanan hayatlar için de kullanılır - en azından aklı başında olduğunu düşünen insanlarca. İnsanın aklının başında olduğunu düşünmesi son derece iç rahatlatıcıdır, ama aynı zamanda çok yanıltıcı ve hatta dikkat dağıtıcı da olabilir. Delilik denen şeyin bu denli korkutucu olması, kısmen yaşamadığımız bir hayatı, başımıza gelme ihtimali taşıyan bir olayı, yapma ihtimalimiz olan bir şeyi, çok vahim bir durumun tek çözümünü temsil etmesinden kaynaklanır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Elbette her zaman doğru yolu seçemezsin, derdi hep annem beni büyütürken. İllaki yanlış yola saptığın olacaktır. İşte asıl hayatı da o yolda görürüz zaten. O yanlış yoldan hayatın bize verdiği dersi anlayıp bir dahakinde doğru yola geçecek miydik, yoksa her defasında aynı yola sapıp olduğumuz yerde dönecek miydik? Tüm mesele bu
Reklam
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Elbette her zaman doğru yolu seçemezsin, derdi hep annem beni büyütürken. İlla ki yanlış yola saptığın olacaktır. İşte asıl hayatı da o yolda görürüz zaten. O yanlış yoldan hayatın bize verdiği dersi anlayıp bir dahakinde doğru yola geçecek miydik, yoksa her defasında aynı yola sapıp olduğumuz yerde dönecek miydik? Tüm mesele bu...
Sayfa 32 - Pukka Yayınları
Sanırım bütün mesele bu!
Sekizinci asırdan on ikinci asra kadar Orta Asyalı düşünürler medenî insanların birinden birini tercih etmek zorunda kalmadan ve her ikisi de inançla bağdaşan hakikatle güzelliğin peşine aynı anda düşebileceklerini göstermişlerdi. Fakat Gazalî ile başlayarak Orta Asya'da daha fazla insan bir tercih yapmanın gerekli olduğuna kanaat getirmişti: ya sakınmasız akıl ya da geleneğin belli bir yapısının süzgecinden geçmiş inanç. İkincisini tercih etmişlerdi ya da ikincisi onlar için tercih edilmişti. Bu karar Timur'un ve arkasından gelen zengin medeniyetin ortaya çıkışından çok önce alınmıştı. Herat ve Semerkant'ın katkısıysa inançla zengin estetik kültürü harmanlamaktı ama bunun bedeli entelektüel kültürün gittikçe marjinalleşmesi ve kadük kalması olmuştu. Timurlulardan Babürlülere, Safevilere ve Osmanlılara işte bu nakledilmişti. Tüm bu gelişim gösterememiş olanları, Orta Asya'nın beş asır önceki Aydınlanma Çağı'ndan en fazla ayıran yine bu nakledilmiş olan mirastı.
Sayfa 633Kitabı okudu
"Neden ilaç denemek istemiyorsun?" diye sordum. "Ben böyleyim işte. Bunun eski bir uyuşturucu bağımlısından gelmesi garip gelebilir ya da nasıl ifade etmek isterseniz -artık temiz bir bağımlı, ayık bir sarhoş olabilir- ama davranış kontrolü olarak uyuşturucuyla fikrimi değiştirmek istemiyorum. Yetiştirilmemin, dünyanın üzerimdeki
422 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.