Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Kader maddesini okumadığım kitap kalmadı, altından kalkamadım. Ne kadar kolaymış oysa; sonunda bıraktım kendimi kadere. Amennâ. Her yanım kaza belâ. Her belâda bir belî. Amentü billahî.”
Göz... Savaşı başlatan haberci. Bakış... Elde olmayan kader; ilahi kaza. Ve Aşk... Kalple göz arasında kutlu bir hadise...
Reklam
Büyük Kumpas'ı başlattı bir adam. Büyük Kumpas'ın piyonu, Gutenberg, -matbaacı dediler ona ve taklitçilerine- çalışkan elin, sabırlı parmağın ve titiz kalemin yetiştiremeyeceği kadar çoğalttı kelimeleri ve ipini koparan, kelimeler, kelimeler, kelimeler boncuklar gibi dört bir yana dağıldılar. Sokak kapılarımızın altını ve sabun kalıplarının ve yumurta paketlerinin üstünü aç ve çılgın hamamböcekleri gibi kelimeler ve yazılar sardılar. Böylece bir zamanlar etle kemik gibi olan söz ile eşya birbirlerine sırt döndüler. Böylece, gece ay ışığında, zaman nedir, diye bize sorulduğunda, hayat nedir, keder nedir, kader nedir, acı nedir diye sorulduğunda, bir zamanlar yüreğimizle bildiğimiz bütün cevapları, imtihan gecesini uykusuz geçiren ezberci öğrenci gibi birbirine karıştırdık. Zaman, derdi bir budala, bir gürültüdür. Kaza, derdi başka bir talihsiz, kaderdir. Hayat derdi, bir üçüncüsü, bir kitaptır. Biz şaşkınlar, anlarsınız ya, doğru cevabı kulağımıza fısıldasın diye meleği beklerdik.
İlk evladım Köksal 1969 yılında ikinci evladım Serdar 1971 üçüncü yavrum Hakan 1973 dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti. 13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
İnsan en çok sustuğu yerden konuşur. Kimse de duymaz. Olur ya bir gün kader kaza biri duyuverir, biri siz farkına varmadan sızıverir, biri siz oluverir. O zaman tek bir çare kalır geriye. Siz sizi korumak adına biz'i öldürürsünüz. İstemezsiniz çünkü kimse o sırrı öğrensin.
Göz... Savaşı başlatan haberci. Bakış... Elde olmayan kader ;ilahi kaza. Ve aşk... Kalp ile göz arasında kutlu bir hadise.
Reklam
88 syf.
9/10 puan verdi
İçerisinde yedi öykü barındıran, benim bir öykü dışında altısını da beğendiğim ve etkisini hissettiğim Sadık Hidayet anlatımı. 1942 de yazmış, yanılmıyorsam sondan ikinci eseri. Bunalım ve intihara giden bir yaşamda, insanın iç dünyasını, çıkmaza giren yalnızlığını, öykülerdeki dramı ile gözler önüne seriyor. Kimisinde gizli, kimisinde alenen
Aylak Köpek
Aylak KöpekSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 20212,749 okunma
Kader âşıkları bir araya getirebilir, kaza geliyorum demez, koşullar garip kombinasyonlar yaratabilir, yani tuhaflık hemen her an her yerde bizimle birliktedir ve bu konuda söyleyecek pek bir şey bırakmaz bize.
Göz.. Savaşı başlatan haberci. Bakış.. Elde olmayan kader; ilâhî kaza. Ve aşk.. Kalp ile göz arasında kutlu bir hadise..
“Sonradan duyduğumuza göre General Franchet d'Esperey'nin fikri hiç durmadan İstanbul'a yürümek ve Osmanlı Devletini, olduğu gibi sarayı ile Bab-ı âli'si ile, varı yoğu ile teslim almakmış. Hatta dünkü müttefikimiz Bulgarlar, kendileri mümkün olduğu kadar az ziyanla kurtulmak için, ordularını bize karşı kullanmak üzere Franchet d'Esperey'nin emrine vermeyi teklif etmişler, general reddetmiş. Böyle korkunç kaza ve kader günlerinde sorumlu iktidar ile halk arasına nasıl onulmaz bir yabancılık girer, nasıl en yakınları bile ikbaldekilerin yanından kaçıp kaybolmak ister, ömrümde ilk defa görüyordum. Ordu ve polis baskısından biraz nefes alabilse halk iktidarı ayakları altında çiğniyecekti. Harbe girerken ona sormuşlar mıdır? Halk, açlık ve yoksulluk çekerken, yüz binlerce delikanlı cephelerde can verirken, şehirler ve ülkeler birbiri ardına düşman ordularının eline geçerken, onu zafer-i nihaî edebiyatı ile avutmamışlar mıdır? Hiçbir saldırış olmamışken, Mısır ve Kafkasya üzerine fetih akınları ile harbe giren iktidar, şimdi dönüp de halka nasıl: - Ne yapalım, talihimiz yokmuş, mahvolduk! diyebilirdi?”
Reklam
‘’ Mesela, bu günkü kaza-kader inancımız, Muaviye’nin oluşturduğu ve bize bıraktığı bir hediyedir.Tarih açıkça göstermektedir ki, kader ve cebr inancı, Emevîlerin oluşturdukları bir inançtır. Bu inanç sayesinde Müslümanları, her türlü sorumluluktan, teşebbüs ruhundan ve eleştiriden alıkoymuşlardır. Zira cebr, var olan ve sunulan her şeyi kabul etmek demektir. Oysa Hz. Peygamber’in ashabına baktığımızda, onların, her an için toplumsal sorumluluk duygusuna sahip olduklarını görürüz.’’
Selimî
Ey kader!.. Canımı sevgili uğruna feda edesiye kadar işimi rast getir. Ey kaza!..Ya sen , daha ne zamana kadar işimi bozacaksın ?!..
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.