Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Maria Puder son birkaç dakika zarfında biraz sükunetini kaybetmişe benziyordu. bunu tespit edince memnun oldum: onun hiç sarsılmadan gittiğini görmek, beni herhalde pek üzecekti. mütemadiyen elimi tutup bırakıyor: "Ne manasız şey? Ne diye gidiyorsun sanki?" diye söyleniyordu. "Asıl sen gidiyorsun, ben daha burdayım!" dedim. Bu sözümü fark etmemiş göründü. Kolumdan tuttu. "Raif... şimdi ben gidiyorum!" dedi. "Evet... biliyorum!" Trenin hareket saati gelmişti. bir memur vagon kapısını örtüyordu. Maria Puder merdiven basamağına atladı, sonra bana eğilerek, yavaş bir sesle, fakat tane tane: "şimdi ben gidiyorum. fakat ne zaman çağırsan gelirim..." dedi. Evvela ne demek istediğini anlamadım. o da bir an durdu ve ilave etti: "Nereye çağırsan gelirim!”
vicdan azabından ölünse, ilk ikimiz ölürüz Judas sen peygamberine kıydın ben canımın içi anneme! yine de asıl ne kahrediyor bizi, biliyor musun Judas ne yaparsak yapalım peygamberler de affediyor mütemadiyen anneler de
Sayfa 35 - İthaki Yayınları - 1. Basım
Reklam
Çocuk hafızasına hayat sahneleri çok erken yerleşir. İşte "ben" diye idrak ettiğim canlı parça, orayı dolduran, oralarda dolaşan,, mütemadiyen değişen iki ayaklı mahluklardan biridir.
" Sana yazmakta on gün kadar geç kaldım. Sebebi basit, benim her zamanki hastalığım: Yine aşığım. Ah Ayşe, vallahi ben de şaşırdım, on beş on altı yaşımdan beri şöyle bir haftacık olsun aşık olmadan durduğumu hayırlamıyorum. Mütemadiyen, bilafasıla ve şiddetle aşığım...."
Son tren kalkmış Haydarpaşa'dan hayli geç haberim oldu Son tren kalkmış, ah! ben seninle, Ben seninle hiç trene binmedim nasıl olur Ne çok şey var yapmadığımız mütemadiyen düşünüp Düşünüp, düşünüp, düşünüp delirecek gibi oluyorum..
Sayfa 61 - Haydarpaşa'nın Ardından
22 Aralık 1984 Eğri mülkiye', 'Kirli mülkiye', 'Kanlı mülkiye' demelerimden alınıyorlar kırılıyorlar, birşey demeseler de doğrudan açıkça, hissediyorum ben, tanışıklığımız olanların içinde epeyce var böyleleri Ne söylüyorum ben? Eğriyse düzeltilmeli, kirliyse arındırmalı kanlıysa kazına kazına temiz yeri ortaya çıkarılmalı demiyor muyum? Aklımızla irdelenecek mülkiyetin temize çıkması olanaksız bence tek başına Bir de, daha köklü irdelenmesi gerekiyor mülkiyetin vicdanımızla. Ona başvuralım vicdanımıza Oluşum süreçlerini vicdanımızın süzgecinden geçirelim Birikmiş, yığılmış mülkiyeti danışalım vicdanımıza Mütemadiyen, vicdanında, kendi kendini sorgulamayan hiçliğe doğru hızla kayıyor demektir. Arşa en yakın duran duâdan sonra boyuneğmeyen edebiyattır iblis'e, Çünkü, insanın vicdanına bağlıdır damarları yarım stop - Atak adağım olsun" dedim iki elimle çekip geceyi
Reklam
Ya iyileşirsek? Bir daha nasıl döneceğiz oraya, sağlıklı insanların arasına? Ama er geç dönülüyor tabii. İnsan hep hasta yaşayamaz ki, ölür. Tanrı'nın huzurunda yaşamak gibi olur bu, mütemadiyen. Nasıl dayanabilirsin? Esra masal dinleyen çocuk oldu, annesi hiç durmasın, hep anlatsın istiyordu. Bu aşkın kiminle olduğunu sormaya cesaret edemiyordu, çok belirsiz şeyler duydu hakkında. Ya insan hakikaten tek başına yakalanırsa bu hastalığa? Ya imkansızsa bu aşk, daha baştan yokluğa mahkumsa? Yitik bir aşkın acısıyla bakacaksın artık dünyaya, uzaktan. Ve fark nedir biliyor musun? O zaman iyileşme de yok, nekahet denilen şey de. Başka her şey onun bir zavallı tekrarı... Sen nereden biliyorsun bu yaşta! Ben çok yaşlıyım anne. Yüz yaşındayım, bin yaşındayım. Daha çocukken yaşlıydım, hatırlamıyor musun?
Sayfa 242 - Can YayınlarıKitabı okudu
... Bir de Vehbi Dede' ye soralım. O öteki hacılara, hocalara benzemez. Ne dersin Dede Efendi? İlerleme için şeytanın namını yükseltelim mi? Dede tatlı tatlı güldü: - Bence şeytan ve Allah diye kainatta iki kuvvet yoktur. Hepsi, her şey bir tek hakikatin, bir tek kudretin görünüşü. Cüz ve ferdlerden en muazzam güneşlere kadar, insandan, göze
Sayfa 86 - Can Yayınları
Ülke sanki kanser olmuş gibiydi ve her sabah yeni bir hücresini daha kaybediyordu. O kaybettikçe ben yenilmiş hissediyordum. Ölümü izlemek değil kurtarmak için ne bileyim kemoterapi falan bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Ama karşımda devlet vardı. Durumu sistemli olarak bu hale getiren, kulakları hiç duymayan, sadece koskocaman bir ağızdan ibaret olan devlet mütemadiyen çiğniyor, yutuyor ve n'apıyorsun demeye kalmadan suratıma doğru geğiriyordu sanki. Mevzuyu çok şahsi algılamaya başlamıştım. "Hişş değişik, sana diyorum sana, kürtaj mürtaj nasıl konuşmalar lan öyle, git efendi gibi evlen ve 3 çocuk doğur, içki mi kırarım çeneni ne içkisi, ayran var otur iç işte, öyle kızlı erkekli takıldığınızı da görmeyeyim, yıkarım sinemanızı, sökerim ağacınızı, akıllı olacaksınız lan! Biz Osmanlı torunuyuz, ecdadımız, örfümüz, ananemiz, biz biz BİİİZZZ!
Sayfa 142Kitabı okudu
Hikmet Kıvılcımlı'nın tarihi Eyüp Sultan konuşması 06.01.2013 16:59 Hikmet Kıvılcımlı'nın tarihi Eyüp Sultan konuşması Türkiye'de Sosyalizm'in en büyük savunucularından Hikmet Kıvılcımlı'nın Eyüp Sultan'da yaptığı tarihi konuşma. TIMETURK / Haber Merkezi Muhterem Vatandaşlarım! Sevgili İşçi kardeşlerim!Bugün, Müslüman
Sayfa 1 - derleniş yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ben yok olmayı kabullenirken, kar taneleri mütemadiyen ayak izlerimi kapatmaktayken, güneş bile her gün batarken, sizdeki ne arsızlıktır; silinmeyi dahi kabul edemiyorsunuz bir başka faninin zihninden.
‘’ Bu çağda, bana göre, Türkeli’nde sırasıyla Saka, Kun, Siyenpi, Apar sülaleleri hakim olmuştur. Sizin ayrı devletler devri dediğiniz bu devirlere ben ayrı sülaleler devri diyorum. Çünkü: Milattan önceki yedinci asırdan, milattan önceki üçüncü asra kadar Türkistan’da yüksek hakimiyet Sakalardaydı. Daha batıdaki Masaget (= Peçenekler) Sakalar’ın bir kolu sayıldığı gibi Çin tarihlerinin Şimalî Çin’de olarak gösterdiği ve "Xu" umumi adını taşıyan zümre de henüz bir devlet halinde teşekkül etmemişti. Sonra milattan önceki 6‐4. asırlarda Aryani milletler cenuptan mütemadiyen Türkistan’a saldırdılar. Önce İranlılar, sonra İskender’in Yunanlılar’ı Cenubî Türkistan’ı zapt ettiler. Azlık olan Türkler de Çin sınırına doğru çekilerek orada kısa bir dahili çarpışmalar devrinden sonra Kun (= Oğuz) sülalesinin idaresinde birleştiler. ‘’
Tanrı ve ben, hayattaki büyük konulardan bahsetmezdik. Felsefi tartışmalara girmez, din konusunda kavga etmezdik ama O'nunla mütemadiyen konuşurdum çünkü önemli bir şey paylaştığımızı biliyordum. O'nun varlığına dair bir kanıtım yoktu ama O'na gene de inanıyordum çünkü gerçek olduğunu biliyordum. Tanrı da benim için aynısını yaptı. İnsanların aksine, var olduğuma dair bir kanıta ihtiyaç duymadı, orada olduğumu O biliyordu.
Ben mütemadiyen, kılıkları kıyafetleri başka, içleri bir örnek olan bu zavallı zararsız görünen insan cinsinin her devirde bazen içimde isyan uyandıran hareketleri, tekrar edip durduklarını, hüzün ve hayretle seyretmeye mahkümdum.
Geri178
1.184 öğeden 1.171 ile 1.184 arasındakiler gösteriliyor.