İşte şehitlerin, yaralıların dışında, "93 Harbi" denilen facianın bilânçosu budur. Bu bilânço, başlangıçta da ifade ettiğimiz gibi Mithat Paşa, Mahmud Celâleddin Paşa, Redif Paşa, İbrahim Ethem Paşa ve taraftarlarının eseridir. Yazık ki, bulardan bazıları okul kitaplarımızda birer "kahraman" olarak tanıtılmaktadır. Günü gelince elbette gerçek tarih yazılacaktır.
1853 yılında İstanbul'da doğdu. Babası, Osmanlı Devleti'nde dört defa kaptan-ı deryâlık yapmış Damat Gürcü Halil Rifat Paşa, annesi onun ikinci eşi olan İsmet Hanım[2] idi. Babasını, küçük yaşta kaybetti. Özel öğrenim görerek yetiştikten sonra çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Paris konsolosluğunda iki yıl görev yaparak Fransızcasını
RIZA NUR'UN HAYATI
AİLESİ
RIZA NUR’un baba tarafı en aşağı 200 yıldan beri Sinop’ta oturan ve “İmamoğlu” adını taşıyan bir aileye mensuptur. Rıza Nurun bilinen ilk atası Sinoplu Hacı İbrahim’dir. Bunun oğlu Sinop Kalesi dizdarı Mustafa aynı zamanda Sinop’taki Hisar camisinin imamı olduğu için bu aile adı onlara yâdigâr kalmıştır. Bu İmam Mustafa
Bir misâfirhânedir insâna
bu köhne ribât
/Bu köhne ve fani dünya, insan için bir
misafirhaneden başka bir şey değildir./
Âsaf (Mahmud Celâleddin Paşa)
🍂
Nisan 1877'de sultan ancak birkaç aydır iktidardadır; özellikle askeri alanda tecrübesizdir ve danışmanlarının tesiri altındadır; bu danışmanlar arasında en başta eniştesi Damad Mahmud Celaleddin Paşa ve Serasker Resif Paşa gelmek üzere, çok kararlı askeri macera yandaşları da vardır. Bu iki adam ona ordunun durumunu çok olumlu göstermekte ve harekete geçmeye teşvik etmektedir. Kamuoyu böylesine tahrik olmuşken düvel-i muazzamaya teslim olmak tehlikeli olur, Murad'ın yandaşları da bu durumdan istifade edilir, diye fısıldamaktadırlar kulağına.
“Yaratılıştan lüzumlu gördüğüm, doğruyu söyleme yolunu, fikir ve ifadeyi ne kadar tuttuğum, dikkat sahiplerinin idrak aynalarına aksedeceğinden, bu esere Mir’at-ı Hakikat (Hakikat Aynası) ismi verildi.”
Mahmut Celaleddin Paşa kumanda sındaki Osmanlı öncü kuwetleri, Toprakkale'yi kuşattılar. Şahın oğlu Abbas Mirza, aşiretlerin de yardımıyla bu kuvvetleri yenmesine rağmen (Mayıs 1822), ordusunda çıkan kolera salgını yüzünden şaşkına döndü. Ordusunun büyük ölçüde kayıplara uğraması nedeniyle geri çekilmek zorunda kaldı. Öte yandan Irak cephesinde de kolera salgını başlamıştı. Gittikçe yayılıp genişleyen Rum ayaklanmasıyla uğraşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti de İran ' la savaşı sürdürmek istemiyordu. Böylece her iki devlet temsilcileri Erzurum'da bir toplantı düzenleyerek barış görüşme lerine başladılar. Nihayet iki taraf temsilcileri, 1746 yılında imzalanan barış antlaşması kapsamı Dördüncü Murat devrinde 1639 yılında imzalanan "Kasr-ı Şirin Antlaşması"nın şartları esas alınarak 28 Temmuz 1823'de "Erzurum Barışı" imzalandı. Bu yeni antlaşmadan sonra, artık Türkiye ile İran arasında savaş olmaya caktır.
2. Abdulhamid'i çok sevmemden ötürü Talha Uğurluel' den okumak benim için çok değerliydi. 2 kitabın tasarımıda harika bu arada. Biri gençlik biri yaşlılık hali.
Osmanlı padişahlarından belki de en çok tartışılanıdır
Sultan II. Abdülhamid. Kimileri “Kızıl Sultan” diyor,
kimileri “Ulu Hakan”… Siyasi hayatı ve tercihleri sürekli
tartışılıyor. Ve bu
1849 da imparatorluğa sıgınan Macar,Polonyalı subaylar ihtida ettiler ve Türk Milliyeyçisi oldular.İçlerinden Konstantin Borzecki 1869 yılında(diger adıyla Mahmud Celaleddin Paşa, Nazım Hikmet'in ana tarafindan büyük dedesidir.)Eski ve yeni Türkler adlı bir kitap yazdı.
Daha çok Prens Sabahaddin adıyla tanınan Mehmed Sabahaddin Bey'in (1877-1948) annesi Seniha Sultan (1851-1931 ), Padişah Abdülmecid'in (1823-1861) kızıdır. Seniha Sultan'ın erkek kardeşlerinden dördü de padişah olmuştur: (V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmed Reşad ve VI. Mehmed Vahideddin) Babası Damat Mahmud Celaleddin Paşa ( 1854- 1903), kardeşi Ahmed Lütfullah Beydir (1880-1973).
Kosova'da 2009-2010 yılları arasında Türk Temsil Heyeti Başkanlığı görevini de icrâ eden Albay Saygılı'nın bu eseri yüzyıllar boyu egemen bir güç olarak gerek komşu ülkeleri gerek dünya siyaseti üzerinde nüfuz sahibi olan Osmanlı Devleti'nin, belki de tarihindeki en utanç verici yenilgisi Balkan bozgunu üzerine akademik bir çözümlemeler
Dikkat spoiler içerir.
Osmanlı'nın son döneminde uzun yıllar padişahlık yapmış olan 2. Abdülhamid dönemine ait önemli ipuçları veren bir tarihi eser. Öncelikle çık samimi davrandığı Müşir Deli Fuad Paşa'nın çeşitli jurnaller sebebiyle gözden düşmesi ve sürgün edilmesi anlatılırken sonrasında ilk Meşrutiyetin kuruluşu ve adım adım 93 harbine gidiş anlatılıyor. Mithat Paşa'nın kendini adım adım sürgüne göndermesi, 5. Murat'ın annesi Şevkefza kadının tekrar Valide Sultan olabilmek için yaptıkları, Ali Suavi ve Maksudiye Hanı olayları detaylı bir şekilde anlatılıyor. Sonrasında Said Paşa ile olan ilişkileri, Fehim Paşa, Ahmet Celaleddin Paşa gibi hafiye teşkilatının önemli isimleri, Hacı Mahmud Efendi gibi kendisinin nezdinde büyük itibar sahibi isimler de anlatılıyor. Bu bilgiler verilirken hem lehte hem de aleyhteki kaynaklar kullanılıyor. Keyifle bir solukta okunan bir kitap.
Mahmud Celaleddin Paşa, Sultan Abdülmecid'in kızı II.Abdülhamid'in kız kardeşi Seniha Sultan'la evlenince "damadı şehriyari" unvanını aldı, Yirmi dört yaşında hem vezir hem de Adliye nazırı oldu.
Başkatip Ali Fuad Bey, Sultan Mehmed Reşad'ın rutin ve alışkanlıklar üzere kurulu hayatını tarihe olan merakı üzerinden de tasvir etmekteydi. Âdet olduğu üzere bir mevzu ile ilgili maruzata çıkıldıktan sonra Hünkar genellikle başkatibi bırakmaz, ya hikayeler nakleder ya da dinlemek için bir kitabı okumasını söylerdi. Osmanlı tarihine olan merakını çoğunlukla Mahmud Celaleddin Paşa'nın "Mir'at-ı Hakikat", Cevdet Paşa'nın "Maruzât" ve Mustafa Paşa'nın "Netayic'ül-Vukuat" eserlerini dinleyerek yeniden yaşardı. Başkatip, Sultan için oldukça keyifli olduğu anlaşılan bu anlarda okumayı durdurduğunda ise Hünkâr'ın derhal gözünü açarak " devam et" dediğini nakletmektedir. Bu durum Başkatip Türkgeldi'ye "Kanuni Sultan Süleyman'ın Zigetvar'dan cenazesi getirilirken Sokullu'nun arabanın yanına giderek maruzatta bulunmasını" hatırlatmıştı ancak yine başkatibe göre " ne benim karşımdaki Sultan Süleyman, ne de onun karşısındaki Sokullu idi. Ahvalde ve eşhas arasındaki fark azîm idi; müşahebet yalnız bir cihete münhasırdı..." yorumunu yapmıştı.
ikdam gazetesinin 29 nisan 1919 günü yayımladığı iddianame
niteliğindeki kararnameye göre Ceza Kanunu'nun 45'inci
maddesi mucibince ve tehcir (göçe zorlama) ve taktil (katletme)
suçlan nedeniyle cezalandırmaları istenenlerden biri de Ziya Gökalp'ti.
Tam da o günlerde, sarışın bir kurda benzeyen genç bir paşa, İstanbul Şişli'de, Cumhuriyetle Halaskar gazi (Kurtancı gazi) adını alacak olan cadde üzerindeki dört katlı bir evde Anadolu'ya geçmek üzere son hazırlıklarını yapmaktadır. Mavi gözleri de çakmak çakmak bakan henüz otuz sekizindeki
Halaskar Gazi İstanbul'dan umudunu kesmiştir ama İstanbul Baro Başkanı Celaleddin Arif Bey, Çürüksulu Mahmud Paşa ve göz hekimi Esad Paşa gibi tertemiz ve seçkin kimi Osmanlı aydınlan ve arkadaşları, kurdukları, Milli Kongre adlı bir cemiyetle ve hukuk yoluyla hala bir şeylerin yapılabileceği düşüncesindedirler.
Bu Milli Kongrenin toplantısına bir gün genç bir erkan-ı
harp zabiti gelir ve kendisini tanıtır: Mustafa Kemal Paşa'nın yaveri
Miralay Büsrev (Gerede ). Genç kurmay, komutanının görüşlerini
özetler: Düşman işgali altındaki İstanbul'da bir şey yapılamaz.
Anadolu'da ise mümkündür