Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gıdalar amellerin tohumudur. Tohum kötü olursa mahsul de kötü olur. Hatta bazen kötü tohum tarlayı bile bozar. İşe yaramaz hale getirir.
Rüzgarı ve denizi bilmeden yelken açmak, ağaçları tanımadan marangoz olmak, toprağı anlamadan mahsul almak mümkün olmak değildir. Varlığın manasını kavramadan anlamlı bir hayat yaşamak mümkün değildir.
Reklam
Akşemseddin hazretlerinin intisabı
Akşemseddin o zamanlar devrinin ilmini ilâhiyattan tibba, nahivden musikiye kadar öğrenmiş, fakat bir türlü ruhundaki susuzluğu gideremediği için yüzünü tasavvufa çevirmiş, kendisine mürşid arayan genç bir âlimdi. Nihayet dayanamayıp Şeyh Zeyneddin-i Hâfi'nin yanına için Osmancık medresesindeki müderrisliğini bırakıp yola çıkar; fakat Halep'te bir gece rüyasında bir ucu boynuna geçmiş bir zincirin öbür ucunu Hacı Bayram'ın elinde tuttuğunu görür ve nasibinin Hacı Bayram'dan olduğunu anlar; yoldan döner. Ankara'ya geldiği zaman Hacı Bayram'ı müritleriyle ova da mahsul toplarken görür. Yanına yaklaşır; fakat iltifat görmez. Aldırmayarak işe girişir; yemek zamanına kadar şeyhin müritleriyle beraber çalışır. Yemek vakti olur. Hacı Bayram kendi eliyle aş dağıtır. Fakat Akşemseddin'in çanağına ne burçak çorbası, ne yoğurt koyar; artan aşı da köpeklerin önüne döker. Akşemseddin darılıp gideceği yerde şeyhin kapısının köpekleriyle ve onların çanağından karnını doyurur. Bu alçakgönüllülük, bu teslim üzerine Hacı Bayram onu yanına çağırır, müritliğe kabul eder.
Ben karşının ölüsüyüm…
Ben karşının ölüsüyüm... Döve döve öldürdüğünüz Ali, başından vurduğunuz Berkin, çırılçıplak soyduğunuz Kevser… Ben karşının ölüsüyüm…  “Terörist” dediğiniz Kürt.  Küfür ettiğiniz Ermeni... Evini aldığınız Rum, kovduğunuz Çingene, hor gördüğünüz Arap… Kapısı işaretlediğiniz Alevi, camını kırdığınız Hrıstiyan, korkuttuğunuz Süryani…
"Kültür" kelimesi Türkçeye Fransızcadan girmiştir. Fransızca "culture" kelimesi de Lâtince "toprağı sürmek, ziraî mahsul elde etmek ve onları geliştirmek" mânalarına gelen "cultura" kelimesinden türemiştir. Kelime daha sonra "insan vücudunu ve ruhunu terbiye etme", "sanat ve fikir eserlerini geliştirme" mânalarını da içine alan bir genişlik kazanmıştır.
Sayfa 2 - Mehmet Kaplan, Türk Milletinin Kültürel Değerleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, 1987, s. 2Kitabı okudu
Kitap, adamı beslemezse şişirir...
Ayaklı kütüphane denilen adamların lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. Bunların kafalarında kitap, midede öğütülen ekmek gibi değil, ambarda bekleyen buğday gibi durur. Nasıl konmuşsa öyledir. Kana ve hayatına karışmamıştır. Onların bilgileriyle zekaları arasındaki münasebet, bir kitapla bir kütüphanenin raf tahtası arasındaki münasebetin aynıdır: Biri ötekinin üstüne binmekle kalır. Kitap, adamı beslemezse şişirir, bilgilerin yağıyla şişmanlatır. Ayaklı kütüphane denilen adamlar, manevi bünyelerinde fikirden ziyade saman bulunan mahluklardır: ilmin şişkolarıdır. Bunun için sağlam yapılı bir kafa, dolu bir kafadan üstündür ve düşünmek bir fikre gebe kalmaktan başka bir şey olmadığı için, kitapların en güzelleri, düşündürücü ve doğurucu eserlerdir. Yine bunun için uyanık bir zeka, okurken her an şüphe içindedir. Bu şüphe at sineği gibidir: Savarsınız yine gelir. Bizi rahatsız etmesine mukabil, demin bahsettiğim kötü dalgınlıktan kurtarmak gibi, sinirlendirici olsa bile uyandırıcı tesiri vardır. Aynı kitabı birkaç defa okumak, ayrı ayrı birkaç kitap okumaktan daha faydalıdır. Çünkü okumakta gaye müellifin ne düşündüğünü anlamaktan ve bir şey öğrenmekten ibaret değildir. Kitapla okuyucunun zekası evlenmeli ve mahsul vermelidir” Aklın yolu bir…
Reklam
Comenius(1592-1670)
"Niçin ölü kitapların yerine biz tabiatın canli kitaplarını açmıyoruz? Gençliği yetiştirmek ona bir yığın kelimeler, cümleler, kitaplardan toplanmış fikirler telkin etmek değil, eşya ile temas ve münasebetlerini temin ederek akıl melekesini açmaktır. Bütün fenlerin (bilimler)esası, duyulan eşyayı duygularımıza karşı o suretle arz edebilmektir ki onlar kolaylıkla anlaşılabilsinler... Bunu ben, bütün diğer tesirlerin esası telakki ediyorum; çünkü yapmak yahut söylemek istediğimiz bir şeyi güzelce anlamayınca onu doğru yapmaya ve anlatmaya muktedir olamayız. Bu sebeple aklımızda ancak evvelce duygularımıza tesir etmiş şeyler saklıdır. Duygular eşyanın farklarını pek iyi anlamalıdır. Bu kadar ehemmiyetli olan bu nokta bugünkü mekteplerde çok vakit ihmal edildiği ve duygular ile muhayyilesine maruz bırakılmamak dolayısıyla çocuklara hiç anlaşılmayan eşyadan bahis olunduğu için bir taraftan tahsil yorgunluğu, diğer taraftan öğrenmek zorluğu pek elemli bir hal alıyor ve talim denilen şey pek az mahsul veriyor... Gençliğe eşyanın gölgelerini değil, onun duyguları ile muhayyilesinde izler bırakacak olan kendilerini göstermelidir. Tahsil eşyanın hakiki müşahedesi ile başlamalıdır; yoksa şifahi tarif ve tasvirlerle değil." (Kansu, 1939).
Yüce Allah'ın benimle gönderdiği ilim ve hidayet bol bir yağmura benzer: Bu yağmurun döküldüğü toprağın bir kısmı bu suyu emer, bol miktarda ot ve mahsul yetiştirilir. Toprağın bir kısmı sert ve çorak olup, suyu emmez, fakat üstünde tutar; insanlar içmek, sulamak ve ekimde kullanılmak üzere bundan faydalanırlar. Bir kısmı da yalçın ve kaypaktır. Suyu içine almadığı gibi yüzünde de tutmaz. Yağan yağmur akıp gider. Bu toprak ne bir şey bitirir, ne de kimseye faydası dokunur. (Buhari, Müslim)
Öğrendiklerimle amel ettim ve ediyorum diyemem. İlim maalesef ameli müstelzim değildir. İnsan, mesela sigara ve içkinin sıhhat için ne kadar zararlı şeyler olduğunu bilir de bilgisiyle amel edip bu iptilalardan kolayca vazgeçemez. Zira ilmin kaynağı zeka, amelinki ise iradedir. İrade terbiyesinin hakkıyla hakkiyle mahsul verebilmesi için ona erken başlamak lazımdır. İtiyatlar kökleştikten ve huylar iyice yerleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmekte ve mahsul vermek için bir Eyüb sabrı istemektedir.
Bazen Kur'ân'dan okuduğum bir ayet beni öyle sarsar ki anında derim ki keşke diğer mü'min kardeşlerim de bu mesajları anlasalardı. Bir kardeşimin bahçesine yağmur yağsa, bereket hasıl olsa ve o çok mahsul alsa öyle sevinirim ki sanki ben mahsul elde etmiş olurum. Duysam ki falanca yerde adil bir hâkim var, adaletle hükümler veriyor, öyle sevinirim ki sanki benim hakkımda adilce hükümler verilmiş gibi olurum." (Abdullah b. Abbâs)
Sayfa 356Kitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.