Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Pekâlâ. Hadi, şimdi ayrıntıları ekleyelim ve adamın yirmi beş sent karşılığında ne kazandığını görelim. Bu yatırımı yapmasının gerçek sebebini bulmaya çalışalım. İlk olarak, adam ızdırap çeken yaşlı yüzün ona verdiği acıya katlanamadı. Yani kendi acısını düşünüyordu bu iyi adam. Bu acıya bir merhem satın almak zorundaydı. Eğer yaşlı kadının yardımına koşmasaydı, adamın vicdanı ona yol boyunca azap çektirecekti. Yine kendi acısını düşünüyordu. Vicdanı için rahatlık satın almak zorundaydı. Eğer yaşlı kadını rahatlatmasaydı, adamın gözüne uyku girmeyecekti. Biraz uyku satın almak zorundaydı görüyorsun ya, yine kendisini düşünüyordu. Dolayısıyla, toparlayacak olursak, adam kendisine yüreğindeki keskin bir acıdan kurtuluş satın aldı, onu bekleyen bir vicdan azabından kurtuluş satın aldı, bütün bir gecenin uykusunu satın aldı tamamı yirmi beş sente!
"-Onu ne sıklıkla görüyorsun? - Her gün. Onu her gün görmesem mutlu olamam. Tabii bazen ancak bir iki dakikalığına görüyorum. Ama bir insanın taptığı biriyle geçirdiği bir iki dakika hiç de az değildir."
Sayfa 95 - Everest Yayınları
Reklam
Kesinlikle..Kalbimi bırakıyorum buraya;
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun." -"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?" _"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
İnsanın sayısız geceler boyunca odada pinekleyerek kitap okuduğunu, yada kara kara düşündüğünü getir gözlerinin önüne. Kimi zaman boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz, doğru mu düşünüyorsun yanlış mı bir türlü bilemezsin, çıkamazsın işin içinden, danışacağın tek bir Allah’ın kulu bile yoktur. Dönüp de sen ne dersin bu işe diyebileceğin hiç kimse yoktur yanında, sen de görüyor musun benim gördüğümü diye soramazsın hiç kimseye. Kaygılısındır, kararsızsındır. Bir ölçü yoktur elinde. Neler gördüm ben burada, neler neler yaşadım .Sarhoş filan da değildim. Uykuda mıydım bilmem. Ama yanımda birisi olsaydı, uyuyordun, düş görüyorsun derdi. Ve işte o zaman her şey çözümlenmiş olurdu...
Bir keresinde menajer bana, " Beş yıl içinde kendini nerede ve ne yapıyor olarak görüyorsun ?" diye sormuştu. Ölü demiştim. Kendimi ölmüş ve çürüyor olarak görüyorum. Ya da küller görüyorum. Kendimi yaktırmışım..
Sayfa 143 - Ayrıntı
"Seçimi kazanma şansımı küçük görüyorsun, değil mi?" "Hem de çok," diye onayladı eski Eğitim Bakanı. "Sen bir Smyrno'lusun." "Bu yasal bir engel teşkil etmiyor. Unutma ki ben de Vakıf'ta eğitim gördüm." "Haydi ama, kimi kandırıyorsun? Önyargı ne zamandan beri kendininkinin dışında bir yasa tanır oldu?"
Sayfa 304Kitabı okudu
Reklam
- Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun! - Peki, sen ne görüyorsun bakalım? - İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.
Bakanlar bana Gövdemi görürler Ben başka yerdeyim. Gömenler beni, Gövdemi gömerler Ben başka yerdeyim. Aç cübbeni Cüneyd Ne görüyorsun Görünmiyeni cüneyd nerede cüneyd ne oldu Sana bana olan Ona da oldu Kendi cübbesi altında Cüneyd yok oldu.
Savrulup duruyorsun. Önemsiz, istenmeyen. Belki kapı arkalarında beklenmeyen. Önemli odalara alınmayan, Önemli paraların sahibi olmayan, önemli makamların da şahsında kalan, güzel yerlere sokulmayan, kıyıda köşede bekletilen önemsiz biri diye görüyorsun kendini. Korkulu sınavlardan geçiyorsun, sırada bekletiliyorsun, şefkâtsiz görüyorsun dünyayı,
“..Çok yorgundu (…) Ne zor, diye düşündü. İnsanın en sevdiklerine, en yakınlarına bile yeterince el uzatamaması ne zor… İzliyorsun, neye gereksinim duyduğunu anlıyorsun, vermek istiyorsun ve sonuçta pek de bir şey verememiş olduğunu görüyorsun.”
Sayfa 66 - Adam Yayınları, “Minareden At Beni İn Aşağı Tut Beni” öyküsüKitabı okudu
Reklam
Bak, o zât(a.s) öyle bir maksad, öyle bir gaye için saadet isteyip dua ediyor ki, insanı ve bütün mahlukatı, esfel-i safilîn olan fena-yı mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, faidesizlikten, abesiyetten a'lâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekaya, ulvî vazifeye, mektubat-ı samedaniye olması derecesine çıkarıyor. Bak, hem öyle yüksek bir fîzâr-ı istimdadkârane ile istiyor ve öyle tatlı bir niyaz-ı istirhamkârane ile yalvarıyor ki, güya bütün mevcudata, semavata, arşa işittirip, vecde getirip, duasına "Âmîn! Allahümme âmîn!" dedirtiyor. Acaba bütün benî-Âdemi arkasına alıp, şu arz üstünde durup, arş-ı a'zama müteveccihen el kaldırıp, nev'-i beşerin hülâsa-i ubudiyetini câmi' hakikat-i ubudiyet-i Ahmediye (A.S.M.) içinde dua eden şu şeref-i nev'-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman olan Fahr-i Kâinat ne istiyor, dinleyelim. Bak, kendine ve ümmetine saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, Cennet istiyor. Hem mevcudat âyinelerinde cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i İlahiye ile beraber istiyor; o esmadan şefaat taleb ediyor, görüyorsun. Eğer, âhiretin hesabsız esbab-ı mûcibesi, delail-i vücudu olmasa idi, yalnız şu zâtın tek duası, baharımızın icadı kadar Hâlık-ı Rahîm'in kudretine hafif gelen şu Cennet'in binasına sebebiyet verecekti. Demek nasılki o zâtın risaleti, şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi, لَوْلَاكَ لَوْلَاكَ لَمَا خَلَقْتُ الْاَفْلَاكَ sırrına mazhar oldu; onun gibi, ubudiyeti dahi öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi. Mesnevi-i Nuriye - 42
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanalara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun! Peki, sen görüyorsun bakalım? İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!" "Peki, sen ne görüyorsun bakalım?" "İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
"Beni gerçekten böyle mi görüyorsun ?" "Ne gibi?" "Benim gördüğümden daha iyi bir versiyonmuş gibi geldi."
Sayfa 277Kitabı okudu
"Atalarımızın yaptıklarını görüyorsun. Onlara ne dense azdır. Sakın o zamanlar gerekliydi gibisinden bahaneler bulma! Şunu hatırla sadece: Kimse masum değil!"
Sayfa 411 - İTHAKİ YAYINLARIKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.