Yıkılan bir imparatorluğun; imparatorlukla birlikte yıkılan; dağılan, ahlâkını, haysiyetini, hamiyetini kaybeden toplumun bir kesiminin romanı. Romanda baş karakter sınıf değiştirme gayretindeki, gazetecilik ve yazarlık yapan, zengin aile kızlarına ders veren Adnan. Kitapta İstanbul'un üç dönemi anlatılıyor: İstibdat, Meşrutiyet ve işgal dönemi. Kitabı okurken; sürekli, savaş cephede mi yoksa cephe gerisinde mi daha şiddetli yaşanıyor diye düşündüm? Fakir gecekondu evinde yani kaybedecek hiçbir şeyleri yokken vatanın bahtı kara maderine ağlayanlar güce ve iktidara kavuşunca hırsla ve hızla kontrolden çıkıyor ve aynı hızla ahlâk erozyonuna uğruyor. Romanda, bir yanda ekmek alamadığı için isyan ve gözyaşları sokağı dolduranları diğer yanda sıçmak için Avrupa'dan mermer tuvalet taşı getirenleri; Sarıkamış'ta vatan evlatları donarak ölürken rahat ve yumuşak koltuklarında nutuk atanları, gazetelere kahramanlık şiirleri yazanların sur dibinde şehit karılarını kırk kuruştan sattıklarını, Arabistan çöllerinde aç çıplak yürüyen Mehmetçik ile Fransa'dan sipariş ettiği kıyafetleri geç kaldığı için sinir krizi geçiren metreslerini teskin etme gayretinde ter döken harp zenginlerini, bir devirde yükselip bir devirde gözden düşenlerle her devrin adamlarını her kaba sığan her renge boyanan tipleri etkileyici bir üslûpla anlatılıyor. Savaşı, savaşın cephe gerisindeki yıkıcılığını toplumda bıraktığı hasarı ve travmayı başka bir gözle okumak isteyenlere tavsiye ederim.