Emperyal Oteli'nde üç gece kaldık
Fazlasına paramız yetmiyordu
Gözlerin gözlerimden gitmiyordu
Dördüncü gece sokakta kaldık
Karanlık bir türlü bitmiyordu
Sirkeci Garı'nda sabahladık
Bilen bilmeyen bizi ayıpladı
Halbu ki kimlere kimlere başvurmadık
Hiçbiri yüzümüze bakmıyordu
Hiç kimse elimizden tutmuyordu
Ben hiç böylesini görmemiştim
Vurdun kanıma girdin kabulümsün
“Seni ben kallavi sokağı'nda gördüm
Sen beni görmedin görmedin
Kapıları çaldım adını sordum
Söylemediler öğrenemedim
Seni ben kallavi sokağı'nda gördüm
Bir daha görmedim bilmedim
Belma Sebil adını yakıştırdım
Aklıma geldikçe her sefer
Gözlerinin mavisini bitirdim
Saçlarının siyahına başladım
Kallavi Sokağı'nda güvercinler
Benim karanlık İstanbul'um
Bir esnaf kahvesine oturdum
Belma Sebil ya geçti ya geçer
Rüzgarını içime doldururum
Kallavi Sokağı'nda güvercinler
Bunca yıl sönmemiş umudum
Nisan değilse Mayıs
Perşembe değilse Pazar
Ben Belma Sebil'i bulurum… “
Fransa'nın bir liman kentinin denizci mahallesinde gezinirken duyduğu arya söyleyen sesi izleyerek tanımadığı insanların marazi hayatlarına dalan bir gezgin; patronuna kölece bağlılığı yüzünden korkunç bir eyleme sürüklenen karanlık, itici ve yabani bir hizmetçi; 1810 yılında İspanya'daki savaşta yaralanan, düşman bir ülkede amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişen bir Fransız albay; 1918 yılının bir yaz gecesi Leman gölünde bulunup kurtarılan, ancak sonra yüreğini kavuran yurt özlemine yenik düşen bir Rus savaş esiri; yaşıtları üniversiteye giderken hâlâ liseye devam eden avare bir gencin öğretmeninin otoritesine isyan ettikten sonra ödediği ağır bedel.
"Bu diyara geldiğimde herkes benden nefret ediyordu. Tek bir kişi benimle bu nefreti paylaşıp karanlık bir dostluk kurmuştu. Şimdi neredeyse bütün diyarın saygısına ve sevgisine sahiptim. Ama tek bir kişinin nefretini kazanmıştım. Ve ilkinde bu kadar tökezlemediğimi hatırlıyorum.
Bugün de Hayyam’a dem tutabiliriz. Karanlık ve amaçsız yaşam insanı Ötanazi Enstitüsü’ne çekiyor ve intihar herkesi ilgilendiren bir konu haline gelmiş.
Oysa " geçmiş " geçmiyor. Gelecekte alacağı biçimi hazırlamak için gerilip gerilip bir fırsat anında öne atılıyor. Karanlık, acı devreler göstererek yol kesiyor. Evet, o geçmiyor. Biz kendimizden geçiyoruz. O kadar vurdumduymaz.
Saatler geçer, günler biter
Hesap verir mi bir gün bize kara geceler?
Saatler geçer, günler biter
Hesap verir mi bir gün bize kara geceler?
Susmuyor kafamda bi' türlü sesler
Bıraktık arkamızda karanlık gülüşler
Saatler geçer, günler biter
Yıllara sığmayan derin iç çekişler
music.youtube.com/watch?v=8L__O1h...
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
Acı ama adil kural, bulduğunuz düşünce işe yaramıyorsa kaldırıp atmaktır. İşe yaramayan bir şey üzerinde düşünerek beyin hücrelerinizi boş yere harcamayın.
O hücreleri, veriyi daha iyi açıklayan yeni düşünceler geliştirmekte kullanın.
acının vergisini verdik, gülün haracını ödedik.
hüznü demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra
sen ki eyvan ağıtlarda
sürekli ve ahşap bir gülümseme gibi durdun
gözlerin bozkırdan devşirme
yolların bozgundan derlenmiş
karanlık yolcusu turnaların ve kurdun
ey hüzünlere reâyâ olan derviş
acının vergisini verdin, gülün haracını ödedin
hüznü demirbaș defterinden düşmeye geldi sıra
tarlalarla uzar gider al kısrak
gökçe çiçek tozar durur sılalarla
oysa ölüm, bir uçtan bir uca
bir uzun kervansaraydır ki
savrulur günü saati gelince
yıkılır yırtıla yırtıla