Sarıkamış'ın hemen ardından gelen (Ocak 1915) ikinci facia. Almanların isteğiyle açılan bir taarruz cephesi. Burada Cemal Paşa'nın kişiliği ve rolü üzerinde durulabilir. Harekatın asli amacı, İngilizleri Mısır'da tutup Batı'ya asker göndermelerini engellemek. Bu başarılırsa bir sonraki aşama Mısır'ı ele geçirmek. Çünkü Mısır o dönemde İngilizlerin Orta Doğu'daki ikmal üssü gibi. Avustralya'dan gelen askerler bile Mısır üzerinden dağıtılıyorlar. Kanal Harekatı'nda Cemal Paşa kadar Alman Miralayı Kress von Kressenstein'ın da rolü var. Osmanlı askerini boş yere heba etmekle suçlanıyor. Nisan 1916'da ikinci Kanal Harekatı yapılacak. Nihayetinde Türk birlikleri, ilkinden de ikincisinden de yenilgiyle ayrılacak ...
İngilizleri Mısır'dan çıkarmak amacıyla 1915 ve 1916 yıllarında iki kanal harekatı düzenleyip Sina Çölü'nü geçmeye teşebbüs edecektir. Ancak, kötü planlanmış her iki harekat da tam bir bozgunla neticelenecek ve bu durum bahriye nazırı generalimizin yıldızının sönmesine yol açacaktır. Kanal Cephesi'ndeki askeri başarısızlığının yanı sıra Şam'daki ikameti sırasında milliyetçi Arap liderlerini idam ettirmesi sonraki yıllarda meydana gelecek Arap isyanlarının gerekçelerinden biri olarak addedilmektedir. Arapların gözünde artık o "es-saffah", yani "kan dökücü" Cemal Paşa'dır.
Abdülhamit'in, İngiltere ve Fransa'ya karşı denge unsuru olarak Almanya'ya yakınlaşma politikası, İttihat Terakki zamanında da sürdürülmüştür.
Savaş öncesi süreçte büyük devletler arasında ittifaklar teşekkül ederken İttihat Terakki yönetimi de Osmanlı'yı bu ittifaklardan birine dâhil etmek istemiştir. Ancak Osmanlı'nın
1948'de doğru düzgün bir silahlı kuvvetleri olmayan İsrail, sayı ve silah üstünlüğüne sahip rakiplerini köşeye sıkışmanın verdiği cesaret ile etkin bir emir-komuta, kontrol ve koordinasyon ile birer birer yenmeyi başarmıştır. Arapların koordinesiz ve dağınık taarruzlarını püskürttükten sonra Filistinlilere ait geniş arazi kesimlerini işgal
Devlet güç kaybettikçe emirler isyan için fırsat kollamışlar, urbandan asi güçler oluşturmuşlardır. Urbanın emirler için bir diğer kullanım şeklide, devleti zorda bırakmak ya da sanki Osmanlı Devleti asayişi sağlayamıyor intibaı uyandırmak için hac kervanlarına düzenlettirilen yağma saldırılarıdır. Şerif Hüseyin, urban Bedevilerini önce hac kervanlarma saldırtarak devlet otoritesinin altını boşaltmış, daha sonra da Osmanlı altınlarıyla Kanal Harekatı için hazırlıyorum bahanesi altında urbanı eğiterek isyan etmiş, urbandan oluşan acımasız asi güçlerini Osmanlı garnizonlarına saldırtmıştır.
Osmanlıların Kanal Harekâtı, savaşın erken dönemlerindeki Osmanlı planlarına karakterini veren cüretkâr, kimilerine göre ise tedbirsiz hücumlarla benzerlikler göstermiştir. Sina Çölü’nü geçmeye yönelik harekât, belki de kışın ortasında Sarıkamış’ın karlı dağlarını geçerek ilerlemeye yönelik harekâttan bile daha olasılıksızdı (Sarıkamış Harekâtı, tesadüfen de olsa, genellikle bilindiğinden daha çok başarıya yaklaşmıştı).
Kanal hücumu sonuçsuz kalmıştı.
Sarıkamış'ta soğuktan, açlıktan, yokluktan ve imkânsızlıktan donan Mehmetçikler, aynı günlerde Sina Çöllerinde sıcaktan, susuzluktan ve kum fırtınalarından dolayı aynı kaderi paylaşıyorlardı. Kanal Harekâtı sonuç alınamayacağı bilinerek ve buna göre bir strateji geliştirilerek yapılsa da ana fikir, İngilizlerin Çanakkale önlerine gelmesini geciktirmek ve Mısır'da daha fazla asker tutmalarını sağlayarak, söz konusu askerlerini özellikle Çanakkale'ye sevkiyatını önlemektir ve bu düşüncede de kısmen başarılı olunmuştur. Zira İngilizler, tüm savaş boyunca Mısır'da önemli miktarda asker bulundurmak zorunda kalacak ve bu bölgenin tehdit altında olduğunu hissedecektir.
"II.Kanal Harekâtı olarak isimlendirilen bu harekâtta Türk tarafı 4.000 kişi kaybetti. İngilizlere göre Türk kayıpları 9.000 kişi kadardı. İngilizlerin de kayıpları oldukça ağır olmuştu."
"I. Kanal Harekâtı boyunca yetersiz iaşe sorununun baş göstermediğini söyleyebiliriz; bunun nedeni sıkı disiplin ve şiddetli tedbirlerdi. Ancak aynı durum develer için geçerli değildir."
Bu savaşçı Tümenlerin dışında bir de çok ünlenen Suriye Yahudi Mülteci Katır Birliği (daha bilinen adıyla "Siyonistler"⁵) bulunuyordu. Bu birlik Yahudi mültecilerin (çoğu Rus kökenli olup, Mısır'a güvenlik için gelmişlerdi) Suriye ve Filistin'den ayrılmalarından birkaç gün önce teşkilatlanmıştı. Albay J. H. Patterson, 750 yük katırı ve 500 kişiden oluşan bu birliğin komutanı olarak görevlendirildi. Emirler İbranice, kısmen de İngilizce veriliyordu. Askerler Kanal Harekâtı esnasında Türklerden ele geçen tüfeklerle teçhiz edilmişti. Alay arması da Davut Yıldızı'ydı. Muhtemelen bu birlik, Kudüs'ün Titus komutasındaki Roma ordularının eline geçtiği tarihten beri, tamamen Yahudilerden kurulu ilk savaşçı Yahudi birlikti.
⁵ Türkçede daha çok Siyon Katır Birliği olarak bilinir [Ç.N.]
Sayfa 83 - The Dardanelles Campaign. İZ Yayıncılık. İstanbul 2019, [ISBN: 978-605-326-366-1]Kitabı okudu
Medine, Yemen, Şam, Kudüs, zeytinyağı, Beyrut... Kanal harekatı, Trablusgarp Büyük Harpte çöllerde;
Her tarafta bir neslin Kahramanları var, kahramanlar için iklimler, düşmanlar, denizler ve karalar birdir.
SON
2/3 Şubat gecesi, iyi şekilde düzenlenen ve Kanal'ı geçmek için gerekli araçlarla donatılan Türk tümeni, Kanal'ın doğu kıyısına ulaşmayı başardı. Kanal'ın korunmasıyla görevli zayıf İngiliz müfrezeleri, ilk savunma ateşini açınca, Osmanlı Ordusundaki Arap askerleri paniğe kapıldılar. Bunların kayıklara bindirilmiş bir kısmı, kendilerini suya attılar, ötekiler de kıyıya taşıdıkları tombaz ve salları bırakarak kaçtılar. Ateş açılır açılmaz İngiliz destek kuvvetleri de olay yerine yetiştiler.
Kanal'ıın batı kıyısına ulaşabilen yaklaşık iki Türk bölüğü kısmen yok edildi, kısmen de tutsak alındı.
Gerçekte var olmayan bu müdüriyeti kendine yakıştırmakla kalmayan Eşref, 2-3 Şubat 1915'te Süveyş Kanalı’nın karşı tarafındaki İngiliz kuvvetlerine karşı düzenlenen I. Kanal Harekatı'na katılan tüm gönüllü birliklerin kumandanı olduğunu ve tıpkı Süleyman Askeri gibi doğrudan Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya bağlı olduğunu da iddia eder. Halbuki Eşref, harekat sırasında 600 kişilik tek bir gönüllü grubunu kumanda etmiş ve emirleri Başkumandanlık Vekaleti'nden değil doğrudan 4. Ordu'dan almıştır.