Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkta pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'Yahu insanlık öldü mü?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, 'İnsanlık öldü mü?'
borcu yok müruru zamana uğramış yüreğimin;
ne aşk, ne sevinç, ne de kin.
reddi miras eylemiş
benim varislerim,
alacağım da yok kimseden
hep beraber şu beni
gelin artık gömelim..
"...oğlum bana "ben neyim" diye ilk sorduğu gün ona semalardan haykıran bir melek gibi "Büyük tarihli bir Türksün" diye hitap edeceğim, bunuda, bu ses onun ruhunda ne fırtınalar koparacak, ninnisini söylerken bu günleri yanık sesle ruhuna söyleyeceğim, ona büyük Türk ırkının şarkılarını terennüm edeceğim, kundağına mimarların yaptığı abideleri işleyeceğim, masallarda Fatihleri, Yavuzları anlatacağım. Mendilinde, kitabında, cüzdanında, fesinde hep "İzmir" görecek, olurki ona babamdan kalan altın fatihalı kılıncı rafta sarılı duran bayrağı bir miras olarak vereceğim ve kulağına gizli bir vasiyet söyleyeceğim."
Nuyan: Filmlerinizde şiirsel bir anlatım var. Bunun kaynağının doğrudan sinemanın kendisi mi yoksa hayata dair bir şey mi olduğunu merak ediyorum...
Ghobadi: Bu da yine içinde yaşadığım kültürle ilgili diye düşünüyorum. Çok eski bir uygarlığın getirdiği kültürel bir miras... Ayrılıklarla dolu bir kültürden, bir topraktan bahsediyoruz ve ayrılık zaten şiiri beraberinde getirir...
Ölüme gülen insanlardan, ölümle coşku içinde dans eden insanlardan, en zor durumda, en sıkıntılı anlarında, katliamlarda müzikle dans eden bir halktan söz ediyoruz. Çocuklarının isimlerini gündemdeki olaylar üzerinden koyan bir millet bu. Dünyanın başka neresinde siz, savaş, avarelik, sürgün gibi durumlar üzerinden çocuklar için türetilmiş isimler bulabilirsiniz? Kürt çocuklarına verilen
isimlere baktığımızda bu halkın ve çocukların üzerinden yansıtılan anlamları başka yerde bulmak mümkün değildir. Bu şiirsel bakış açısı da oradan geliyor.
"Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et... İlkinin acısını biran, vicdan azabı bir ömür boyu sürer, bağzı ideallar okadar değerlidir ki o yolda mağlup olmak bile zafer sayılır.
Bu dünyada bırakacağın en büyük miras 'Onur Ve Dürüstlüktür.'"
O'nun konuştuğu bir meselede o söz üzerine söz söylememek, acaba deyip işim içine şahsi yorumlar katmamak, "Şöyle de olur, böyle de olur" deyip o nebevi terekeyi basite almamaktır. Dolayısıyla Efendimiz'i (sas) hakkıyla sevebilmek, O'nun insanlığa miras olarak bıraktığı değişmez değerler olan Kur'an ve sünnete sahip çıkıp onları tüketmekle değil, üretmekle, yani asrın idrakine söyleterek yaşamakla gerçek manada mümkündür. Zaten Efendimiz bunu şöyle beyan etmiyor muydu? "Size, sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmeyeceğiniz iki emanet bıraktım. Biri, Allah'ın Kitabı; diğeri ise benim sünnetimdir."