Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir istihbaratçı gözünde Susurluk olayına başka bir bakış ile inceleme
Susurluk kazası hakkında halk bu iş neyin nesi diye başbakana veya kendi partilerinin liderlerine soramadı . Çünkü liderler soru sorulan değil Emir alınandı ve eğer lütfedip söylemezlerse başka kanallardan öğrenmekten başka çare yoktu . Komisyon aylarca uğraştı aslında öğrenilecek şey devletine yaptığıydı ama bunun görevlilerden öğrenemiyordu .
Sayfa 101Kitabı okudu
Bu Yezidilerde bir, birçok giz vardı. Durmadan onlara, şeytana, tavuskuşuna, güneşe tapıyorlar, diye zulmediyor, onları öldürüyor, tükettik sanıyorlar, bir de bakıyorlardı ki yıllar son- ra, dağlara kaçıp orada çoğalmış Yezidiler, dağlardan inmişler, Laliş koyağını doldurmuşlar. Beyler gene din uğruna Yezidileri kırıyor, kalanlar gene dağlara
Reklam
O günlerde İsrail askerlerine verilen emir böyleydi; öldürmek yoktu, ama taș atanların el ve ayaklarını kırıyorlardı. Bu șekilde on binlerce gencimiz sakatlandı ve çoğu ömür boyu özürlü kalacak.
Sayfa 102
En karanlık saat ile ilk ışık arasında, ağa takılmış bir çok ötücü kuş, kaçmak için çaresizce çabalarken kendi kanatlarını kırıyorlardı.
Sayfa 292Kitabı okudu
Adolphus Slade'in 1854 Sonuna Doğru İstanbul Gözlemleri
Türkler bir uyuşukluk içinde acı zillet suyunu içiyorlar, atalarının günahlarının cezasını çekiyorlardı. Frenk askerleri, namaz kılınırken camilerde dolaşıyorlar, örtülü hanımlara arsız gözlerle bakıyorlar, Doğu'nun karışık ve garip hayatının ayrılmaz bir parçası olan sokak köpeklerini zehirliyorlar, limanda martıları, sokaklarda St. James Parkı'ndaki su kuşları gibi bugüne kadar her insan yüzüne güvenle bakmaya alışmış olan güvercinleri vuruyorlar, minarede ezan okuyan müezzinlerle alay ediyorlar ve oymalı mezar taşlarını kaldırım yapmak için eğlenerek kırıyorlardı. Âdet kendi beşiğinde sarsılmış, önyargı ta kökünden sökülmüştü. Türkler medeniyeti işitmişlerdi: Şimdi onu şaşırmış olarak görüyorlardı. Soygunculuk, ayyaşlık, kumarbazlık ve fuhuş bir Doğu güneşinin parlak ışığı altında sırıtıp kaynaşıyor ya da bir düzine sefarethanenin gölgesinde yalancı bir perhiz tutuyordu. Bu sefarethaneler için bir ahlaksızı karakoldan çıkarmak bir görev ve bir mücrimi cezadan kurtarmak bir zaferdi.
Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelliyordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpecek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı.
Reklam
döve döve demokrasiyi yerleştiriyorlardı!.. kim kendilerinden farklıysa, kim çoğunluğa göre yaşamak istemiyorsa, onun kafasını kalın tahta sopalarla kırıyorlardı. sonra, onlar vurdu biz büyüdük... biz büyüdük onlar vurdu...
Wayne insanların yaptıkları seçimleri düşündü. Hayatlarını koşturarak geçiriyor, simit yiyor, dal kırıyorlardı. Her birisi geleceği değiştiriyordu. O zaman hepsinin bu konuda biraz daha... fazla endişe etmesi gerekmez miydi? Bunu geçmişte yapan birileri hakkında kitaplar yazmak yerine şu anda geleceği nasıl değiştirdiklerinden endişelenmeleri gerekmez miydi? Bazı şeyleri bilemesen bile önceden tahmin edebilecekleri pek çok şey vardı. Gelecekte konuşan aslanların falan olmasını sağlayamayabilirlerdi ama daha üzgün, daha kızgın insanların olmasına neden olabilirlerdi.
Yezidilerde bir, birçok giz vardı. Durmadan onlara, şeytana, tavuskuşuna, güneşe tapıyorlar, diye zulmediyor, onları öldürüyor, tükettik sanıyorlar, bir de bakıyorlardı ki yıllar sonra dağlara kaçıp orada çoğalmış Yezidiler, dağlardan inmişler Laliş koyağını doldurmuşlar. Beyler gene din uğruna Yezidileri kırıyor, kalanlar gene dağlara
Bitmeyen zulüm
Yusuf, gözlerini televizyondan alamadı. Zâlim, vahşi İsrail askerleri bir Filistinli genci yakalamış, kolunu ters çevirip, taşla vurarak kırıyorlardı. Yusuf, çocuk masumluğuyla anlam veremediği bu hâdiseyi, ne olduğunu, niçin olduğunu dedesine sormuştu. O görüntü hayatı boyunca Yusuf’un gözlerinden silinmedi
Sayfa 5
Reklam
Göçebelerin yağmalayışı
Göçebeler, tuzlanmış balıkları yağmalıyorlardı. Göçebeler kamışları ve fıçıları da kırıyorlar, fıçı kırıklarıyla da kendi arabalarını süslüyorlardı. Ayrıca tuz öğütmede kullanılan değirmenin demir milini de yağma esnasında kırıyorlardı.
"Bu Yezidilerde bir, birçok giz vardı. Durmadan onlara, şeytana, tavuskuşuna, güneşe tapıyorlar, diye zulmediyor, onları öldürüyor, tükettik sanıyorlar, bir de bakıyorlardı ki yıllar sonra, dağlara kaçıp orada çoğalmış Yezidiler, dağlardan inmişler, Laliş koyağını doldurmuşlar. Beyler gene din uğruna Yezidileri kırıyor, kalanlar gene dağlara sığınıyorlardı. Düşmanları, soylarını kuruttuk derken, çoğalmış sağlıklı Yezidiler Sincarlardan Laliş koyağına iniyor, Şeyh Adi bin Misafirin türbe tapınağına kavuşuyorlardı. Onların tükendiğini sanan Arap Emirleri, Türk Beyleri, Kürt Mirleri bu işe şaşıp kalıyorlar, şaşkınlıkları geçmeden hemen Yezidileri, çoluk çocuk, kadın erkek kırmaya başlıyorlardı. Fakiyé Teyran Yezidilerin tarihini iyi biliyordu. Yezidiler Kürttü. Çok zengin bir Kürtçe konuşuyor, kırımları üstüne çıkarılmış destanlar, bütün Mezopotamyada dilden dile dolaşıyor, bu destanları duyanlar kulaklarına inanamıyor, acılar içinde kıvranıyorlardı. İşin tuhafı, Yezidileri en çok da Kürt Emirleri kırıyorlardı. Bir de Fakiyé Teyranın Lalişte öğrendiği bir gerçek vardı: Bu öldürülen, yüzyıllar boyunca kırıma uğratılan Yezidiler, insanın insanı öldürmesine, her ne için olursa olsun, sebepsiz karşıydılar."
Sayfa 349 - YKYKitabı okudu
Wayne insanların yaptıkları seçimleri düşündü. Hayatlarını koşturarak geçiriyor, simit yiyor, dal kırıyorlardı. Her birisi geleceği değiştiriyordu. O zaman hepsinin bu konuda biraz daha… fazla endişe etmesi gerekmez miydi? Bunu geçmişte yapan birileri hakkında kitaplar yazmak yerine şu anda geleceği nasıl değiştirdiklerinden endişelenmeleri gerekmez miydi? Bazı şeyleri bilemesen bile önceden tahmin edebilecekleri pek çok şey vardı. Gelecekte konuşan aslanların falan olmasını sağlayamayabilirlerdi ama daha üzgün, daha kızgın insanların olmasına neden olabilirlerdi.
küçük araba, yüksek volümlü bir arabesk müzik konserine dönüşüverdi. Kıvrak kemanlar inliyor, darbuka ve tef yanık Arap kavallarına eşlik ediyor ve insanın sinir uçlarına baskı - yapan ısrarcı bir müzik, Profesör’de dinginlik ve huzur namına ne kalmışsa alıp götürüyordu. Dünyada hiçbir normal insanın böyle bir müzikten zevk alamayacağını düşündü;
Çinliler üniformalarımızı alıp bize gri, tek tip elbiseler verdiler. Astları üstleri birbirine karıştıralım, askeri disiplinimizi kaybedelim istiyorlardı. Amerikalılar bu oyuna gelmişti ve her kargaşada birbirlerini kırıyorlardı ama biz rütbe ve kıdem sırasını hiç kaybetmediğimiz için oradan noksansız çıkmaya muvaffak olduk.
83 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.