Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Merâmımı nasıl anlatayım sana ey güzel Ne kalem’im, senin kadar güzel, Ne de kelam’ım, edebin kadar özel...
ne güzel şeydir secde. yere fısıldıyorsun arş-ı aladan duyuluyor
Reklam
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı
Her Şey Sende Gizli Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç… Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın
Rüya! Ne güzel. Hem de kalemden akan bu sızı kadar gerçek.
Sayfa 54
BEN BU KADAR DEĞİLDİM Ben bu kadar değildim Kışlada ölü bir zaman Bir güzel at durdukça gider Gittikçe döner bir güzel at durdukça Askerim, benim ağzım kuşlardan. Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan Dalları sormuyorum dallardan daha iyi Yüzümü istiyorum bir süvari alayından Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum Bir kişi bile değilim yalnızlıktan. Bir kişi bile değilim yalnızlıktan Gözlerim ormanlara asılı Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan O kadar geçiyorlar ki, sadece duyuyorum Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan. Ben bu kadar değilim Kışlada ölü bir zaman.
Reklam
"Yalnızlık tek başına kalmak değil, tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır. Bunun için ne kadar uğraşırsan durumun o kadar acıklı hale gelir. Geceyi uzatmak, son bir sigara yakmak, bir kadeh daha içmek, ayak sürümek, bin dereden su getirmek… Bütün bunlar kapının arkasına gizlenmiş seni bekleyen tekilliğinle karşılaşmanı geciktirmekten ve çaresizliğini arttırmaktan başka işe yaramaz. Durumu sükunetle kabullendiğin ve onunla savaşmaktan vazgeçtiğinde ise aniden daha az yalnız biri haline gelirsin. Bu konuda bilinmesi gerekenler fazla değildir. Yalnızlıkta "çat kapı" yoktur ve yalnız biri kimsenin hayatının doğal uzantısı olmadığından biriyle buluşmak için daima randevulaşmak zorundadır. Kimsenin hayatını tamamlamaz bunun karşılığı olarak da kimse onun hayatını bütünlemez. Kimileri böyle olmasını tercih ettikleri için, kimileri de kimse onları tercih etmediği için yalnızdır. Yalnız biri sadece bir aksesuardır. Süslü bir toka, zarif bir kolye, b.ktan bir kemer ya da bir çift güzel küpe… O kadar. Yoklukları üzüntü verici olsa da kimseyi öldürmez."
Sayfa 153Kitabı okudu
"Gurbette, yabancı diyarlarda gibiyim; yerime, evime, kaynağıma dönmek arzusunun bir açlık gibi içimi bayılttığını duyuyorum. Aynı İstanbul'un içinde İstanbul'u arayarak ve artık bulamayacağımı pek iyi anlayarak hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Ben İstanbul'un, eski İstanbul'un, o şahsiyetli ve güzel İstanbul'un iç yüzünü afacancasını tanıyan bir evladıydım; onu ben ne iyi anlardım... Sanki o da bana ayrıca, herkese yaptığından fazla yüreğini açardı. İşte ben, bu pek iyi tanıdığım ve pek çok sevdiğim vücudu kaybettim. Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum."
Çok öskedim seni. Öskedim, bizim doğu dialektinde özledim demektir. Neyini, nereni, hangi halini desem ki? Sesini öskedim örneğin. Yüzünü, şeytan çocuk gülüşünü, öfkeni, yeryüzünü ve kaskatı canımı ısıtan varlığını. Şükür varsın. Oturup “nasılsın” diye açabilir insan. Sevinebilir, övünebilir, ağlayabilir insan. Ne tuzsuz şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni anlatmalı bu yürek. Senden bir ricada bulunucam ama en iyisi şimdilik susmak. Mâdem sen sözünde durmadın ben de sürpriz yapıcam! Şaşırtıcam seni! Hem böylesi şeyler gevezeliğe gelmez, tadı kaçar sonra... Gene de ödeyemem. Böylesi daha güzel. Sana mahkûm kalmak güzel. Gözlerinden öperim. N’olur yaz.
Mevsimlerden yazdı ve tercüme-i halime ne söylesem azdı. Biliyordum, gidecekti. Kim bilir, belki de bir bekleyeni vardı? Lakin gözlerinden anlıyordum, o da benim gibi yalnızdı. Dışarıdan bakınca halleri pervasız, ruhu uçarıydı. Sevdiyse de çok, korkarım bana pek inanmazdı. İşte bu konuda çok haksızdı. Varsın olsun; başka kim gözlerinde umudu ve acıyı aynı anda böyle güzel taşırdı? Tanrı'nın kaderime yazdığı işte bu kızdı.
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
Ne güzel gülüyorsun Andre ! Oysa çok gülenlerin yüreğinde keskin bir acı saklıdır...
İlişkide olduğunda her şey çok güzel başlıyor, tıpkı bir rüya gibi ama sonra içini bir korku kaplıyor: “Kaybetme Korkusu” - Ya benden sıkılırsa? - Ya beni aldatırsa? - Ya beni eskisi kadar sevmiyosa? Sonrasında birden rüya bitiveriyor. Sanki sevgiline bir büyü yapılmış gibi birden bire sana karşı ilgisizleşmeye başlıyor. Sana değer veren,
Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle; Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle . Ömer Hayyam I Kimi zaman, ağır ve iç karartıcı bir günün ardından inen Semerkant akşamında, işsiz güçsüz takımı baharat çarşısının yakınındaki çifte meyhane çıkmazında volta atmaya gelirdi. Amaçları güzel kokulu Soğd şarabının tadına bakmak değil, geleni gideni kollayıp çakırkeyif olmuş bir içkiciyi yakaladıkla­rında tepesine çullanmaktı. Kurban, toz toprağın içinde sürük­lenir, yemediği küfür kalmaz ve baştan çıkarıcı şarabın yüzün­deki yalazlanmasını sonsuza dek hatırlatacak cehennem ateşle­rinde yanması için beddualar edilirdi. Rubaiyat yazması, 1072′nin yaz aylarında yaşanan böyle bir olayın sonucunda doğacaktı. O sırada Ömer Hayyam yirmi dört yaşındaydı, Semerkant’a geleli çok olmamıştı.
"İnsan doğasını anlama yeteneği. Onun çizmelerini bu kadar güzel parlatmana karşı ne yapabilirim ki? Devam et, güzelce parlat, sonra bir kenara koy ve tamamla bu işi. Beni bazen üzen, tüm gün boyunca bu botları sadece zihninin içerisinde parlatıyor olman ve bu onların temiz olmasını da sağlamıyor."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.