Selçuk Baran,
1980 yılında elime bir öykü kitabı geçti. Adı:
Haziran'dı... Sevmiştim bu kitabı ve en önemlisi benim başucu yazarım olabilecek bir yazarla tanışmıştım. Bu, benim gibi kitaplara duyduğu sevgi hiç bitmeyecek bir okur için mutlu bir tanışmaydı…
Sizinle
Selçuk Baran’ın Haziran isimli öykü kitabından “Ceviz Ağacına Kar Yağdı” öyküsü için kısa bir inceleme yazmak istedim.
(ÖYKÜYÜ OKUMAYANLAR İÇİN SPOİLER İÇEREBİLİR!)
Yazarın eserlerinin genel havasında ana karakterlerde bir yalnızlık, yabancılaşma, ait olamama duygusu ön plana çıkıyor. Bu öyküsünde de bu duygular bariz bir şekilde mevcut. Kadın hayatını adadığı eşinden, evinden, yaşadığı şehirden, binbir emek vererek büyüttüğü çocuklarından zamanla uzaklaşmış, adeta bulunduğu ortama, şehrin karmaşası ve gürültüsüne yabancılaşmıştır. Daha doğrusu eşi ve çocukları çeşitli sebeplerden dolayı ondan uzaklaşmış, onu unutmuş, adeta evin demirbaş bir eşyası gibi görmeye başlamışlardır. Kadın bu aidiyetsizliği, yabancılığı iliklerine dek hissetmektedir ve bir gün buna dayanamaz, çareyi evi terk etmekte bulur. Muhtemeldir ki kırsal bir alana yerleşir. O hep istediği sakin, sessiz, kalabalığı olmayan bir yere. Hatta öyle ki kapısının zili bile yoktur, ona dahi ihtiyacı olmayacak kadar kendini sadeliğe adamış, kendine ait olan küçücük bir alan yaratmıştır kendince, ailesinin yanında bulamadığı o küçücük nefes alacak boşluğu burada bulabilmiştir ancak.
Bu öykü nedense beni çok etkiledi. Kadının hissettiği yalnızlığı okurken ben de derinden yaşadım. Kalemine hayran olduğum çok sevgili Selçuk Baran’ı bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.
Bilmiyorum, anlamıyorum.
Ben de mi değiştim yoksa?
Umudum tükendi, bitti.
Onun yerine bir türlü kavrayamayacağım yabancı semsert bir acı geldi, yerleşti.
Ama ağlamıyorum.
İnsafsız, mor lekelerle dolu, çıplak, üşümüş bacakları geliyor aklıma.
Utanıyorum, ağlayamıyorum.
Korkmuyorum da.
Filiz'in incecik omuzları kadar güçlendi mi yoksa yorgun, yaşlı yüreğim?
Bitimini göremediğim karanlıklara aynı umursamazlıkla bakabilecek miyim?