Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aysel Ciğerlioğlu

Aysel Ciğerlioğlu
@merhababenaysel
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Doktora
İstanbul
Istanbul, 14 Eylül
54 okur puanı
Kasım 2019 tarihinde katıldı
-Ne dedin, ne dedin? Aslımız bir, bir ailedeniz. Servet bakımından da artık ne diyeyim!.. Ben o tarafı da kabul ettikten sonra neden dengin olamıyormuşum? Refet ayağa kalkıp ağırbaşlı bir tavırla iğrenilen bir şeyden bahsederken yapıldığı gibi dudaklarını bükerek: -ÇÜNKÜ SİZ CAHİLSİNİZ! dedi. Bu söz yıldırım gibi Mucip'e tesir etti. Kendi bilgisini, eğitimsizliğini alacağı eşin bilgisiyle örtmek istediği hâlde işte eğitimli, bilgili kızın kendisini beğenmediğini görünce fena hâlde bozuldu. Hiddetinden ne yapacağını, ne edeceğini bilemiyordu.
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
-Söylediklerini anlıyor musun, diye sordu Stephen. -Fransızca mı konuştuğumuz beyim, dedi yaşlı kadın, Haines’e. Haines, ilgiyle kadına bu kez daha uzun bir şeyler söyledi. -İrlanda dili, dedi Buck Milligan, Galce bilir misin? -İrlandaca olduğunu anlamıştım, dedi kadın. Siz batılı mısınız, beyim? - Ben İngiliz’im yanıtını verdi Haines. - İngiliz o, dedi Buck Milligan, İrlanda’da İrlanda dilini konuşmamız gerektiği kanısında kendisi. -Bence de doğrusu bu, dedi yaşlı kadın. Ben kendim İrlandaca bilmediğime utanıyorum. Çok güzel bir dilmiş bilenlerin söylediğine göre. -Çok güzel de laf mı, dedi Buck Milligan. Harika demek lazım. Çaylarımızı tazelesene, Kinch. Sen de ister misin, teyze?
Sıfırın altında otuz yedi. Kerim’le Tüverskoy Caddesi’nin arka sokaklarından birinde hamama gittik geç vakit. Peştemal filan kullanılmadığı için çırılçıplaklığa bir türlü alışamadığımızdan yine kocaman taşları önümüze tutarak birbirimize bakmamaya çalışarak yıkandık. Gittik caddeye. İyice gece olmuş. Işıklar yanmış, tramvayların camları buz içinde, vitrinler de öyle. Kızaklar vızır vızır. Tükürsen donacak yere düşmeden. Bir Anadolu deyimi var: “Tilkiler bakır sıçacak.” işte öyle bir soğuk. Gelip geçenler koşarcasına yürüyor, çoğu keçe çizmeler. Önümüzde bir kadın, ayağı kayıp yuvarlandı. Kaldırdık. Asker kaputlarımızın içinde ve yanlarını indirip boynumuzda düğmelediğimiz sivri Bodyani külahlarımızın altında donuyoruz. Soğuktan şehrin uğultusu berraklaşıyor. 

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Degerli kurtulmalıklarini almadim diye Khryseis'in, ne yapip yapip evime goturmek istiyorum kizi diyr başlarına bela getirdi diyorsun okçu tanri. Dogrusunu isterseniz, asil karim Klytaimnestre' den üstün o kiz, ondan asagi degil yapisi, boyu bosu, aklı fikri yerinde, üstelik ev kadini. Geri vermeye razyim yine de, ne yapayim, yok derseniz baska çaresi, yeter ki armagan verin bana, simdi hemen, bir ben kalmayayim armagansiz komutan. / Agamemnon
"Halk ölüyor, kendi ölümüne alışmış. Çocukların ölümü, kadınların güçlerinin üstünde calismalari, herkes için özellikle de yaşlılar için açlık gibi ölümle sonuçlanacak yaşam biçimleri oluşmuş halk arasında. Ve halk bu duruma öyle yavas yavas gelmis ki, durumunun korkunçluğunu kendisi de görmüyor ve bundan yakinmiyor. Bu yüzden biz de bu durumu dogal sayiyoruz, böyle olması gerektigini düsünüyoruz." Artik gün gibi açikti onun için: Halkin çektiği yoksullugun baslica nedeni, halkin da bildigi ve her zaman söylediği baslica nedeni, karnini doyurabilecegi biricik sey olan topragin, toprak sahibi zenginler tarafindan halkin elinden alinmis olmasiydi. Son derece açik bir sey daha vardı: Cocuklar ve yaşlı insanlar süt içemedikleri için ölüyorlardi, süt yoktu, çünkù hayvanlari otlatacak, ekip biçecek, kuru ot elde edecek toprak yoktu. Son derece açik olan baska bir sey de halkin yoksullugunun ya da en azindan bu yoksullugun en onemli ve en yakin nedeninin onu besleyen topragin onun ellerinde degil, toprak üzerindeki bu haklari kullanarak halkin emegiyle yasamakta olan insanlarin ellerinde bulunmasiydi. Yoklugu halinde insanlarin ölümüne yol açacak kadar gerekli olan topraksa, elde edilen buğdayın yurt dışına satılması amacıyla ve toprak sahiplerinin kendilerine sapka, baston, araba, bronz heykel gibi seyleri alabilmeleri için aşırı derecede yoksullaştırılmış bu insanlar tarafından işleniyordu.
Sayfa 313Kitabı okudu
Reklam
Çift olmak bir dünya kurmaktır. Çok daha geniş bir dünyada, kimsenin erişmesine izin verilmeyen otonom ve kapalı bir dünya. Fakat yalnızken mayın dolu bir tarladaydım.
Harese nedir, bilir misin oglum? Arapça eski bir kelimedir. Bildigin o hirs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemistir. Harese sudur evladim: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üc hafta yemeden içmeden, ac susuz cölde yürür de yürür; o kadar dayaniklidir yani. Ama bunlarin çölde çok sevdikleri bir diken vardir, gördükleri yerde o dikeni kopanir cignemeye baslarlar. Keskin diken devenin agzinda yaralar açar, o yaralardan kan akmaya baslar. Tuzlu kanin tadi dikeninkiyle karisinca bu, devenin daha çok hosuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadikça yer, bir türlü kendi kanina doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybindan ölür deve. Bunun adi haresedir. Demin de söyledim, hirs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadogu'nun adeti budur oglum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslinda kendini öldürdügünü anlamaz. Kendi kaninin tadindan sarhos olur.
Her sabah gözlerimi, göklerden gelen paslı sesler gicirtisiyla açiyorum. Sanki binlerce çelik makas, göklerin lâcivert rengini doğramak için durmadan açılıp kapanarak havada cehennem gibi bir gürültü ile sakirdiyor. Bahar geleli, kargalar sınırsız bir neşe içinde!
o sabah mi çıkmıştın bir gün önce mi bir bıçağın ağzında yürür gibiydin demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında gözlerinde karanlığı dar hücrelerin seni görür görmez özgürlüğümden utandım Söyle ne içersin çay mi kahve mi çok değişmişsin birden tanıyamadım
ne kadınlar sevdim zaten yoktular yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular bıraksam korkudan gözleri sislenir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
Reklam
eylül şehirleri yağmurlu gürültülerle alır yerlerini deniz kahvelerinde son kadehlerde bulutlar birikir ılık bir aydınlıkla yıkayıp yorgun ellerini görgülü ihtiyarlar bir bir ortalıktan çekilir yaşlandıkça insan dünya başkalaşıyor
İçimde büyük bir dinginlikle doğruluyorum. Başımdan o kadar çok şey geçti ki korkmuyorum artık. Gelecekte beni bekleyen bir hayat varsa onu en iyi şekilde değerlendirmek için elimden ne gelirse уарасağım.
Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güssüz bir yaratıksa bütün saflığı ile özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara.
Sayfa 308Kitabı okudu
Milan Kundera, "Hayat bir kere yaşandığı için yargılanamaz.” diyor, ama pek çok insan, kendi hayatını kısıtlayarak ve başkalarının hayatına baskı yaparak yaşıyor; yargılanmaktan korkan insanlar başkalarını yargılama eğiliminde olduklarından. Töreler ve gelenekler toplumsal düzeni sürdürebilmek için oluşturulur, ama onların tanımlamış olduğu adab ve kurallar, kendimizi ve birbirimizi yargılama boyutunda yaşamak ve yaşarmak, sürdürülmek istenen düzenin doğal akışını koruyamadığı gibi, bozabilir de. Gölgelerin başkaldırarak kapatıldıkları kafesi parçalayıp özgürlüklerine kavuşma olasılığının tehdidi altında yaşayan personalarıyla.
"Hindular mantıklı olma konusunda olağanüstü zayıftır. Genellikle imgeler ve öğretici öyküler içeriğinde düşünür, mantığa başvurma gereğini duymazlar. Bu aslında Doğu'nun bütünü için temel bir durum...
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.