Kendileriyle Savaşanlar: Stefan Zweig, Hölderlin, Kleist, Nietzsche, ben, sen ve niceleri.
Hani bazen dersin ya, bu sefer tamam oldu bu iş, artık mutluyum sonunda dünya benim de etrafımda dönüyor. Hani bilirsin eskiden yanlışlıkla bile mutlu olamazken şimdi mutsuzluk mu o da neymiş dersin. Hatta o kadar alışırsın ki mutluluğa etrafında mutsuz
"Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok, burada dursun."
Birhan Keskin, fakir kene
"Sabahları kitap mürekkebinin kokusunu içime çekmeyi severim."
''İnsan zihni için, üst üste yaşanan olayların duyguları ayağa kaldırmasının ardından gelerek, ruhu hem ümitten, hem de korkudan azade kılan eylemsizlik ve kesinliğin mutlak sükûnetinden daha acı verici şey yoktur.''*
William Godwin ve Mary Wollstonecraft'ın kızı ‘’Mary Wollstonecraft Godwin’’, 30 Ağustos 1792’de
KAPLUMBAĞALAR -Kitap Yorumum
" Köylü milletin efendisidir"
Mustafa Kemal Atatürk
Bu yıl okuduğum kitaplar arasında en ama en çok sevdiğim kitap "Kaplumbağalar" oldu .
Nasıl öyle olmasındı ?
Kendi güzel , anlatımı güzel , dolu dolu içten bir eser ortaya çıkarmış Fakir Baykurt.
Kuş uçmaz kervan geçmez bir köy var dağların ,
Çocuk sevgisinin diğer tüm sevgilerden üstün, daha anlamlı, önemli ve büyük olduğunu hissedenlerden olmadım hiç ama benzersiz bir sevgi olduğunda kabul etmek lazım çünkü temelinde fiziksel çekim, zevk, mantık yok, korku var. İnsan çocuğu olmadan korku nedir bilmezmiş ve belki bu korku nedeniyle daha muhteşem bir şey sanıyoruz çocuk sevgisini, çünkü korkunun kendisi de muhteşem. Her gün ilk aklına gelen “onu seviyorum” değil “acaba nasıl?” oluyor. Dünya bir gecede korku tüneli halini alıyor. Çocuğun yaşı, nasıl ve ne zaman senin olduğu önemli değildir. Bir kişiyi çocuğun olarak görmeye başladığında bir şeyler değişiyor ve daha önce ondan aldığım bütün mutluluğun, ona karşı bütün hislerin önüne korku geçiyor. Biyolojik değil, biyoloji ötesi bir korku; kişinin genetik kodlarını sürdürme konusunda kararlılığından çok, evrenin tuzaklarına ve imtihanlarına meydan okuma, sana ait olanı yok etmek isteyen kuvvetlere karşı savaşma duygusu. 
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir.
Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
"Cemile”, Cengiz Aytmatov’un tanınmasını sağlayan eseri olarak biliniyor. Hikâye, savaş yıllarında Kırgız bozkırlarındaki bir köyde, köyün delikanlılarının cepheye çağrılmasıyla köyde kalan kadınların ve yaşı küçük gençlerin savaşan askerlere gönderilecek ekmek için çuvallarla buğday taşıma işini gerçekleştirdikleri bir dönemde geçen garip bir aşk hikâyesini anlatıyor.
Kitapta köyün ve tabiatın doğal güzelliği, köyün gençleri askere gittikten sonra geride kalanların durumu, toplumdaki ilişkiler ve toplumsal kurallar çok güzel resmedilmiş. Oldukça sade, akıcı, canlı ve büyüleyici bir anlatımı var. Hikâye insanı hemen kendine çekiyor, köy, bozkır, karakterler sanki yaşıyor ve hepsi insanın gözünde canlanıyor.
Kitap zaten kısa, daha fazla ipucu vermek istemiyorum. Ben çok sevdim. Merak edenlere okumalarını tavsiye ediyorum.
“Cemile’m, engin bozkırda geriye bakmadan gittin. Belki de yoruldun, belki de kendine güvenini yitirdin. Yorulunca yaslanıver Danyar’a. Sana aşkını, toprağın, yaşamın türküsünü söylesin. Bozkır kımıldanmaya, bütün renkleriyle oynamaya başlasın. O ağustos gecesi gelsin hatırına. Yürü, Cemile, pişmanlık duyma, mutluluğun en zorunu bulduğun için sevin!”
CemileCengiz Aytmatov · Nora Kitap · 201832,3bin okunma
Çocuğun yaşı, nasıl ve ne zaman senin olduğu önemli değildir. Bir kişiyi çocuğun olarak görmeye başladığında bir şeyler değişiyor ve daha önce ondan aldığın bütün mutluluğun, ona karşı bütün hislerinin önüne bu korku geçiyor. Biyolojik değil, biyoloji ötesi bir korku; kişinin genetik kodlarını sürdürmek konusunda kararlılığından çok, evrenin tuzaklarına ve imtihanlarına meydan okuma, sana ait olanı yok etmek isteyen kuvvetlere karşı savaşma duygusu.
"Sen gerçekten hasta görünüyorsun, mideni
bozan bir şey mi yedin?"
Başıyla doğruladı. "Uygarlık yedim."
"Ne?"
"Zehirledi beni uygarlık."
Uygarlığın zehirleyebilme düşüncesi...
Aldous Huxley kitabında bir sistemin içine hapsolmuş gerçek mutluluktan, üzüntüden, tehlikeden hatta ve hatta okumaktan haberi olmayan hiçbir rutinin dışına çıkmayan bir dünyada yaşayan insanları anlatmış tabi manevi olarak insan denilebilirse..
Yalnız kalmanın yasak hâle geldiği, insanların birer fabrikada üretildiği ve günümüzde olduğu gibi kast sistemine benzer bir model uygulandığı, mutluluğun bir çeşit hapla sürekli maksimum seviyede tutulduğu, hiç kimsenin yaşı ilerledikçe cildinde herhangi bir değişikliğinin olmadığı, anne ve baba kavramının kullanılmadığı yeni bir dünya burası.
Ve kitabı tam olarak bu cümleler özetlemekte:
"Ben keyif aramıyorum. Tanrı'yı istiyorum, şiir istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum."
Cesur Yeni DünyaAldous Huxley · İthaki Yayınları · 202160,2bin okunma