Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Daha güzel şeyler düşün üzülmemek için. Ben öyle yapıyorum. Mesela, aç açık değiliz. Eskiyen yıllara rağmen birbirimizi hala seviyor ve anlıyoruz. Daha ne istiyorsun Allah'tan?
"Dokunulmaya bayılıyorsun değil mi?" Clay soru sormamıştı, tamamen gerçeği söylüyordu. "Senin tarafından, evet. Ne olur, bana dokunma- ya devam et." Julia'nın sesi arzudan titriyordu. Eğer Clay ona şimdi dokunmazsa buharlaşacakmış gibi hissediyordu. "Dokunacağım ama senin bu kadar azdığını başkalarının görmesini
Sayfa 134
Reklam
:D
Mesela farz edin ki benim sekiz on göbekten beri ölen büyükannelerim tekrar dünyayı özleyerek hayata geri dönmüşler. Onların şimdi bu alemde benden başka kimseleri yok... Elbette bana gelecekler. Ben bir annemi bile hoşnut edemiyorum. Maazallah, öyle bir düzine çenesi düşük kocakarıyla sonra ne yaparım? Ruhlar böyle bedene bürünmeye kalkarsa dünyadaki bütün yaşayanların işi biter. En evvel bizim emekli sandıkları iflas eder, bankalar kapanır... Miras kelimesi manasız bir söz olur. Daha öyle karışıklıklar, garabetler gerçekleşir ki saymakla bitmez. Ölü mezarında gerek!
Sayfa 67 - 13.Binnaz’ın yazısı
G6. Girift Nedenler Safsatası (Complex Cause) Sonucu etkileyen pek çok olay olmasına rağmen, tek bir nedenle açıklanması; Devede Kulak Safsatası ile karıştırılmasın. Mesela, "reklam tabelasının yanlış yere konulması kazaya neden oldu" haberi doğru olabilir ancak sürücünün alkol almış veya uykusuz kalmış veya bir yayanın yola fırlamış olması gibi faktörler de dikkate alınmalıdır. Keza, "orman yangınlarına sıcak havalar neden oldu" haberi de doğru olabilir ama sabotaj, dikkatsiz ateş yakılması vs. dikkate alınmalıydı. Aynı şeklilde, “suç oranlarındaki artış sitelerde yaşamak isteyenlerin sayısını arttırıyor" olabilir bununla beraber statü, gelir, sitelerin sosyal tesisler vb. dikkate alınmalıdır.
Sayfa 129 - EverestKitabı okudu
D1. Terkip Safsatası (Fallacy of Composition) Parça veya bazı parçaları için geçerli olanın, bütünün kendisi için de zorunlu olarak geçerli olacağını varsaymaktan oluşan terkip hatası; mesela, "sepette bir çürük buldum, bu elmalar yenmez artık", "öğrencilerden üçü gece yurttan kaçtı, bütün pencerelere demir taktıralım", "eve gelen boyacı ortalığı berbat etti, boyayı da kendim yapmak zorundayım", "o hastanede enfeksiyondan adam öldü, hastaneleri özel sektöre devretmeli."
Sayfa 111 - EverestKitabı okudu
Bu duyguyu tanıyacaksınız: 'Siyaset Meydanı'nı ya da benzer bir programı seyrettikten, basında bir haber okuduktan ya da yorumcuların, mesela nükleer santral, mesela enflasyon, mesela eğitim konularındaki konuşmalarını dinledikten sonra insanın içinde kalan duygu: Argümanların sonuçsuz, soruların cevapsız, hükümlerin havada kaldığı duygusu. Ve bunu izleyen o tuhaf umarsızlık hali. Umarsız, çünkü 'vardığın sonuca değil, sonuca varış şekline karşıyım' alışık olduğumuz bir murakabe mekanizması değil. Söylenene muhalefet hemen her zaman muhatabın 'demokratik konuşma hakkının ihlali' şeklinde anlaşılıyor ki, bunun da yıllar yılı susturulmuş insanların beklenebilir tepkileri olarak doğal karşılanması gerek zahir. Hasılı, korkarım, akıl yürütmenin, muhakemenin birtakım kuralları olduğuna, bu kuralların matematik kurallarına benzediğine arkadaşları ikna edemedim. Nasıl ki, matematik kurallarına uymayan bir matematikçi düşünülemez, mantık kurallarına uymayan bir iddia/bir argüman sahibi de düşünülemez – bu hususu açıklamakta da yetersiz kaldım, besbelli...
Sayfa 92 - EverestKitabı okudu
Reklam
SAİD NURSİ'NİN MEHDİLİK İDDİASI
Nur Risaleleri'nde Hristiyan ve Müslümanların ittifakına (!) Said Nursî tarafından Mehdî (a.s.) de iştirak ettirilmiş ve bu ittifakın programı olan Risale-i Nur'u Mehdî'nin neşir ve tatbik edeceği de iddia edilmiştir: "...sonra gelecek o mübarek zat (Mehdi), Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik
Sayfa 442Kitabı okudu
"Sevimli?" "Hıhım. Bebek gibi... Mesela şu an." "İltifat olarak alıyorum bunları." "Al al. Ben bebekleri severim."
Sayfa 96
Ne ağır bir yük kendin olamamak...
"Ben de mesela, insanlar ta benim oraya kadar gülmeye geliyorlar diye fıkra anlatırım. Üstümde hü­zün olduğu zaman bile onlar için komik olmaya çalışırım."
Oysa ki sadece kuş uçmuş :d
Adı üstünde bunlar benim tahrir vazifelerim. Şunca yıl yaşadıktan sonra vazifemin yazmak olduğunu nihayet anladım. Bence daha şiddetlisi yazmakla vazifeli olduğumu anladım. Yaşayan insanlara birer vazife düşüyorsa bana da düşen de yazmaktır. Bu kadarını serinkanlılıkla kabul edebiliyorum. Bana şiddetli gelen yazmakla vazifeli oluşumdur. Yazmaya sürgün olduğum duygusu ediniyorum bundan. Oysa ben yazmaktan hep kaçtım. Yazmak, ürküntü verici, ürpertici geldi bana hep. Nasıl olur da bir insan birkaç kelimeyi seçerek yanyana getirir ve onları sabit kılma cesaretini gösterebilir? Mesela herkese pek basit görünen bir cümleyi, "pencereden kuş uçtu" gibi bir cümleyi hangi cesaretle yazıya geçirebilir? Bu cümleyi oluşturan kuş-pencere-uçmak kelimelerinin nereden gelip nereye gittiklerini bir insanın kolaylıkla bilebileceği benim aklıma sığmaz. Üstelik bu cümlede cereyan ettiği dile getirilen vakıanın gerçekten vuku bulup bulmadığını bilmek, vuku bulduysa ne anlam taşıdığını bilmek de zor iş. Hâsılı, yazmak hodbince bir eylem olarak göründü bana. Yazmaya kalkışanlar mağrur kimselerdi.
Reklam
Velîlerin kalbi, mücellâ bir aynadır; ve oraya muhatabının her hali akseder. Meselâ, suya düşmüş bir müridi bitişik odada kurutulurken, dakikalarca zangır zangır titreyen velî...
Sonunda geldi. ... "Kirke," dedi beni görünce. O kadar. Mesela "ayak" dermiş gibi.
Sayfa 58
Hayatı bir oyuna benzetirim ben. Mesela bir insanın her günü birbirine benzer. Her insan başarılı, saygın, zengin, mutlu ve huzurlu olmak ister fakat bu farklılıklara ulaşabilmek için hiçbir çaba göstermez, yani aynı şeyleri yapmaya devam eder. Fakat bunları yaparken de her seferinde farklı bir sonuç almasını bekler. Birbirini sürekli tekrar eden bu hayat zinciri zamanla paslanır. Oyun böylece sonsuza dek devam eder. Farklı bir şeyler yapmaya başlayan insanların bir anda gözleri açılır. Oyunun yeni aşamalarını ilk kez onlar görmüştür ve daha da ileri gidebilmek için çaba gösterirler. Bu onlar için yeni bir şeydir çünkü.
Ayağına taş değmesin yavrum demeyeceğim mesela,bu farazi bir istek ve gerçekleşmeyecek.Ben kızımı gerçekleşmeyecek isteklerin boş hayalleriyle büyütmeyeceğim.Ben kızıma ayağına taş değdiğinde o taşı ordan kaldıracak güce sahip olduğunu,o taş yüzünden takılıp düştüğünde parçalanan diz kapaklarını öpecek kişinin yine kendisi olduğunı öğreteceğim.
Sizi Düelloya Davet Ediyorum
Hepimiz biraz eksiğiz ve kirliyiz biraz. Ben sana eksiğim mesela; sen bana kırgın biraz...
Sayfa 65 - Birey YayıncılıkKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.