Bir zamanlar doğu tarafında çok büyük bir kaya olduğu için güneşin çok geç doğduğu bir köy varmış. Sabah aç uyanan çocuklara anneleri, daha güneş doğmadı diye ekmek vermiyormuş. Ayrıca köy, ışık almayan karanlık bir köymüş. Meraklı ve üzgün çocuklar bir gün kayanın diğer tarafına geçmiş ve buranın daha aydınlık,yeşil ve güzel olduğunu görmüşler.
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Bu hikâyeler konuşuyor!
Romandan farklı olarak bir hikâyeyi beğenmem için kısa yapısı gereği anlattığı konunun bende alelade olmayan bir şeyleri uyandırması lazım. Bunu hissettiğim her hikâyeyi ve her yazarı severim. Sırça Köşk tam da bu kriterleri karşılayan bir kitap oldu benim için. Hatta okumak için geç kaldığımı bile hissettim. Sabahattin
O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık diye üstadın sözleriyle başlamak istiyorum.
İçimizde "Yaşar" Kemal.
Yaşar Kemal Türk edebiyatının ulu çınarıdır. Toprağa saçtığı tohumlar birgün filizlenince nasiplenmek isteyen herkes istediği tadı alacaktır.
Edebiyatımızın en büyük çınarı, en
Asırlarca dünyada yokluğu duyulmamış bir edebi tür olan romanın bugün en çok okunan ve yazılan bir şey oluşunu nasıl açıklarsınız? Sebebi şu ki insanlar çocuklaştı, masal dinlemek istiyorlar.
- İlk romanınızın çıkışı 1982. 20 yıl sonra 7. romanınız çıkıyor. Nasıl bir duygu?
Pamuk - Hoşuma gidiyor, kitapların okunması da, sevilmesi de hoşuma gidiyor. Bunları bitirmiş olmaktan da son derece memnunun. Her roman bittikten sonra hissettiğim gibi bir memnuniyet var şu anda. Bir boşluk duygusu oluyor. Özellikle romanı bitirirken, çok
> Evet, geldik gene güzel bir kitabın incelemesine ve incelememe başlamadan önce, beni bu kitap ile beni tanıştıran ve dostluğuna önem verdiğim bir arkadaşıma çok teşekkür etmek istiyorum. Kitabı okuduktan sonra, kendisinin, benim "bu kitabı muhakkak okumam gerektiği" ısrarını çok yerinde bulduğumu da itiraf etmeliyim doğrusu. Neyse,
"Gökçe geçidin kıyısında, iki kıtanın ikisinde kurulu bir muamma memleket...
Mucizeler erbabı, çelişkiler ehli, güzeller şahı. Eskiler mutluluk kapısı derler, yeniler hezimet kapısı; işte o şehrin masalıdır bu masal."
Kitabımız birbirinden çılgın (kadınlar çılgın, İstanbul daha da çılgın) 29 hikâyeden oluşuyor.
Sırasıyla
Momo bir masal niteliğinde olsa da her yaştan insanın okuyup -hatta- yaşamının farklı dönemlerinde tekrar okumasını gerektiren bir eser. Tıpkı Küçük Prens gibi. “Neden?” diyecek olursanız kitaptaki ögeler bizim gibi hayat telaşıyla uğraşan insanların sıklıkla unuttuğu konuları Momo ile hatırlatıyor. Bu ögeleri sayacak olursam: “Dostluk” birinci sırada olur çünkü küçük bir kız çocuğunun dostlarını kötülerin elinden kurtarmak için bütün kötü adamlara karşı -her ne kadar korksa da- dimdik karşılarına çıkıp mücadele edişini görüyoruz. İkinci öge ise “İnsanları dinlemek”. Bunun sebebi ise Momo’nun insanların derdini dinlerken onları sorgulamadan sadece ve sadece susup onlara odaklanması ve böylelikle insanların sorununu çözmesi. Sorgusuz sualsiz susup dinlemek belki de insanların en çok ihtiyacı olan, arayıp da bulamadığı dermanlardan biri. Momo’nun da bu dermanı bizlere hatırlatmasından dolayı yeri en azından benim için daha ayrı. Zaten dikkatlice düşünecek olursak iki ögenin de aslında birbirinin kesişim kümesi olduğunu rahatlıkla fark edebiliriz: Dostluk ve İnsanları dinlemek, Dostluk ve İnsanları dinlemek… Teşekkürler Momo.
MomoMichael Ende · Pegasus Yayınları · 201765,8bin okunma