"Tehlikelidir mutsuzluk.
Insanı şaşırtır.
Telaşlandırır.
Öç duygusuna sürükler.
Yalnızlık korkularıyla yakar.
Geçmişin hatıralarıyla hırpalar.
Yabancılara muhtaç eder.
Ve birçok insan mutlu olduğunu bilmediğinden mutsuzluğa düşer."
'Ben sizden de değilim, diğerlerinden de.' Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. 'Ben hâlâ şiir okuyanlardanım.' 'Ben ölürken vatanını yahut dinini değil, sevgiliyi düşünecek olanlardanım
Ve, hayat güzel bir şeye benziyordu.
Eve vardığımda pencereleri açacaktım.
Siyah ipekten bir ibrişim gibi dizilen karıncaların güzel kokulu lilyumlara yürüdüklerini görecektim.
Kader tanrıçası bana bugün bunları vermişti.
Bende de ona verecek bir şeyler vardı.
Ve günü geldiğinde, eğer gücüm yeterse, bunu o kaprisli tanrıçaya gülümseyerek verecektim.
Ahmet Altan
"Duygularımız değişiyor, düşüncelerimiz değişiyor, zevklerimiz, isteklerimiz değişiyor. ama değişmeyen bir şey var.
değişmeyen ne?
sende ne değişmiyor?
'Valery'nin 'ben sürekli değişiyorum, ben kimim,' sorusunun cevabını galiba öğrendim
sende ne değişmiyorsa, sen o'sun..."
Manolya kokusu gibi belli belirsiz bir neşe hissediliyordu güneşli sokaklarda.
Göztepe’nin arka bahçelerine sürgüne gönderilmiş portakal ağaçlarının tombul meyveleri iyice büyümüştü.
Hayat güzel bir şeye benziyordu.
"Duygularımız değişiyor, düşüncelerimiz değişiyor, zevklerimiz, isteklerimiz değişiyor. ama değişmeyen bir şey var.
değişmeyen ne?
sende ne değişmiyor?
'Valery'nin 'ben sürekli değişiyorum, ben kimim,' sorusunun cevabını galiba öğrendim
sende ne değişmiyorsa, sen o'sun..."
Düşüncelerimiz, beklentilerimiz, ihtiraslarımız, özlemlerimiz, acılarımız, kırgınlıklarımız, düş kırıklıklarımız, zaferlerimiz ve yenilgilerimiz birden boş ve saçma gözükür bize, bunların ne anlamı var diye geçiririz aklımızdan. Hayata yapışan elimizin aslında boş olduğunu, tuttuğumuzu sandığımız hiç bir şeyi tutmadığımızı hissederiz.
Ama bir yanımızla da, böyle bir bahar ılıklığının taze süt gibi kabarıp bizi yabani manolyalarıyla, tatlı akasya çiçeği kokularıyla, yeşil çimenlikleri, cömert aydınlığıyla sardığı bir anda sadece varolabilmenin, yaşamanın tadını ve anlamını kavrarız.
Yaşıyorum, diye düşünürüz.
Düşüncelerimiz, beklentilerimiz, ihtiraslarımız, özlemlerimiz, acılarımız, kırgınlıklarımız, düş kırıklıklarımız, zaferlerimiz ve yenilgilerimiz birden boş ve saçma gözükür bize, bunların ne anlamı var diye geçiririz aklımızdan. Hayata yapışan elimizin aslında boş olduğunu, tuttuğumuzu sandığımız hiç bir şeyi tutmadığımızı hissederiz.
"Duygularımız değişiyor, düşüncelerimiz değişiyor, zevklerimiz, isteklerimiz değişiyor. ama değişmeyen bir şey var.
değişmeyen ne?
sende ne değişmiyor?
'Valery'nin 'ben sürekli değişiyorum, ben kimim,' sorusunun cevabını galiba öğrendim
sende ne değişmiyorsa, sen o'sun..."