"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Okuyup bitireli yaklaşık iki hafta oldu. Bu süre zarfında notlarımı tekrar gözden geçirmek için de çokça sürem vardı. Livaneli nasıl başarıyor bilmiyorum ancak etkili eserler üretebiliyor. Fakat bahsedeceğim bu kitabı kurgu ve ahenk yönünden, öncekilerin ya da benim önceki okuduklarımın biraz gölgesinde.
En baştan belirtmek istiyorum ki
l 1982'de Nobel edebiyat ödülünü alan eser, yazarın ülkemizde en çok okunan eseri ve benim de bu nedenle kendisiyle tanışma kitabım oldu. Yazarın çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir namus cinayetini anlatmaktadır. Gabriel Garcia Marguez, 23 yıl sonra yaşadığı kasabaya gelir ve olayın şahitleri ile konuşmalarından yola
Emil Michel Cioran, filozof, aforist ve denemecidir. Aslen Rumen dir ama Fransa da yaşamış ve Fransızca ya da hakimdir. Eserlerini hem Rumence, hem Fransızca yazmıştır. Kötümser bir yazar olarak onu yorumlamak doğru olacaktır. Aforizmalarında da, felsefi tarzında da bunu görmek mümkündür. Acı, çürüme ve nihilizm kitaplarında bol bol yer alır, bunu
HUZURSUZLUĞUN FİLOZOFU
Arthur Schopenhauer, o günün Almanya'sı olan Lehistan'da karmaşık bir ailenin içerisinde hayata gözlerini açan, kötümserliğin tarihini yazmış, dünyayı saran o umutsuzluğun merkezinde yer almış bir filozoftur. Aslında 1800'lü yıllarda Schopenhauer filozof değildi? Neden değildi, durun açıklayacağım. Arthur, bulunduğu çağın
Tenha bir yolda aracınızla seyahat ederken polis size durmanızı söylerse ne yaparsınız? Üstelik polisin çok uzun, çok iri ve tuhaf görünümde olduğunu düşünün. Ben kurallara uyan bir sürücüyüm biraz çekinsem de yine dururdum. Gerçi kalabalık bir yolda, normal görünümlü bir polis dur dese de tedirgin olurum. Çünkü polis sizi durdurmuşsa bir problem
Sakallı yaban domuzu, yani Sus Barbatus. Ne kadar da başarılı bir benzetme. Sakallı domuz insanlar misali. Domuzu kötülediğimden demiyorum ama deyim yerindeyse, domuzluk yapmak da insanlara atfedilmiş bir şeydir.
Sus Barbatus tek kelime ile harika bir roman. İnanıyorum ki zamanla yirmi birinci yüzyıl klasiklerinden biri de olacaktır. Çünkü
Takip eden arkadaşlarım bilir inceleme yazmıyorum artık ama bu kitabi doğru ifade ettiğini düşündüğüm Emre Erez'in yazısını ilistiriyorum okumak isteyenlere.
Çoğunluğumuz şehirlerde yaşıyoruz. Her gün bir yerlere yetişme telaşıyla, hızlı, saate hapsolmuş bir yaşama mahkûm edilmiş durumdayız. Etrafımızı kuşatan binalardan gökyüzünü görmek için