Yüzmek için gittiğim Karadeniz kıyısında
bir yazı gördüm gelenleri uyaran.
“Açılmak tehlikelidir“ diyordu
ve altında da bir sayı: 168.
(Uyarıyı dinlemeyip boğulanların sayısı)
Bir yanda sağduyu, bir yanda gerçek.
Anlamak istedim sağduyu dururken
ölümü bile göze alacak kadar
esinleyen neydi bunca insanı.
Orda bir süre öylece
kara kara bulutları güneşin önünden
sürüp dağıtan rüzgara baktım
ve karşısına çıktıkça engeller
yeleleri köpüren dalgalara...
Esinleyen neydi anladım.
Laz Mıyız, Çepni Mi?
Bu yazıda, bir değil birkaç yanlışı düzeltmeye çalışacağım. Üniversitedeyken Antalyalı bir sınıf arkadaşım vardı. Bana Samsun’a ilk defa gelip otogarda indiğinde kendisini karşılayan insanların ‘ula uşağum hoş celdin da!’ demesini beklediğini söylemişti. Ona göre Samsun, Laz’dı ve insanlar Karadeniz şivesiyle konuşuyordu.
Bazı kitaplar güzeldir keyifle okursunuz, bazı kitaplar etkileyicidir her duyguyu hissedersiniz, kitabın içine girersiniz adeta… Fakat bazı kitaplar da vardır ki derin izler bırakır okuyucusunda. Hayatı boyunca yanında taşıyacağı imgeler bırakır okuyanına…
İşte bu kitap öyle. Hepimizin yaşadığı fakat farkında bile olmadığı iç çatışmaları
Ahmed Arif 'in oğlu Filinta Arif'in yaptığı bu mezarda. Akdeniz'in oğlu gemisine binip sonsuz bir diyara yelken açmış ve keşke mezardan çıkartıp ona bir sürü şiir yazdırtabilsem diyen bir ben bırakmıştır geride.
Sevgili Ahmet Erhan 'daşım
Gecikmeli bir inceleme-yorumlama
Bu kitabı okumam yaklaşık iki ayımı aldı. Neden derseniz, Yaşar Kemal okurken sayfaların bitmesini istemiyorum. Bitince bir yandan hafif bir burukluk yaşıyorum.
Bu kitapta da aynısı oldu. Olabildiğince uzattım ama derler ya her güzel şeyin de bir sonu vardır. Amenna. Şimdi kitap ile ilgili izlenimlerimi
FES’in Peşinde Türkiye Tarihi ve “İkinci Vatanım”
"Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır." Sezai Karakoç'un doyumsuz derin manalı bu sözünde; Jeremy Seal gecenin zorluğuna bir zaferle çıkar. Tuhaf ve yabancı bir kültürün ikliminde; yol, iz bilmez bir seyyah. Yüreğin aktığı yolda ödenen
Deli Bal Pelin Buzluk'un ilk kitabı, 2010 yılında bu eseriyle Nabi Nayır Öykü ödülüne layık görülmüş . Böyle olunca beklenti yükseliyor haliyle.
10 hikayeden oluşan bir konsept kitap bu. Deli Bal hikayelerden birinin ismi değil, Karadeniz bölgesinde çok yenildiğinde insanı delirttiğine inanılan, hatta zehirlenme vakalarının da bulunduğu acı bir
Kitabın kapağını az evvel kapattım ve midemdeki düğüm çözülmeden, kalp atışlarım düzene girmeden yorumumu yazmak istedim. Bir oturuşta bitirdiğim için kendime ne kadar kızsam az bir kere (önce iç hesaplaşmamı yapayım da). Oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Gürgen Öz'ün tahminimin kat kat üstündeki anlatımıyla türünün hakkını veriyor, iyice germeden bırakmıyor insanı Karanlık Köy. Bay Öz'ün instagram hesabında Dyatlov Geçidi vakasını ve Çarşamba Karısı'nı ürpertici bir ses tonuyla anlatması, bu kitaba yönelik beklentimi bir hayli arttırmıştı. Hayal kırıklığına uğramadığıma çok sevindim, ancak ne yazık ki bu kitap Gürgen Bey'in gerilim türündeki tek kitabı. Gerçi bu ülkenin (yöneticilerimiz sağ olsun!) gerilime ve korkuya hiç ihtiyacı kalmadı artık ama, biz yine de bol gerilimli hikayeler bekliyoruz kendisinden. Zira sadece Karadeniz'in kara dağları arasında terk edilmiş lanetli bir köy değil bu kitapta anlatılan, insanoğlunun karanlık tarafıyla yaptığı bir yüzleşme de var. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. =)
Karanlık KöyGürgen Öz · Yitik Ülke Yayınları · 2016224 okunma
Adını duyamazsınız, birkaç kişi dışında anlatanı, bahsedeni bulunmaz. Hayatını vakfettiği, kanıyla, canıyla kurduğu ve ihtiraslarından sıyrılıp kimsenin yapmadığını yapıp makam, mevki ve kudreti bırakıp sıradan bir insan olarak köyüne döndüğü bilinmez. Hasretinden, sevdasından ve yılmaz mücadelesinden konuşulmaz. Adına destanlar, türküler
Bir Rum kadının verdiği su ile Karadeniz toprağına dikilmiş bir çiçeği sulamak ...Belki biraz tuhaf gelecektir kimilerine ama bana çok insani ve vicdani bir eylem olarak gözüktü ...