Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri
“Bütün söylediklerim karşılıklı bir sohbettir ve hiçbiri öğüt niteliğinde değildir. Bu kadar serbest konuşabiliyorsam bu, başkalarını kendime inandırmak zorunda olmadığım içindir.”
Kimsin sen?
Bu soruyu yanıtlamaya çalışmış mıydım hiç?
Kendi kendime kim olduğumu itiraf etmek hiç aklıma gelmiş miydi? Adımı, yaşımı, yurdumu, boyumu posumu biliyordum-yüzümü biraz tanıyordum, ruhumu ise çok daha az. Gelecek hakkında hiçbir şey bilemiyordum, geçmişten bana kalan, üst üste konmuş soluk anı bloklarıydı yalnızca. Hiçbir zaman
Kendi kendime öğüt veriyorum: “Bak yaşın 35’i geçti. İtle çakalla oyalama kendini, yolunca yürü! Altın kadar değerli vakitlerini ziyan etme! Kendini hiçbir başka ilişkiye kaptırma!”
Daha genç ve kırılgan olduğum yaşlarımda babamın verdiği bir öğüt o günden beri aklımdan hiç çıkmaz:
“Birisini eleştirmeye kalkıştığında, dedi bana, şu dünyada her insanın senin sahip bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hiç aklından çıkarma.”
Üzdüler dimi seni, kırdılar, canını sıktılar Bırakıp gitmek istedin ne varsa. '' Allah belasını versin '' dediğin anlar oldu mutlaka. Gözyaşın aktı, Annenin öpmeye kıyamadığı yanaklarına. Çıkmak istemedin evden, bazen sarılıp yastığa. Kimsede hissedemediğin sıcaklığı aradın yatağında. Üs-tüne üstüne geldiler, Anlamını yitirdi sevdiğin ne varsa. Yaklaş bir şey söyleyeceğim kulağına. '' Boş-ver aptal onlar halden anlamazlar. '' Sen kendine iyi bak. İyi beslen, sıkı giyin. Çorapsız yere basma. Gördün işte kimsen yok senden başka. İçindeki çocuğun ellerini bırakma. ...ve sıkı sıkı sarıl inandıklarına !
Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri
Aşka saldum men meni pend almayup bir dostdan
Hîç düşmen eylemez anı ki etdüm men mana
Bir dosttan öğüt almadan ben kendimi aşkın içine attım. Hiçbir düşmanın yapamayacağını ben kendime yaptım.
Tatlılıkla öğüt vermeye başladım kendime, bir anne gibi. Gitgide yüreğim yufkalaştı, yorgun, dermansız ağlamaya başladım. Sessiz, sakin, için için bir ağlayıştı bu; gözyaşı akıtmadan, gönülden bir hıçkırış.