Dağlarla tanışma serüvenini kendi çocukluğundan itibaren anlatmaya başlayan yazar, kitabın devamında dağların yüceliğini ayetler, kıssalar, rivayetler, şiirler, türküler ve kendi tecrübelerini de ilave ederek edebî bir üslupta okura dağlardaki o esintiyi, coşkuyu ve sekineti çok güzel yansıtmış.
Anadolunun kıymetli dağlarnı ve ovalarını metrekaresinden kilometresine, çobanından edindiği ismin manası ve kıssasına kadar tek tek izahlamakla kalmayan yazar, kendi çekmiş olduğu dağ fotoğraflarını kitap aralarına serpiştirerek kitabı ziynetlendirmiş.
Anadolunun dağ ve ovalarını tek tek gezmek istesem, rahatlıkla klavuz olarak kullanabileceğim şekilde dağları ince ince izahlaması da ayrıca hoşuma gitti.
Peygamberinden velisine, mecnunundan delisine tüm bu kıymetli insanların neden dağları sığınak ve inzivâ yeri edindiğini, emanetin evvela dağlara teklif edilmesini, Peygamberler'in dağlarda yaşadığı kıymetli hadiseleri kitapta okurken; şehirden uzaklaşıp kendimi Erciyes'in eteklerine atasım geldi.
Derin tefekkürlü ve kendi deyimiyle, dağ ile dağlaşan bu şahsiyeti yakînen de tanıma isteği uyandı içimde.
"Şayet Biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz."
(Hakka - 14)
(Nahl - 68, Lokman - 10, Fussilet - 10, Şurâ - 32)