Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gülseren Hazal Şahin

Gülseren Hazal Şahin
@misboleyn
merdümgiriz
32 okur puanı
Eylül 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
314 syf.
·
Puan vermedi
• YORUM •
Arkadaşlar, Verity' ye üç puan veriyorum ve şimdi size nedenlerinden bahsedeceğim. Şimdiden uyarayım buradan sonrası SPOILER Vaziyet aldıysanız başlıyorum: Öncelikle kitaptaki her bir karaktere ayrı ayrı sinir oldum. Evet, en hastalıklı olan Verity zaten ve bu konuda hemfikiriz AMA... Jeremy gibi insanlardan oldum olası nefret etmişimdir.
Verity
VerityColleen Hoover · Independently Published · 20184,825 okunma
Reklam
256 syf.
·
Puan vermedi
• Otuz Yedi
• YORUM • ~ Otuz Yedi Okurken hayattan koptuğum bir kitaba uzuuun zamandır denk gelmiyordum; iyi oldu böyle. Çok kısa konusundan bahsederek yoruma başlıyorum. Kitap temelde Bahar, Efe ve Deniz isimli üç karakterin etrafında dönüyor ve her şey Deniz' in özel bir güce sahip olduğunu dile getirmesiyle başlıyor. Deniz, insanların gözünde sayılar gördüğünü iddia ediyor. 1, 1, 1... 37! Herkes 1 iken neden o 37? Bahar' ın gözündeki 37 sayısıyla hikâyeye dahil olmasıyla bu üçlünün cevap arayışı başlıyor. Gelelim yorumuma... Ne kadar sürükleyici olduğunu söylememe sanırım gerek yok çünkü KELİMENİN TAM ANLAMIYLA sabah başlayıp az evvel bitirdim kitabı. Yazarın sade bir dil kullanması, gizem faktörünü her bölümde canlı tutması da kitabı elimden bırakamayışımın sebeplerindendi. Sonlara doğru artık cevabı kestirmiş olsam bile böyle bir final beklemediğimi söylemek istiyorum. Onun dışında son sayfalara kadar, neden 37, diye sormaktan kendimi alamadım ve okurken inanılmaz zevk aldım. Sadece bazı yerler aceleye getirilmiş gibi geldi bana. Neyse. Açıkçası okuduğuma hiç pişman değilim; aklım hâlâ @sezinkaramese nin yazacağı diğer kitaplarda jfnf.
Otuz Yedi
Otuz YediSezin Karameşe · İnkılap Kitabevi Yayınevi · 20211,027 okunma
672 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
• Lordlar ve Vârisler
• YORUM • ~ Lordlar ve Vârisler Kitabın sonunda, artık çok sarsıcı bir şey olmaz, diye düşünerek erkenden yorumunu girdiğim Lordlar ve Vârisler' in beni son sayfalarla dumura uğratacağını tahmin edemeyen bir aymazım ben.. --tüm çekiciliğine rağmen-- Sonuna kadar Daren' ı değil de Arın' ı desteklediğim halde son sayfalarda Arın
Lordlar ve Varisler
Lordlar ve VarislerN. G. Kabal · Martı Yayınları · 20217,4bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
94 syf.
·
Puan vermedi
• Benim Hüzünlü Orospularım
• YORUM • ~ Benim Hüzünlü Orospularım (Derin bir nefes alır) Ne diyeceğimi bilmiyorum.. Kitapla ilgili bir şeyler söylemeden önce İspanyolca kaynakları tarayıp kitabın yazıldığı toplum ve dönem tarafından nasıl karşılandığına baktım biraz. Aynı şeyi tekrar ve bu kez doğru kaynakları araştırarak okuyunca, "90 yaşında bir adamla 14 yaşında bir çocuk mu?" sorusunu çokça sorduğumu ve suyun sığ tarafında kaldığımı fark ettim. Çocuk fahişeliği ana temanın çok dışında kalıyor ki bu da Kolombiya' nın ciddi bir sorunuymuş. Takdir edersiniz ki bir şeyi eleştirmek için en iyi yöntemlerden biri onu göze sokmaktır. Böyle bir şeyi okumanın çok rahatsız edici olduğunu kabul etsem de bazı şeyleri alenen söylemedikçe o şeylere yeterli ölçüde dikkat çekilemeyeceğini düşünüyorum. Zaten yazarın cinselliğe değinirken uçurum gibi yaş farkı kullanması yaşlanmanın ne kadar dehşet verici bir şey olduğunu gözler önüne seriyor. Buna benzer bir şey Murat Menteş' in Ruhi Mücerret' inde de vardı. Yaşlı ana karakter Ruhi, gencecik kız Nazlı Hilal' e aşık oluyordu. Tabii orada cinsellik yok ama asıl meselemiz geç yaşta aşkı bulmak zaten. Her neyse. Gelelim asıl mevzuya. Kitap bu çarpık ilişkiden çok yaşlanmak denen korkunç gerçeği gözler önüne seriyor dediğim gibi. Hatta bunu o kadar güzel yapıyor ki, özellikle henüz gençken okuduğunuzda, bi tık canınızı sıkıyor. Ben en son böyle bir hissi, Cahit Sıtkı Tarancı' nın 35 yaş şiirini okurken hissetmiştim. Hani bazen, ince kitaplar hızlı biter, diye bir algıya kapılııyoruz ya.. Bence bazı ince kitaplar bir müddet canımıza okuyor. Bu da onlardan biri..
Benim Hüzünlü Orospularım
Benim Hüzünlü OrospularımGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202020,9bin okunma
434 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Life of Pi (bizim bildiğimiz haliyle Pi' nin Yaşamı) cidden ilginç bir konuyu ele alıyor. Evvelce Man Booker ödülüne de layık görülmüş olan eser kısaca hikayesini bir yazara anlatan Pi Patel ile alakalı. Pi tüm bu yaşadıklarını uydurmuş mu yoksa hayallerini gerçekliğin ezici gücünden kurtulmak için bir savunma kalkanı olarak mı kullanmış bilemeyiz ama hikayesi Hindistan' dan Kanada' ya göç etmekte olan ailesiyle başlıyor. Orada bir hayvanat bahçesine sahip olan Pi ve ailesi tüm hayvanları da bir gemiye yükleyip Kanada' ya göçmeyi, orada daha çok para kazanacaklarını umuyorlar. Bir fırtına sonucu batan gemiden yalnızca Pi ve birkaç hayvan kurtulurken hikayenin devamında Pi' nin bir salda, bir Bengal kaplanı, bir sırtlan, bir zebra ve sonradan aralarına katılacak olan bir orangutan ile devam eden serüvenini okuyoruz. Elbette ki hayvanların her biri gerçek bir insanı temsil ediyorlar. Okumanızı da izlemenizi de şiddetle tavsiye ediyorum. Kitapla ilgili ilginç bir not: Bu kitabı ikinci el pazarından babam almıştı bana. En son sahibi Norveç' teymiş. Buraya nasıl geldiği ise tam bir muamma...
Life Of Pi
Life Of PiYann Martel · Mariner Kitapları · 2003587 okunma
Reklam
216 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Yalnızca kadınların yaşadığı bir dünya hayal edebiliyor musunuz? C. P. Gilman etmiş. Kurduğu ütopya sayesinde bize ataerkil düşüncenin ne olduğunu açıkça gösteriyor hatta. Kadınların mimaride, yönetimde, eğitimde vs. başarılı olamayacağını düşünen erkek karakterlerin yaşadıklarını okuyoruz hikaye boyunca. Peki, gerçekten de öyleler mi? Size kitaptan bir diyalog aktarmak istiyorum: "Bize bir oda verdiler, kaçma imkanı sunmayan bir oda tabii ve kişisel özgürlük de bahşettiler, her ne kadar sürekli gözetim altında da olsak. Sonuçta erkekler ülkesine girmiş olsak böyle bir muamele ile karşılaşamazdık." "Erkekler ülkesiymiş! Sen gerçekten burada hiç erkek olmadığını mı sanıyorsun, seni saf? Mutlaka olmalı, anlamıyor musun?!" diye bağırdı Terry. Çağlar öncesinde kadınların kalem tutması ve yazı yazması bile ayıplanmış; cüretkârlık ve cadılık ile ilişkilendirilmişti. Hal böyleyken kadınların edebiyatta ve sanatta yer alması büyük bir mücadeleyi de beraberinde getirmişti. Cümlelerimi Virginia Woolf' un şu sözleriyle bitirmek istiyorum: "Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!"
Kadınlar Ülkesi
Kadınlar ÜlkesiCharlotte Perkins Gilman · İthaki Yayınları · 201812,2bin okunma
264 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Yıllar evvel bir kitap okumuştum ama ismini anımsamıyorum. Bir bölümde şöyle bir söz vardı: "YİNE KADIN SUÇLU" Kızıl Damga, okurken tüylerimi diken diken etmişti. Ana karakterin yaşadıkları yürekler acısıydı gerçekten de. Hikayede, zina ile suçlandıktan sonra günahını hoşgörü ile karşılayan Hester, göğsünde zina kelimesinin baş harfini sonsuza dek taşımayı kabul ediyor. Arkadaş olarak yalnızca kızı ve korkak sevgilisi dışında kimsesi olmayan Hester, bana günah kavramını çok sorgulamıştı. Okumalısınız.
Kızıl Damga
Kızıl DamgaNathaniel Hawthorne · Bilge Kültür Sanat · 2023834 okunma
538 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Bu kitap.. Kelimeler yetmez bu kitabı anlatmaya gerçekten. Ben Kitap Dostum isimli uygulama sayesinde bulmuştum bu kitabı. İlk başlarda kalın olması sebebiyle gözümü korkutmadı da değil hani. Kitap aslında toplum olarak nasıl da yozlaştığımızı anlatıyor küçük bir köy ve içindeki insanlar üzerinden. Birkaç insan bir araya gelerek dini bir ritüel gerçekleştirmek istiyorlar. Ritüele göre Hz. İsa' nın çarmıha gerilme hadisesi tekrar canlandırılacak. Bir nevi tiyatro yani... Oyuncular seçiyorlar işte, Hz. İsa kim olacak, Mecdelli Meryem kim olacak vs.. Okudukça tüylerim diken diken olmuştu. Olması gerekenlerin çarpıtıldığı, olmaması gerekenlerin süslenip pazarlandığı günümüz toplumunu okuyordum sanki. Hele ki sonu.. Beni paramparça etti gerçekten de... Yani ne desem kifayetsiz kalır. Mutlaka bakmalısınız. Mutlaka!
Yeniden Çarmıha Gerilen İsa
Yeniden Çarmıha Gerilen İsaNikos Kazancakis · Can Yayınları · 2014538 okunma
112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
İmgelerle ve rüyalarla bezenmiş ve Türkçe' ye niçin Kırmızı Pazartesi ismiyle çevrildiğini anlamadığım (Zaten Sweet November filmini de Kasım' da Aşk Başkadır diye çevirmişlerdi) bu kitap büyülü gerçekçilik akımının güzel örneklerinden biri. Üstelik 1982' de (yani yayımlandıktan bir yıl sonra) Nobel Edebiyat Ödülü' ne layık görülmüş. Bu kitabı okurken aklıma Papua Yeni Gine' de konuşulan Kivila dilinden bir kelime gelmişti. MOKİTA* Kitapta gerçek hayatta da işlenmiş bir cinayetten bahsediliyor. Yazar kitabın daha ilk cümlesinde kimin, ne zaman öldürüleceğini açıklıyor. Kitap boyunca karakterler dahi cinayetin işleneceğinin farkında olmasına rağmen hiçbir şey yapmıyorlar. Tıpkı günümüz dünyası gibi değil mi? Kötülük gözümüzün önünde olduğu halde sesimizi çıkarmıyoruz çoğu zaman. Bir buçuk günden az zamanda bitirdiğim bu kitap hayatımda birçok şeyi değiştirmişti. Umarım sizin hayatınıza da dokunur. Keyifli okumalar! * Herkesin bildiği ama konuşmadığı gerçek
Kırmızı Pazartesi
Kırmızı PazartesiGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202177,9bin okunma
336 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Bir puanı sonundan kırmıştım ilk okuduğum zaman ama üstünde biraz düşününce aslında buna gerek olmadığını anladım. Filminden bin kat daha iyi olan bir kitap okumuş olacaksınız. Ben okurken gerildiğimi çok iyi hatırlıyorum. O hissi o kadar güzel vermiş ki yazar okurken cidden kalbi hızlanıyor insanın. Hikayeyi kısaca özetleyen bir cümle söyleyebilirim: DIŞARIDA BİR ŞEY VAR... Bu arada kitapla filmin alakası yok.
Kafes
KafesJosh Malerman · İthaki Yayınları · 201813bin okunma
Reklam
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Edebiyat okumuş olmanın güzel yanı insanların okuyup bir köşeye attığı ufak kağıtlardan bile bir anlam çıkarabilmek bana kalırsa... Eskiden, "Yahu! Biz bundan bu anlamı çıkarıyoruz ama acaba cidden yazar bunu mu demek istemiş?" diye çok düşünür ve bazı şeyleri mantıksız bulurdum. Mezun olup kişisel okuma evresine geçtiğim zaman anladım ki bir insan zaten anlaşılmak için yazıyormuş. Yabancı, Camus' nün belki de en çok bilinen ve okunan eseri. Kitaptan şu parçayı eklersem çok konuşmama da gerek kalmayacaktır: "...herkes bilir ki, hayat yaşamak zahmetine değmeyen bir şeydir, aslında 30 ya da 70 yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değildim, çünkü her iki halde de gayet tabii olarak başka erkekler ve kadınlar yine yaşayacaklar ve bu binlerce yıl devam edecektir (...) İnsan mademki ölecektir, bunun nasıl ve ne zaman olacağının önemi yoktur." Varoluşçuluk felsefesine göre kişi duygularının da tesiriyle dünyanın debdebesini görür ve bu da onu kendi anlamsızlığına götürür. Evet, yaşanması gereken bir hayat vardır fakat bu ne anlamda önemlidir? Ya da yaşamak gerçekten de anlamlı mıdır? Edebiyat ve felsefenin (hatta bazen resim ve müziğin) birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu düşünürüm. Hal böyleyken size birkaç cümle ile bu kitabı anlatmam olanaksız! Tek tavsiyem bu kitabı okuduktan sonra hakkında birkaç makaleye bakmanız. Aslında bunu her eser için yapmak gerek..
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019111,8bin okunma
160 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Gerek konusu gerekse olay örgüsüyle beni bozguna uğratan bir eser ile karşınızdayım. Kendisi 2016 yılında Man Booker ödülüne layık görülmüş, birbirinden farklı zamanlarda yazılmış fakat birbiriyle bağlantılı üç hikayeden oluşuyor. Hatta Han Kang parmaklarındaki sorun sebebiyle kalemle bilgisayar tuşlarına basarak yazıyor son bölümü. Bunları duyunca benim de beklentimi epey yükseltmişti bu eser. Hikaye Yonğhe' nin rüyasında vejetaryen olduğunu görmesi ve evdeki tüm etleri toplayıp çöpe atmasıyla başlıyor. Fakat hikaye boyunca kimse gerçekten Yonğhe' nin neden böyle bir şey yaptığını sormuyor. (Acıklı) Karakterler sürekli olarak Yonğhe' nin delirdiğini, iyi olmadığını düşünse de bu bana çok başka şeyler düşündürdü. Kitabı bitirdikten sonra bir inceleme okumuştum. Orada Yonğhe' nin kendini bulmak adına bir vazgeçişe yöneldiğinden bahsediyordu. Öyle ki Yonğhe zamanla veganlığa ve hatta hiçbir şey yememeye doğru bir vazgeçiş sergiliyor kitapta. Böylesine bir kendini bulma, yenilenme çabası içindeyken kimsenin onu anlamıyor olması beni çok incitmişti. Kitapla alakalı pek çok şey söylenebilir ancak okursanız taşlar yerine oturacaktır diye umuyorum. Ben çok sevmiştim. Kitapla ilgili bir not: Kitapta seks, şiddet gibi bazılarını rahatsız edebilecek içerik bulunuyor. Ona göre.
Vejetaryen
VejetaryenHan Kang · April Yayıncılık · 20163,120 okunma
287 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Murdoch' un ilk romanı olan Ağ ,isminden olsa gerek, beni çok zor durumda bırakıyordu. "Neyi okuyorsun?" "Ağ' ı." "Ağa mı?" "Hayır, ağ!" "İnternetle mi alakalı?" "" Şaka değil bu diyalog çok yaşandı zamanında. Her neyse. Ağ' ın konusu, bizim edebiyatta flâneur dediğimiz (hatta berduş dersem zihninizde bir resim oluşacaktır) kendi hakikatini bulmak için yersiz, yurtsuzluğu seçen karakterimizin etrafında dönüyor. Karakterimiz aslında bir yazar ve asla kendine ait bir evi yok. Nerede uyandığının, nerede olduğunun bir önemi yok. Hikaye boyunca onun insanları aslında hiçbir zaman tam manasıyla tanımadığını hatta kendisini hayallerinden oluşan bir ağın içine hapsettiğini görüyoruz. Öyle ki kendisine aşık olan kadının farkında değil, eskiden yaşadığı ilişkilerde ve arkadaşlıklarda yer alan insanlar aslında düşündüğü kişiler değil. Karakterimiz tüm bunları fark edip kendi hakikatini bulduğunda aslında sanatını daha iyi icra edebileceğini kavramış oluyor. Okurken bir oraya, bir buraya sürükleniyor; karakterle birlikte şehrin resmen haritasını çıkarıyorsunuz. Bir yazarın ilk kitabı için oldukça başarılıydı bana kalırsa...
Ağ
Iris Murdoch · Ayrıntı Yayınları · 2020274 okunma
6/10 puan verdi
·
Beğendi
Rebecca' yı satın alırken aklımda konusu da dahil olmak üzere hiçbir ön bilgi yoktu. Kitap elime geçtiğinde ve En İyi Kurgu Ödülünü' nü aldığını görünce beklentim de yükselmişti açıkçası. Yalnız gerek konunun hiç sevmediğim bir kitapla olan benzerliği gerekse çevirisindeki bazı hatalar beni konudan epey uzaklaştırdı diyebilirim. Zaten Du Maurier' in bu kitabı Jane Eyre' den esinlenerek yazdığını öğrenince daha çok soğudum. Esinlenmemiş, resmen aynısını yazmış desek yalan olmaz. Tek fark, buradaki eski eşin gerçekten ölmüş olması.. Gotik edebiyat denince aklıma nedense hep Dracula veya Uğultulu Tepeler gelir. (Belki biraz da Northanger Manastırı) Kitabın başarılı olan bir yönü varsa o da kesinlikle üslubu. Var olan gerilimi tırmandıran cinsten bir üslup bu ki bence gayet başarılı. Onun dışında kitabın A. Hitchcock tarafından sinemaya uyarlandığını da söyleyeyim. Belki izlemek istersiniz.
Rebecca
RebeccaDaphne du Maurier · İthaki Yayınları · 2020498 okunma
336 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Malorie' yi satın alışımdan sonra bana Kafes' in verdiği tadı verebilecek mi diye biraz düşünmüştüm açıkçası. Düşüncelerimde de yanılmamışım. Aynı gerilimi hissettiğim yerler olsa da ilki kadar tatmin etmedi diyebilirim. Bundan sonrası biraz spoiler içeriyor, ona göre. SPOILER ALERT İlk kitaptaki olayların üzerinden 16 yıl geçmiş ve bizler 16 yıl sonrasında cereyan eden olayları okuyoruz Malorie' de. Hal böyleyken ilk kitaptaki kötü karakter, Gary' nin 16 yıl boyunca Malorie' yi takip etmesi biraz absürt olmuş. Öte yandan karakterin ölümü ve kitabın sonundaki birkaç olay yazayım da bitsin formatındaydı. Hemen yalapşap yazılıp kitabı bitirmiş gibi Malerman. Ayrıca mutlu bir sona hiç gerek olmadığını düşünüyorum. Kafes' teki o ucu açıklık bu kitapta da olsaydı beni tatmin edebilirdi ancak malesef. Onca olay olmuş, insanlar ölmüş, üst üste cesetler, bilmem neler ama mutlu son. 🥲 SPOILER ALERT Genele vurursak puanım biraz düşük Malorie için. Ne okunamayacak kadar kötü ne de bir süre sonra hatırlanacak kadar iyi..
Malorie: Bir Kafes Romanı
Malorie: Bir Kafes RomanıJosh Malerman · İthaki Yayınları · 2020892 okunma
344 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Delirmeyi anormal karşılamayan ve bunun önünde sonunda başımıza gelebileceğinden bahseden tüm kurguları seviyorum. Öyle ya, bunca kaos içinde nasıl aklımızı yitirmeden yaşamaya devam edebiliriz ki? Su Diyarı'nda tarih öğretmeni olan birinin ağzından kendi tarihinin öyküsünü dinliyoruz. Tarih, birçoğumuzun pek de zevk almadığı bir şey olsa da aslında bizi geçmişimize bağlayan önemli bir bağ. Masal gibi fakat gerçek. Olması muhtemel görünmeyen birçok şeyin başarılabileceğini öğretmek bir yana bizi toprağımıza bağlayan, ayaklarımızı yerde tutan bir şey. Tarihten bahsedip dursam da aslında Su Diyarı'nda insanlık ayıbı olarak görülen birçok temanın ne kadar da ustalıkla işlendiğine şahit oldum. Deliliği yahut kaosu kabullenmeye gelince... Onu da okuduğunuz zaman anlayacaksınız.
Su Diyarı
Su DiyarıGraham Swift · Metis Yayıncılık · 200778 okunma
Reklam
448 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Artık okuduğuma göre yorumumu yapabilirim: Öncelikle bayılmadığımı söylemeliyim. Evet okurken çok şaşırdığım noktalar oldu ki tahmin edemediğim şeylerle karşılaştım. Ancak bir şekilde beklendik şeylerdi. Hani derler ya bir sahnede silah görünüyorsa o sonunda patlar diye. Burada da hiçbir şey boşa konuşulmuyordu. Atıyorum bir bölümde elma ile alakalı mı konuşuluyor, kitabın sonunda dan diye elma çıkıyordu karşıma. Bu iki (ya da üç kez) olunca artık şaşırtmamaya başladı beni. Kitap roman gibi hissettirmektense senaryo havasındaydı. Diziye uyarlansa izlerdim yani, o noktada çok sevdiğimi söylemeliyim. Ayrıca aşk gibi ucuz bir temayı sürekli ön planda tutarak asıl konudan sapmadığı için yazarı tebrik etmek lazım. Evet, ortada bir aşk var ama aşk kitabın temel kurgusu etrafında dönen yardımcı bir tema gibi. Bu da bana uyar! Bu arada bu aşk hikayesinde kadının güçlü bir karakter olarak sunulmuş olmasına bayıldım. Çünkü dizi sektöründen aşina olduğumuz aptal kadın imajından daral gelmişti artık. Devamının Türkçe' ye uyarlanması ne kadar sürecek göreceğiz. Genel itibariyle güzel bir kitaptı. Ben sevdim. Okuduğunuza pişman olacağınızı düşünmüyorum. ~ Allons-y! ~ Not: Kitabın haritası var. Harika değil mi!
Yılan ve Güvercin
Yılan ve GüvercinShelby Mahurin · Yabancı Yayınları · 20212,293 okunma
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Orwell' in eserleri beni her zaman heyecanlandırmıştır. 21. yy' da Hayvan Çiftliği' ni paylaşmanın marifet olmadığını biliyorum ancak öyle bir toplum olduk ki bu tip şeyler klasik oldu artık.. Hayvan Çiftliği' ni yıllar önce okuduğumda domuzların nasıl da İNSANLAŞTIKLARINI görmüş ve günümüzle oldukça bağdaştırmıştım olayları. Yıl o zaman 2013 falandı. 8 yıl geçti fakat hala aynı.. Kitap bir solukta biten, fabl gibi kolayca akıp giden bir olay örgüsüne sahip. (zaten biliyorsunuzdur) Ben okurken "Beast of England" şarkısını çok dinlemiştim YouTube' dan. Hatta bir ara sürekli dilimdeydi. "Soon or late the day is coming Tyrant Man shall be o'erthrown And the fruitful fields of England Shall be trod by beasts alone" Kitabın, "BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR." repliği herhalde en ünlü olanı. Gerçekten çarpıcı bir eleştiri, hala okunmadıysa mutlaka okunmasını tavsiye ederim. Allons-y!
Hayvan Çiftliği
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020246,9bin okunma
352 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"BÜYÜK BİRADER SENİ İZLİYOR" Artık kamuya mal olmuş kitaplar için değişik şeyler söylemek gerekir. 1984 yazıldığı günden bu yana en çok okunan, en çok alıntılanan ve başka kitaplara ilham olmak konusunda en üst sıralarda yer alan bir eser. Mesela Huxley' nin Cesur Yeni Dünya' sı 1984' ten esinlenerek yazılmış. Hal böyleyken kitapla alakalı bir iki kelam etmesek olmaz. Buralarda bir kitap dostu arkadaşımla da tartışmıştım bir konu hakkında. İnsanların dümdüz okuduğunu, sırf gönderi paylaşmak adına içi boş yorumlar yaptığını düşünüyorum çünkü bazı kitaplar ciddi manada iz bırakmalı. Bir zamanlar bir bardak kahve ile Kürk Mantolu Madonna fotoğrafları çekilirdi hatta.. 1984' te beni en çok etkileyen bölüm şudur diyemem çünkü birçok noktadan ayrı ayrı ders almıştım. Julia' nın ikiyüzlü hayatı, Winston' ın değişimi hep başkalarından umması, bir türlü duvardan indiremedikleri şu lanet tablo... 101 nolu odanın ilham kaynağını duyunca çok şaşırmıştım mesela. Uzun lafın kısası yalnızca 1984 değil Orwell' in her eseri sindire sindire okunmalı. Ve her zaman söylediğim gibi okunduktan sonra hakkında araştırma yapılmayan eserler boşuna okunmuştur. Keyifli okumalar! Edit: Sizin 101 nolu odanızda ne var?
1984
1984George Orwell · Can Yayınları · 2019166,1bin okunma
820 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Şimdi size hayat öyküsü ve müthiş hırsı ile beni en çok etkileyen kadınlardan birini tanıtmak istiyorum: 𝔸𝕟𝕟𝕖 𝕓𝕠𝕝𝕖𝕪𝕟 Anne, İngiltere kralı VIII. Henry' nin ikinci karısı, I. Elizabeth' in de annesiydi. Çoğu tarih yazarı kendisini sevmese de (yüzünde büyük bir et beni olduğunu, üç memesi olduğunu, bir cadı olduğunu söyleyenler olmuş) tarih
Boleyn Kızı
Boleyn KızıPhilippa Gregory · Artemis Yayıncılık · 20176,2bin okunma
384 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Açlık Oyunları serisi benim düzenli kitap okuma alışkanlığımı kazandığım seri. Hal böyleyken hakkında iki çift laf etmek fena olmaz diye düşündüm. Hazır dördüncü kitabı da çıkmışken (ki duyumlarıma göre Snow' un hayatını anlatıyormuş) ilk kitapla alakalı bir yorum girmek şart olmuştu artık. Jennifer Lawrence' ın hayat verdiği Katniss karakteri gerek gençliğin getirdiği kafa karışıklığıyla gerekse içinde bulunduğu durumun vehametiyle o yaştaki bana çokça empati yaptırmıştır. Bu yönüyle çok sevdiğimi söylemeliyim. Bir de ben mitolojiden veya tarihi olaylardan referans alınarak yazılan romanları çok seviyorum. Yazarın da belirttiği gibi Açlık Oyunları' nın hikayesi bir mitolojik yaratık olan Minataur' un efsanesinden geliyor. Onu da okumanızı tavsiye ederim. Kitabın basımı artık yok fakat @nadirkitapcom gibi sahaflarla anlaşmalı olan sitelerden bulabilirsiniz.
Açlık Oyunları
Açlık OyunlarıSuzanne Collins · Pegasus Yayınları · 200928,8bin okunma
172 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Merhaba arkadaşlar! Bugün yine halihazırdaki okumalarım bitmemişken eskiden okuduğum bir kitabı paylaşmak istedim. Otomatik Portakal. Romanımız adını İngiliz argosunda bulunan ve garip davranışlar sergileyen kişileri tanımlamak için kullanılan, "Queer as a clockwork orange" deyişinden alıyor. Öte yandan portakal insanlığı temsil ederken otomatik kelimesi ile de makineleşmeyi vurgulamak istemiş A. Burgess. Kitabımızın baş karakteri olan 15 yaşındaki Alex' in aslında isminde de bir kelime oyunu var. Bakınız: a : olumsuzluk eki lex : yasa Gelelim kitabın konusuna.. Bizim bu Alex kendisi gibi gençlerden oluşan bir çete ile aklınıza gelebilecek her türlü suçu işleyip, akşamında madde kullanan; tüm bu zorbalıklarına rağmen klasik müzikten zevk alan bir arkadaşımız. Kitapta öyle sahneler var ki daha okurken tüylerinizi diken diken ediyor. Bu noktada rahatsız edici unsurlar barındırdığını söylemekte fayda var zira Stanley Kubrick tarafından sinemaya uyarlandıktan bir süre sonra yine onun isteğiyle yayından kaldırılmış. Okuyanı da, izleyeni de dehşete düşürdüğü ve etkilediği gerçeği yabana atılamaz yani. Kitabı çok sevmemi sağlayan şey Alex' in kontrol altına alınmaya çalışılırken verdiği o vicdan muhasebesi oldu. Böyle korkunç meziyetleri olan bir insanın evrilip (ya da evrilmeye zorlanıp) istendik bir bireye dönüştürülmesi okurken hem can sıkan hem de etiği sorgulamanıza sebep olan cinsten. Daha ne diyebilirim ki? Okumanız lazım. Edit: Yazar ve yazdığı eserin taslağıyla alakalı olan bir sahnesi vardı. Yıllar geçti, hala unutmam. Gıcık oluyorum sana Alex.
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200992,1bin okunma
Reklam
495 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Dan Brown Robert Langdon karakteri ile polisiye sevmeyenlere bile sevdirebilir bu türü. Ortaokuldan liseye geçiş döneminde babamın kitaplığından alıp okuduğum daha sonra da ödünç verip (malesef) bir daha da yüzünü göremediğim bir kitaptı Da Vinci Şifresi. Yıllar sonra öğretmen olunca kendi kitaplığıma da eklemek istedim. Dan Brown' ın kitapları kısaca bir simgebilimci olan R. Langdon' ın gizemli cinayetleri çözmesi üzerine kurgulanıyor. İşin içine simgeler ve semboller girince hayli bilgiyle karşılaşıyorsunuz. Mesela ben Dan Brown ile tanışana kadar Son Akşam Yemeği tablosunda bir kadının da bulunduğunu fark etmemiştim. Kısacası polisiye sevmem, okumam diyenler için tabuları yıkacak bir kitap Da Vinci Şifresi. Dan Brown' a bir şans verin.
Da Vinci Şifresi
Da Vinci ŞifresiDan Brown · Altın Kitaplar · 200345,8bin okunma
160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Oldukça durgun ilerleyen ama aslında çok önemli olayların geçtiği ve anlatıldığı bir kitap okumak isterseniz Bir Son Duygusu tam bu anlar için.. Her ne kadar birinci şahsın ağzından anlatılan kitaplar bana hitap etmese de anlatıcı karakter Tony' nin kimliğine bürünüp o gizemli havayı soluyorsunuz kitapta. Kitapta bir zamanlar Tony' nin en yakın arkadaşlarından (ya da öyle sandığı mı demeliyiz) Adrian' ın intiharı geçmekte. Siz de okurken tıpkı Tony gibi hep dışarıdan gözlemliyor kâh kızıp kâh eleştiriyorsunuz. Bir insanın başlangıçta anlayamadığı şeye en sonunda sempati duyması, ona acıması ve onu anlaması çok güzel ve çarpıcı bir şekilde aktarılmış yazıya. Olayları Tony' nin gözüyle çözümlemeye çalışırken çok da belirgin olmayan bir sona ulaştığımda kendime şunu sordum: Zaten hayat da böyle değil mi? Neyi tam olarak sebep-sonuç ilişkisine dayandırabiliyoruz ki? Kısacası Barnes çok güzel bir iş çıkarmış. İnce olmasına rağmen her sayfada düşündüren bir kitaptı. İçeriğini kolay sindirememiştim ben. Harbiden de adı gibi. Hep bir muğlak his. Bir Son Duygusu.
Bir Son Duygusu
Bir Son DuygusuJulian Barnes · Ayrıntı Yayınları · 20212,231 okunma