Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.26
Büşra Özbek
Büşra Özbek
@kokusuzpapatya
Ölümü düşler boş bir pet şişe kayboluncaya dek yeryüzünden..
Çevre Mühendisi
Yüksek Lisans
Bursa
Tekirdağ
90 okur puanı
Ağustos 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Yine Mario Mazzanti ve yine harika bir betimleme gücüyle büyülenmiş etkisi yaratacak bir kitap. Arzular,tutkular, istekler,hırslar,yanılsamalar, yanlış anlamalar ve nihayetinde ulaşılan salt gerçeklik. Vahşice öldürülen genç bir kadın, bu vahşeti para uğruna gazetecilere pazarlayan bir polis, haberi ısıtıp sunucuya pazarlayan bir spiker ve tüm bunların merkezinde cinayeti işleyen katilin zihnine girmeye çalışan Doktor Claps ve diğerleri. Her şey gerçekten görüntüğü gibi değildir bazen. Ardı kesilmeyen cinayetler bir seri katilin işi miydi? Yoksa daha büyük bir oyunun küçük bir parçası mıydı? Satranç tahtasının en kıymetsiz taşı gibi görünen piyonu veren veziri alır mıydı her zaman? Tüm bu bilinmezliği yenmek için okuyun. Siyah at vezire meydan okur ve son bir hamle daha yapamaz beyaz, cesareti kırılır. Şah-Mat !
Mario Mazzanti'nin okuduğum ilk kitabı. Akıcı bir dil, sürükleyici bir kurgu ve ters köşeleri bol bir kitap. Yazarın din, dil ve ırk ayrımlarına minik minik kelimelerle dokunması da ayrıca hoş bir durum diyebilirim.
Kitabın konusuna gelecek olursak; yazar bu kitabında pedofili olgusunu işlemiştir. Henüz 10-12 yaşları arasında olan çocukluk çağındaki kız çocuklarının günümüz topluluğunda maruz kalabileceği bir tehlikeden yola çıkarak oluşturmuştur kitabını. Küçük bir maden kasabasında kaybolan kızlar pek dikkat çekmez çünkü oturma izni olmayan siyahi aileler çocuklarının beyaz bireylere satılmak için kaçırıldığını düşünür ve kızlarının akşam sofralarında bir tas sıcak çorba içtiklerini hayal ederek kendilerini avuturlar. Oysa avcımız birgün maden kasabası dışında kendine hakim olamaz ve doğal ortamından uzakta birkez olsun avlanmak ister. İşte hikaye burada başlıyor aslında. Basın olayın üzerine fazla gider ve gerçekler birbir her sayfada yüzümüze çarpar. Sensi, Doktor Claps,Maiezza, Psikiyatrist Trevis,Teğmen Corbi ve daha niceleri bu hikayenin kahramanları.
Son olarak; kitabın sonunda minik bir ters köşe var. Okurken önyargılı olup kimseyi suçlamayın. Sonuca odaklanın ve bekleyin. Avcıyı bulacaksınız.
İyi okumalar.
16 yaşında bir yetim olan Catalina (Cat) ve yaşadıkları. Annesinin ve babasının vahşice katledilişinin üzerinden yıllar geçmiştir. Yıllar sonra başı derde giren Cat ise annesinin çok sevdiği bir adam olan Dedektif Jonathan Stride'e sığınmıştır. Ve olaylar zinciri böyle başlamıştır. Korku, tutku, heyecan ve bir çok duyguyu içinde barındıran okurken sıkmayan bir kitap denebilir. Kim kimi nasıl öldürdü? Günahsız görünen herkes masum olabilir mi? Katil yatak odama kadar girebilir mi? Tutku gözleri kör eder mi? Aileden kalan tek insan beni koruyabilir mi? Yanlış anlaşılmalar gerçeklerinin üzerini örtmede ne kadar paya sahiptir? Sorular... Sorular... Ve hep sorular... Okuyun ve katillerin gerçek yüzü ile karşılaşın. Çünkü okumaya değer.
Okur Takip Önerileri
Hayvan ve insan doğasının birbirine benzeyen çok yanı vardır. Vahşilikleri, ölenler ardından döktükleri saf gözyaşları, yeme içgüdüleri ve liderlik...
İnsan da bir hayvandır bilindiği üzere ama tek farkı düşünebilen bir hayvan olduğunun söylenmesidir. Düşünür, bekler, harekete geçer ve bumm.. İstediğine ulaşır.
Ama okuduğumuz bu kitapda hayvan düşünebiliyor, hayvan harekete geçebiliyor, hayvan arzulayabiliyor ve her şeyden öte insan gibi acımasız bir lider olmak istiyor.
İster hayvan olsun ister insan her iki toplum içinde birine inanmak birinin liderliğine körü körüne inanmak çok kolay. İyilik adı altında başlayan her hareket iyi bitmez. Çorba kaşığı ile verilen iyilik çorba kepçesi ile elimizden alınabilir.
7 güzel öykü bir arada.
Düşündüren, kendini sorgulamaya yönelten, neden diye sorduğumuzda cevap alamadığımız çoğu şey bu kitapda. Askerlerin hayatları, doktorların yeminleri ve iç dünyaları arasında sıkışıp kalmaları, korkulan bir hizmetçi, savaştan kaçan ama savaşa dönüp ailesine kavuşmak isteyen kaçak bir Rus.
Betimlemesine hayran olduğum hir yazar oldu hep Stefan Zweig. En ince detayı bile atlamadan anlatışı, bir öfkeyi anlatırken onu yaşamanızı sağlaması ve bizi düşünmeye, anlamaya itmesi. İnsanların anlattıklarından çok anlatmaklarına gözlerinde yaşadıklarına tanık olacaksınız. Psikoloji budur. Gülerken ağlayan, söverken mutlu olan ve unuturken bile hatırlayan herkese..
Yok etme arzusundan yok olma arzusuna uzanan hayatlar...
Yaşlı baba Simeon Lee..
Oğulları; Alfred Lee..George Lee..David Lee..Harry Lee.. ve kadınlar, eşleri, gelinler...
Hastabakıcı Horbury..
Ve HERCULE POIROT..
Para kazanmak için her zaman iyi yolları seçmiyoruz. Elimizde olan paranın tadına, kokusuna ve büyüsüne aşığız sanırım. Yaşlı adam Simeon Lee zamanında kazandığı paraların bolluğuyla yaşıyordu. Eşi ölmüştü. Oğullarından biri vefakardı onu çok severdi. Biri dolandırıcıydı paraya aşıktı. Biri hayalperesti, çizerdi ve dünyasını güzelleştimek için babasından uzak olmayı tercih etmişti. Hepsi kendileri için iyi olduğunu düşündükleri şeylerin peşinden gidiyorlardı. Bir Noel yemeği için bir araya geldiler yaşlı babalarının isteği ile. Kırmadılar düşünmediler ve geldiler. Fakat bilmiyorlardı ki yıllar önce kapısından çıkıp gittikleri o eve geldikleri gibi bir cinayet soruşturmasının içinde olacaklardı. Hem de babalarının zalimce öldürülmesi suçunu kimin yaptığını merak ettikleri bir soruşturma! Yalanlar söyleyecekler, gerçeği gizleyecekler ve hiç ummadıkları şeyler öğreneceklerdi. Ama hikayenin sonunda bir şeyi çok iyi öğrendiler ve asla unutmadılar.. "Kişilikler tesadüfen oluşmaz."
"Ve bir yabancı her zaman bir yabancı değildir."
İyi okumalar...
Bayan Ferrars..
Dr. Sheppard...
Özel dedektif Hercule
Poirot...
Ve birkaç karakter daha..
Küçük ve sakin bir köy. İnsanların kendi telaşları, yaşantıları, sıkıntıları ve kendilerine özgü tüm davranışları. Hepsi bu kurgunun içinde kendilerine çok güzel bir yer bulmuşlar. Özenle yazılan kelimeler, kelimelerin oluşturduğu cümlerler ve son.. Bir intihar, intiharın arkasından gelen bir cinayet. Herkesin kendine saklamak istediği minik sırlar. Aşklar, evlatlar, paralar..... Polisin odak noktası ile dedektifin düşüncelerinin dik açı oluşturduğu ama boşluklarla dolu olduğu kısa anlar. Peki kim haklı dersiniz? Polis? Dedektif? Ya siz? Sadece yazar haklı olabilir elbet. Kendinizi şaşırtacak bir sona hazırlayın. Sular henüz atlamak için soğuk ve paçalarınızı sıvayarak geçmek için ise derin...
Bu kitap kesinlikle herkes okusun diye yazılmış olmalı!
Güzel bir Agatha Christie kitabı daha..
Kendinden yaşça küçük bir kadına aşık olan bi adam. Ve bu adamın rahip olması. Toplumsal algıların aşkı yenebilecek kadar güçlü olmadıklarını anlattı bize rahip Len. Aşkın, tutkunun ve isteklerin doğrultusunda yaşamanın her insan için mümkün olduğunu...
Rahibin genç karısı Griselda. Güzel tasvirlerle anlatılmış. Gözünüzde canlandırmanız oldukça kolay bir kadın. Sevgisini tam belli edemeyen bir karakter ama hatasını hep anlarlar sonlara doğru..
Len ve Griselda çiftinin hizmetçisi Mary. Bize asıl hizmetin gönülde olduğunu ve kim ne derse desin her insanın özel olduğunu anlatır gibi..
Polis müfettişi Slack. Biraz huysuz, biraz takıntılı ve insan sevmeyen bir tip. Fakat güvenmenin önemini anlatacak bize bir şekilde..
Ve Miss Marple. Sizce normal bir insandan dedektif olur mu? Dedektifler zaten normal insanlar değil mi? Cinayet romanları gerçek hayatla bağlantılı mıdır? Katiller romanların içinde birer karakter değil mi? Önsezi elimizde hiçbir şey yokken yolumuzu aydınlatan minik bir mum gibidir di mi? Bazen mum biter ve elimize akan sıvının verdiği acıyla başbaşa kalırız. Peki Miss Marple'ı, ihtiyar ama istekli kadın, bu kadar özel yapan şey ne? Mum? Ateş? Yaşlılık? Sevgi? İstek? Ve daha bir sürü şey?? Hadi kitabı okuyun ve bulun.
İlk sayfa
.....
Son sayfa
Arada geçen zaman diliminin farkına bile varamayacağınız bir eser.
Miss Marple ve tutkuları. Yaşlı sıfatına aldırmayın. Sadece bir mektupdan yola çıkarak gerçeği bulma azmini bize aşılayan koca yürekli kadın "Nemesis". Karaktersel olarak çok fazla insan içeren bir hikaye. Kurgusal olarak ise tam anlamıyla bütünsel. Bir boşluk bulmanız imkansız. Aklınızda oluşan soru işaretlerini tamamıyla gidereceksiniz. Kendinizi Miss Marple'nin yerine koyacaksınız. Dedektifçilik oyununa katılacaksınız. Hayaleti arayacaksınız ve sonunda hayalet avcısı olduğunuz kanısına varacaksınız.
Kopuk kopuk, sancılı, ağrılı, ulaşılmak istenene varılmadan biten yollar barındıran 67 sayfa.. Söylemesi kolay olsa gerek, ya yaşamış olsaydık? Şuan ki modern dünyanın karmaşıklığından kaçmak için uyumayı tercih eden bedenleriz biz. Bir elektroşok koltuğunu hayal edebilecek kadar çok büyük acılar tatmamış olmalıyız. Yazılan kadarını biliyoruz Tezer Özlü'nün hayatını. Ya yazmadıklarında gizliyse o? Ya yazmadıklarında daha bir gamlı prenses ise? Bize düşen var olana sahip çıkmak olsa gerek. Edebiyat adına okunacak ve elbet kendi hayatlarımızdan bir şeyler bulacak olduğumuz bu kitap tamamıyla hayal ürünü gibi gelecek başta size. Defalarca okuduğunuz cümleler olacak içinde, takılıp kaldığınız. Bir daha bir daha göz gezdirdiğiniz satırlar. İstediğiniz kadar okuyun, istediğiniz ses tonuyla okuyun... Bunlar değişmeyecek acılar. Yaşandılar, yazıldılar ve Özlü bir hayatın içinde yer buldular kendilerine. Yaşatmaya devam edelim... Kitap sayfaları da nefes alır. Yazarın yazarken hissettiği her şey ile birlikte....
Gülseren Budayıcıoğlu...
Tecrübesini yaşam iksiri ile yoğurmuş kendi acılarını hastalarının acıları ile birleştirmiş, herkes de kendinden bir şeyler bulmuş herkese kendinden bir şeyler vermiş güzel kadın...
Hiçbir ayrıtıyı betimlemeden aktarmak gibi bir adeti yok. Süslenmiş ama bir o kadar da soyutluktan uzak somut cümleler kurabilen tecrübeli bir yazar.
Bu kitabı yazarken diğer kitaplarına nazaran daha çok kafa karışıklığı yaşamış olmalı diye düşündüm nedense. Yorucu ve meşakkatli bir yolun sonunda okurları ile buluşturduğu son kitabındaki kahramanlar daha bir yakın geldi bana. Daha bir candan ve daha bir samimi.. Kitabın ana karakteri Nalan'ın ağlamasını kendi yüreğimde hissettim, diğer bir karakter Hayri'nin yüzünü kendi zihnimde saatlerce kusursuzca çizmeye çalıştım. Okudukça meraklandım, meraklandıkça daha çok okudum.
Siz de okuyun. Okumadan bilemezsiniz. Okumadan anlayamazsınız. Kader her zaman kendi motiflerini inciler dizerek gözlerinizin önüne sermez ve ne diyordu Gülseren Hanım "Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir..."
Kendi mutluluk yolumuzu kendimiz çizelim. Dikenli patikaların arka yolunda her zaman kendi kader defterimizi yazmamız için boş sayfalar vardır...Boş sayfaları doldurmak bizim işimiz. Hadi sarılalım, hadi gülelim ve devam edelim.
Move on !
Kitabı okumaya başladığımda bu kadar farklı bir hikaye ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. İlk 50 sayfada kitabı elime aldığıma pişman oluyor gibi olduğumu gizlemek istemem. Fakat ilerleyen sayfalarda kitabı elimden bırakmadığım için şanslı bir okur olduğumu fark ettim.
Bir kızın babasına olan özlemini iliklerime kadar hissettim. Belki biraz da kendi babama olan hasretimin ve babamın erişilemezliğinin yakınlarında dolaştım.
Kitabımızın ana karakteri Abilene Tucker ve onun babasını bekler iken, özler iken, yeni yerlere alışmaya çalışıyor ve kendi ile yüzleşmelerine şahit oluyor iken bir baktım ki sayfa 406 ve kitap bitmiş.
Her sayfasında şaşırtıcı ipuçları saklı bol detaylı bir anlatımı olan bu kitap kesinlikle okunmalı !
Okumak için yarını beklemeyin sayfaların büyüsüne kapılın ve sıcacık bir kucaklaşmaya şahit olun.
Tesadüf eseri karşılaştığım bir kitap. Elime ilk aldığımda henüz yeni basılmıştı. Okumak için uzun süre kütüphanemde bekledi. Daha sonra yine bir tesadüf eseri elime aldım ve 4 günde yalayıp yuttum kitabı. Çok bir şey söylemek istemiyorum. Hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biri diyebilirim. Elinize alın ve bitirmek için bir sonraki güne bırakmayın. Şimdiden iyi okumalar.
Tess Gerritsen..
Polisiye gerilim okumaya başladığım ilk yıllarda tutku ile bağlandığım bir yazar. O zamanlardan beri her kitabını 2'şer kez okudum ve asla pişman olmadım.
Ateşin Şarkısı şuan Türkçe'ye çevirilen son kitabı. Elime henüz yeni aldım fakat bitirmek için bir sonraki günü beklemek gibi bir niyetim olacağını sanmıyorum. Bu kitabı yazarın diğer kitaplarından ayıran birkaç farklılık mevcut kitapta. Düzenli okurlar kesinlikle fark edecektir. Eğer bugüne kadar Tess Gerritsen okumadıysanız, şimdi tam zamanı. İlk kitaplarından başlayın ve kendinizi onun dünyasında bulun. İyi okumalar :)
Basit ve duru bir anlatım. Eğer polisiye gerilim okumak istiyorsanız ve bir katilin gözünden işlenen cinayetlere tanık olmak isterseniz okuyabileceğiniz bir kitap.
Seri katilimiz sevimli ve herkes tarafından akılsız sanılan Joe. Onun dünyasına tanık olacak, annesini tanıyacak, ona aşık olan - Joe'nin aptal olarak gördüğü - Sally ile ip uçlarını takip edecek ve sonunda polis sirenleri kafanızda yer edecek şekilde sona ulaşacaksınız.
Okurken zorlanmayacaksınız, sıkılmayacaksınız ve mutlaka birilerine tavsiye edeceksiniz diyebilirim. Fakat yine de beklentinizi çok yüksek tutmayın. Kitaplar bazen okuyucuya ihanet edebilirler ;)
Bir büyüğümün tavsiyesi üzerine 1 ay aradığım ve aldığım zaman elimden bırakmaya kıyamadığım bir kitap oldu. Kitap da bir nevi kendimi bulabilmek umudu ile almıştım elime ve asla pişman olamadım. Satır aralarında kendi hayatıma dokunan ufak kelimecikler ile karşılaştım. Bazen ağlamaklı olduğumu da eklemek istiyorum. Belki de bir nevi bu kitap sayesinde hayata dönebileceğimi hissettim ben yeniden. Size de rehber olması dileği ile. Bir yerden başlayın. O yer Gülsen Budayıcıoğlu'nun saf ve duru kelimeleri olsun.
Hisler..
İnsanoğlunun yazarken en çok zorlandığı duygular ailesine karşı beslediği nefret ve sevgi yumağından oluşur. Kafka her zaman yaptığı şeyi büyük bir ustalık ile yapmayı sürdürmüş bir yazar olarak çarptı gözüme bu kitabında da. Kısa ve öz bir anlatım ile içini dökmüş olması büyük bir beğeni almasını sağlayan en önemli unsur denebilir.
Defalarca okumak için elime aldığım, fakat böcek alerjim olmasından dolayı bir türlü 3 sayfadan fazla okuyamadığım ilk kitap. Son okumam başarıya ulaştı ve bitirdim. Okurken küçük küçük ip uçlarına rastlayabileceğiniz, sizi kendinizi sorgulamaya iten ve kesinlikle yarım bırakılmayı hak etmeyen bir kitap. Okuyun, pişman olmayacaksınız.
İlk Oğuz Atay deneyimim olmasına rağmen bitirmek için bir sonraki günü bekleyemedim. Kelime seçimleri, cümle bütünlükleri ve bir sonraki sayfa için beyninizde canlanan her şeyi bir kenara bırakın ve sadece okuyun. Oğuz Atay sizin için her şeyi düşünmüş.
Hayata dair her anı sorgulatan, okurken sizi dış dünyadan koparan, kendinizi tartmanızı sağlayan, karmaşık ama bir o kadar akıcı olay örgüsü olan muhteşem bir yapıt.
