Anlaşılan kendisini bir hayli hırpalamışlardı. Onu teselli
ettim. O günlerde Yıldız Teknik Üniversitesi'nde sağ-sol
çatışması en şiddetli günlerini yaşıyordu. Bu hadiseler
üzerinde bir müddet müdâvele-i efkâr ettikten sonra:
« - Abdülfettah, öğle namazını kıldın mı?» dedim.
«- Ne namazı ağabey!. Burada ben günlerdir ölüm korkusu
içinde yaşıyorum. Şu kadar solcunun içinde bir tek sağcı ve
müslüman benim. Bunlar beni namaz kılarken görseler
parçalarlar. Ben buraya girdim gireli bir vakit bile namaz
kılmış değilim!.» dedi.
Doğrusu Abdülfettah'ın bu zayıflığına kızdım ve bağırdım:
«-Ulan, sen nasıl müslümansm?!. Üçbuçuk solcudan korkup Allah'ın emrini terkediyorsun? Keşke namazını kılaydın
da korktuğun gibi olaydı. Amel defterine namaz kılarken
dövülmüş olmanın hesanatı yazılırdı. Kalk bakayım! Sıyır kollarım, abdestini al! Ben şuradan takip edeceğim! Bunlardan
biri sana abdest alırken veya namaz kılarken müdahale etsin
de görelim! Hem bak bunların başındaki çavuş müslüman bir
çocuk. Ben şimdi O'na da söyleyeceğim. O da seni gözetleyecek! Bir şey olmaz korkma! Olsa da sen kârlı çıkarsın!»
Paravan yukanda derken sesim öyle kısıktı ki duyup duymadığından bile emin değildim.
Külotunu çıkar.
Demek ki duymuş.
Ya sana çoktan çıkardığımı söylersem?
Ben insanların arasındayım Bayan Fairchild. Bana işkence etme.
Asıl sen bana işkence ediyorsun diyerek öfkelendim
Tamam. Şimdi külottan tamamen kurtul.
Eteğimi kaldınp külotu
"Uğur Hoca dergâhta benim her istediğimde benimle cinsel ilişkiye girmiştir. Şu an sayısını hatırlamıyorum ancak ben her istediğimde hoca benimle cinsel ilişkiye girer. Ben bu ilişkiyi kendi isteğim ile gerçekleştirdim. Hocanın baskı ve zorlaması olmamıştır. Dergâh içerisinde sohbetlere katılmayanlar ceza alır. Yani bir daha dergâha katılamazlar. Katılan bay ve bayanlar da belli bir süre sonra yine hocanın badesinden yani cinsel organından akan menisinde içince dergâha kabul olup istemeleri halinde de hoca ile cinsel ilişkiye girerek kendilerini cennete kabul etme, cennete kazandırma işlemini tamamlamış olurlar. Benim eşim Ayşe K. da dini günlerde, kandillerde dergâh sohbetlerine katılır ancak kendisi derslere katılmadığı için dergâh müridi değildir. Ancak ileride mürit olmasını ben istiyorum. Eşim Uğur Hoca'nın badesinden içmemiştir. Ancak içmesini isterim. Derslere alırsa da kendisi istemesi halinde hoca ile cinsel ilişkiye girebilir. Girerse ben bundan mutluluk duyarım."
Keşke sadece tembellik yüzünden hiçbir şey yapamasaydım. Tanrım, o zaman kendime ne büyük saygı duyardım. Tembellik de olsa belirli bir özelliğe sahibim, buna eminim diye kendime saygı duyardım. Benim için, "Kim bu adam?" diye sorulunca "Tembelin biri." cevabını verirlerdi ki, bunu duymaktan da son derece hoşlanırdım. Benim de kendime göre bir niteliğim, hakkımda söylenecek söz olurdu. "Tembel!" Şaka değil, bu bir unvan, bir mevki, başlı başına bir istikbaldir efendim. Alay
etmeyin, gerçekten öyledir. O zaman haklı olarak en gözde kulübün üyesi olur, kendi kendime saygı göstermekten başka bir iş tutmazdım.
Keşke yaşadığım her olumsuzlukta beni ne kadar suçlamak yerine biraz olsa dinleseydiniz......... Komşulardan dinlediğiniz dedikodulara veya televizyon programlarına verdiğiniz dikkatinizi benim hal ve davranışlarıma verseydiniz.
Benim de gerçekliğinden şüphelendiğim hatıralarım olsa keşke. Ama hepsi o kadar alelade ki, gerçekliğinden șüphe etmek için aklı ziyan etmiş olmak lazım.
Yunan mitolojisinde koro denilen, şarkı söyleyen topluluklar vardır. Onlar, sahnenin arkasında sıralanıp ağız birliğiyle durum açıklaması yaparlar, sahneye çıkan kişinin ruh halini anlatır, bazen de sahnedeki kişiyi belli konularda ikna etmeye çalışırlar. Oldukça etkili bir şey. Keşke benim arkamda da onlardan olsa.
Aşık olmaktan korkuyor. Tarık kalktı yatağından, çıplak ayakla odanın içinde dolandı. Hayır bu aşk değildi, diye düşündü, sadece bir hayranlıktı, erişilmesi mümkün olmayan şeylere karşı hissedilen, "ah keşke benim olsa" duygusuydu.
“Onu yirmi kez yuvarlasam da yararı yok, ne onun güzelliği azalır ne de benimki artar. Keşke benim de onun gibi sarı saçlarım, beyaz bir tenim olsa; onun gibi giyinip onun gibi davranabilsem; sonra o ne kadar varlıklı olacaksa ben de o kadar varlıklı olabilsem, ah ne kadar isterdim!”
Aynı insanlara hangi feminist kitap ya da dergileri okuyorsunuz, hangi feminist söyleşileri dinlediniz, hangi feminist aktivistleri tanıyorsunuz diye sorduğumda ise feminizm hakkında tüm bildiklerinin kulaktan dolma şeyler olduğunu, feminist harekette gerçekte neler yaşandığını bilmediklerini, hareketin tam olarak ne ile ilgili olduğunu
Bir şair sizi içmeye çağırıyorsa vardır bunun bir hikmeti. İki eliniz kanda da olsa varın yanına. Yoksa yıllar sonra benim gibi hayıflanır durursunuz "keşke gitseydim" diye.